1923’te Cumhuriyet kurulduktan sonra birkaç kez çok partili hayata geçiş denemelerinde bulunuldu. Ancak 1950’ye kadar bir türlü istenilen geçiş sağlanamadı.
İlk defa 1950’de gizli oy açık sayım sistemi uygulanıyor ve birden çok partinin katıldığı demokratik seçimler yapılarak bir parti hükümet oluyordu. Bu seçimleri kazanmış olan Demokrat Parti 1954 ve 1957 seçimlerini de ortalama %50’lerde oy alarak kazanacak ve 10 yıl iktidarda kalacaktı.
Özellikle 1957 sonrası olmak üzere bu dönemler hem iktidardan hem muhalefetten kaynaklanan sorunlar, halkın henüz demokrasi kültürünün gelişmemesi ve ordunun sivil yönetimi etki altında bırakabilmesi nedeniyle çok çetrefilli geçecekti.
Ülke adına önemli ekonomik yatırımlar yapılıyor, Demokrat Parti liderleri Adnan Menderes ve Celal Bayar ülkede gerçekleştirilen temel atma törenlerine katılıyordu. Halk, kurulduğundan bu yana girdiği bütün seçimlerde Demokrat Parti’yi hükümet yaparak ona güvenini yeniliyordu.
Demokrat Parti’ ye eleştiriler
O zamanki muhalefet olan CHP, DP hükümetini irticai faaliyetlere sebep olmayla ve dini istismar etmeyle suçluyordu. Bunun yanı sıra özgür basın taleplerinde bulunuyordu. İsmet İnönü’yü destekleyen öğrenciler hürriyet isyanında bulunmaya başlamıştı. Cumhuriyet Halk Partisi lideri İsmet İnönü’nün bu eleştirilerde ne kadar haklı olduğu, bu konulara kendi iktidar döneminde ne kadar özen gösterdiği ise tartışılabilir.
Adnan Menderes’in icraatlarını eleştirenlerin bugün de üzerinde durduğu bazı başlıklar şunlardır: Vatan Cephesi kurarak halkı ayrıştırmaya çalışma, Amerika ile ilişkiler, Kore savaşı, Dış borç alınması. Konunun dağılmaması adına Demokrat Parti’ye yönelik bu eleştirilerin ayrıntısına giremeyeceğim.
Demokrat Parti, büyük destekle seçilmiş olmasına rağmen aynı zamanda büyük tepkide alan bir partiydi. Demokrat Parti’ye yönelik bugünden o güne baktığımızda Adnan Menderes’in hesap edemediği bir durum daha ortaya çıkmaktadır. Halk seni seçmiştir, ancak devlet yapısı henüz halkın seçtiğine tamamen bağlı kalacak demokratik anlayışta değildir.
İşte bu nedenle siyasi ve ordu kökenli faktörler uzun süredir seçimle inmeyen DP hükümetini darbe yaparak indirmenin zeminini hazırlamaya çalışacaktır.
1960 darbesi gerçekleşiyor
Artık iyice halkın ayrıştığı bir ortamda 27 Mayıs 1960 sabahı darbe gerçekleşti. Darbeyi yapanların tutukladıkları arasında Demokrat Partililerin yanı sıra Genel Kurmay Başkanı Mustafa Rüştü Erdelhun da vardı.
Yani darbe Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst noktası olan Genel Kurmay Başkanlığı’ndan değil kendilerine Milli Birlik Komitesi adını veren çeşitli rütbedeki 38 subay tarafından yapılmıştı. Yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi’nden daha sonra aralarında Albay Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 14 subay görüş ayrılığı nedeniyle uzaklaştırıldı.
Darbe olduğunda halkın içinde askerlerle birlikte sevinç gösterisinde bulunanlarda vardı, üzülmesine rağmen korkudan sesi çıkmayanlar da. Halka propaganda yapmak için Düşükler Yassıada’da adlı film bile çekilmişti. Bu filmde bir yandan tutuklulara iyi davranıldığı gösterilmeye çalışılmış, bir yandan da tutukluları aşağılayıcı propaganda yapılmıştı.
Filmde, her ne olursa olsun halkın seçmiş olduğu Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’ le nasıl dalga geçildiği, nasıl küçük düşürüldükleri açıkça görülmektedir.
Kendilerini savunma konusunda da gereken saygıyı görememişlerdir. Zaten mahkemenin ne netice vereceği de üç aşağı beş yukarı bellidir. Mahkeme sonunda verilen kararı Milli Birlik Komitesinin de onaylaması ile Demokrat Partili tutuklulara müebbet de dahil olmak üzere çeşitli hapis cezaları verilmişti. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatih Rüştü Zorlu ise idam edilmiştir.
Yıl 2013
1960’ta olduğu gibi bugün yine toplumun bir kısmı tarafından sevilen, bir kısmı tarafından sert eleştirilen bir hükümet var. 1960’taki Demokrat Parti ve bugünkü iktidar partisi daha birçok yönden birbirine benzemekte. Tek parti hükümeti, % 50 oy oranı, 3 seçim üst üste rakiplerini yanına yaklaştırmayan seçim sonuçları, iki partiye de yöneltilen eleştiriler…
Yıl 2013. 27 Mayıs’ ta normal bir eylem varken kullanılan orantısız güçle birlikte olaylar büyüdü. Bugün özgürlük ve demokrasi için halkın bir kısmı sokakta. Bir kısım ise sokaktakilere kızmakta.
Provokatörler aralara girmiş fırsat bu fırsat deyip kamu malına zarar vermekte, insan hayatını hiçe saymakta ve ülkeyi galeyana sürükleme derdinde. Tarihten her zaman ders alınmalı. Günahıyla sevabıyla halkın seçtiği bir hükümet gidecekse de kalacaksa da bu yine halkın seçimleriyle olmalı.
Eylemler demokrasi içinse hükümetlere ‘’halka rağmen olmaz” telkinini duyurma amaçlı olmalı. Aksi halde ne tür sorunlara neden olabileceği bilinmeli.
Bugün yapılan direnişte benim gördüğüm en güzel şey cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar farklı görüşten insanın bir arada olmasıdır. İdeolojinin geri planda tutulduğu belki de tek direniştir bu. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi bu haliyle biterse cumhuriyet tarihinin başarılmış bir demokratik hareketi olarak tarihe geçecektir.
Özellikle 90 nesli daha önceki hükümetleri hatırlamadığından iktidar partisini gelmiş geçmiş en otoriter hükümet olarak düşünmekte olabilir. Ancak Türkiye daha fenalarını da gördü. Hatta bu diktatörler 1960 darbesinde olduğu gibi hükümet bile değildi! Bugünkü fark ise seslerin daha büyük birlikteliklerle beraber, daha gür çıkmasıdır.
Bugün sokağa çıkmayan gruplardan ise ‘biz ezilirken siz nerdeydiniz!’ gibi bir serzeniş olabilir. Aynı zamanda biz neden bu direnci gösterememiştik de sorgulanabilir. Bu anlaşılması, analiz edilmesi gereken de bir vaka’dır. Bugün haberleri kesen büyük TV kanalları 28 Şubat’ ta daha da kötüydü. Üniversite sınıflarında saçlarından tutulup çıkarılan başörtülü kızlar terörist muamelesi görüyordu. Dindar olanlar bunu saklamalıydı. Çünkü irticacı etiketini her an yiyebilirdi.
Adnan Menderes’ i eleştirenlere bile bugün sorduğunuzda darbenin yanlış olduğunu, Adnan Menderes’ e yapılanların büyük hata olduğunu söyleyecektir. Darbenin; ülkeyi insani gelişim, ekonomik gelişim ve demokratik gelişim açısından kaç yıl geriye götürebileceği geçmişte çok kez tecrübe edilmiştir. 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi içerisinde yer alan ve daha sonra görüş uyuşmazlığı nedeniyle bu komiteden uzaklaştırılan Alparslan Türkeş’ in de dediği gibi;
‘‘En kötü demokratik idare; en iyi yapılmış ihtilal idaresinden daha iyidir.”
Bugün ülkemizde ordunun, siyasilerin ve halkın birkaç istisna dışında darbeyi istemeyeceği açıktır. Artık yıl 2013. Ancak demokratik eylemleri kullanarak seçilmiş hükümeti zorla aşağı indirmeye çalışmak da bir darbe değil midir? Böyle bir deneme yaparken kamu zararının ne kadar olacağı, hangi fitne odaklarının nemalanabileceği ortadadır.
Ayrıca bu şekilde hükümeti aşağı indirmeye çalışmak demokrasi dışı bir geleneği de başlatacaktır. Bugün hükümet bu şekil eylemlerle iktidardan vazgeçirilirse, yarın da başka hükümete aynısı yapılacaktır. Ve ülkenin demokrasi gelişimi başka bir darbe türüyle karşı karşıya kalacaktır. Seçtiği hükümetin zorla iktidardan indiğini gören halkın ise o demokrasiye bir daha inanması mümkün müdür?
Bütün bu nedenlerle eğer amaç özgürlük ve demokrasi ise; halka kulak vermediği düşünülen bir hükümete karşı eylem yapılabilir; ancak seçimle gelen, gidecekse de kalacaksa da bu seçimle olmalıdır.
Fotoğraflar: www.suataydin.com.tr, 1950-1960 Yılları Arası DP (Celal BAYAR, Adnan MENDERES) Dönemi