5 Haziran: Unutturulmak İstenilen Dünya Çevre Günü

04.06.2011 Tarihinde, AB Bakanı Egemen Bağış’ ın yayınladığı Çevre Günü mesajında: ‘Bu gün Dünya Çevre Günü. İnsanoğlunun çevreye karşı tutarsızlığı ve duyarsız sanayileşme hırsı, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren çevre sorunlarını ve buna bağlı olarak ortaya çıkan küresel ısınmayı gündemimize sokmuştur.

AB Bakanı Egemen Bağış’ ın bu saptamasından sonra, Türkiye’ deki uygulamalara değinmiştir. ‘ Ülkemizde çevresel standartların iyileştirilmesi konusunda, Türkiye’ nin AB Katılım sürecinin önemli bir katkısı vardır.

[quote]21 Aralık 2009 tarihinde müzakerelere açılan ‘ Çevre Faslı’ kapsamında AB Çevre müktesebatının önemli bir bölümü iç hukuka aktarılmış, idari kapasitenin geliştirilmesi, gerekli altyapının tesisi ve uygulamanın sağlanması konularında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu gelişmeler sayesinde atık yönetiminin etkinleştirilmesinden, hava kalitesinin iyileştirilmesine; çevresel gürültü yönetiminden, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalara; endüstriyel kirlilik ve risk yönetiminden, doğa ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına kadar geniş kapsamlı düzenlemeler içeren AB, çevre müktesebatına uyum konusunda önemli aşamalar kaydedilmiştir. [/quote]


Sayın Bakan’ ın o tarihte yaptığı açıklamanın üzerinden sadece iki yıl geçmiştir, ama konuştukları geleneksel ve kalıplaşmış açıklamalardır; günün anlam ve önemine yüzeysel olarak değinirken tribünlere oynadığı bu gün ortaya çıkan bir gerçektir. Yönetimde bulunan ‘ Siyasal Erk’ açıklamalarının tam tersinde uygulamalara imza atmıştır ve korkarım ki ekolojik dengenin bozulması yönünde yanlış kararlar alınmaya da devam edecektir.

1972 yılında İsveç’ in Stockholm kentinde toplanan ülke liderleri 5 Haziran tarihini ‘ Dünya Çevre Günü’ olarak ilan ettiler. Birleşmiş Milletler Çevre Programı ( UNEP) koordinatörlüğünde her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü, bir tema çevresinde etkinliklerle kutlanmaktadır. Dünyanın nefes alabildiği tek tarih de budur.

tropikal-yagmur-ormanlari-hakkinda-bilgi,2,con

[quote]Her gün yüz milyon ton sera gazı atmosfere salınmakta, altmış bin hektar yağmur ormanı yok edilerek, iki milyon ton zehirli atık deniz ve nehirlere bırakılmaktadır; bunların sonucu olarak da her on üç dakikada bir canlı türü yok olmaktadır; bu yaşanan kıyamet dinazorların tükenme hızının bin katıdır. 2050 yılına kadar dünyanın 1- 2 derece ısınacağını bilim adamlarının açıklamasına rağmen ‘ Modern İnsan’ bildiğini okumaya devam etmektedir; aşırı yağışların ve buzulların erimesinden dolayı oluşacak seller, kuraklık, türlerin yokoluşu, gıda kriziyle ortaya çıkacak olan açlık iklim göçlerini yaratacak ve yaşamsal krizle beraber ‘ 5 Haziran Dünya Ölüm Günü’ olarak kayıtlara geçecektir.[/quote]

İnsanın, doğaya ve çevreye olan bu düşmanlığının nedeni, büyümeyi saplantı haline getirmesi, daha çok kazanç elde etme hırsı ile oluşan değerler bütününün tüketim üzerine kurulmasıdır: bu anlayış eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu, savaşları da beraberinde getirmiştir. 5 Haziran Dünya Çevre Günü Kutlaması bir aldatmacadan ibarettir; takım elbiseli bürokratların timsah gözyaşlarını akıtacağı şiirleri okuyan çocuklar, tv. de iki satırlık mesajlarda vurgulanan ‘ Çevreci olmak iyi bir şey’ yalanları…Doğa ile savaşa devam!

[quote]Dünya üzerindeki türlerin yok olmasının en büyük nedeni insan.[/quote]

5 Haziran Dünya Çevre Günü Türkiye Manevi Sponsoru olan, Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu ( TÜRÇEK) 2010 yılında yaptığı açıklamada: Dünya üzerinde yaklaşık yüz milyon tür yaşıyor. Dünya üzerindeki türlerin yok olmasının en büyük nedeni insan. Doğal kaynakların sürekli olarak tüketilmesi, sulak alanların yarısından fazlasının kurutulması, doğal balık stoklarının dörtte birinin tüketilmesi, iklim değişikliğine neden olan faliyetler gibi birçok etkilerle dünyayı felakete sürüklüyoruz.

Yapılması gerekenleri de TÜRÇEK açıklamıştır:

– Bireysel olarak doğaya daha saygılı davranmayı öğrenmeliyiz.


– Ülkeler doğanın korunması için acil eylem planları hazırlamalı ve yeşil ekonomiye geçiş yapmalı.

– Acil korunması gereken türler ve alanlar için planlar ve yasal düzenlemeler yapılmalı ve bunlar hayata geçirilmeli.

– Çevreci STK’ lara destek olunmalı ve fikirleri tüm uygulamalarda sorulmalıdır.

Hidro Elektrik Santralleri ( HES) bugün tüm dünya tarafından vazgeçilmiş projeler olmasına rağmen Türkiye, Akkuyu ve Sinop’ ta iki nükleer santral yapmakta ısrar etmektedir. En son Japonya’ nın Fukişima nükleer felaketinden ders almayan siyasi iktidar, yıllar önce Çernobil’ i küçümseyen zihniyetin devamı olduğunu kanıtlamaktadır; ayrıca 2023 yılına kadar Türkiye’ nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak gibi bir strateji oluşturarak dört bin hidroelektrik santrali kurmanın sınırlarını zorlayacağı sinyallerini vermektedir.

Akarsu, kaynağına yakın bir yerde küçük havuzlarda toplanarak, akması engellenir, beton tünellerle yatay olarak birkaç kilometre götürülerek ve belli bir yükseklikten düşürülerek kinetik enerjisi arttırılır ve kurulmuş santrallerde elektrik üretilmesi sağlanır. HES’ lerin işleyişi kısaca budur ve bir tür ‘ Gerilla’ taktiği uygulanmaktadır: Vur- kaç, hedef küçült, yayıl…Bu şekilde üretilen enerjilerin bedelini, su bulamayan yabani hayvanların göç etmesi ve bitki örtüsünün yok olması ile doğal yaşam ödeyecektir. Olası her kaynaktan maksimum faydalanma, bütün yıkıcı enerji türlerine yatırım yapma, mevcut politikanın özü durumuna gelmiştir. Kömüre, nükleer enerjiye hız verilirken, küçük akarsu yataklarını kurutacak HES’ lere de yenilenebilir enerji maskesi takılarak doğaya saldırının önü açılmaktadır.

hes1

İstanbul gibi bir metropole 3. köprüyü yapacaksınız, Taksim Alanını kapatacak, Galataport’ u dayatacaksınız!

Önemli gün ve haftalarda yapılan beylik söylemler, Çevre konusunda geçerli değildir ve daha gerçekçi çözümler üretilmelidir. Sokaklarda göstermelik çöp toplamak, birkaç fidan dikmek belki vicdanları rahatlatacak, fakat gerçekleri gizleyemeyecektir. Tek çözümün HES’ ler olduğu dayatması asla kabul edilmemelidir. Kamuoyunun alternatif enerji projelerinin sunamaması, doğanın yok olmasına göz yumacağı anlamını taşımaz. Ülke yönetimi verdiği sözleri yerine getirmelidir; ama bir yandan da ‘ Çevre ile ilgili AB Standartlarında yasalar çıkarttığınızı söyleyeceksiniz, endüstriyel kirliliğin, doğa ve biyolojik çeşitlilikle ilgili risk yönetimini oluşturduğunuzu söyleyeceksiniz…Sonra, İstanbul gibi bir metropole 3. köprüyü yapacaksınız, Taksim Alanını kapatacak, Galataport’ u dayatacaksınız…Çelişkilerin yumağından kurtulmanın ve duru bir akla sahip olmanın zamanı gelmiştir.


Yıkıcı kalkınma anlayışının reddiyle beraber, ekonomik büyüme değil, sürdürülebilir bir sistem geliştirilmelidir; aşırı tüketimin yerine enerjiyi az ve verimli kullanacak güneşe, rüzgara dayalı yeni politikalar, stratejiler oluşturulmalıdır. GDO’ suz, kimyasal ilaçların kullanılmadığı, doğanın korunduğu, ekolojik tarımın tek çözüm olduğu gerçeği kamuoyuna anlatılmalıdır.Hatta,’ Ekolojik Anayasa’ hazırlanmalı, doğanın hakları insandan korunmalıdır.