Sivil Toplum Örgütleri: Demokratik rejimlerin vazgeçilmezi

İktidar, sivil toplum örgütleriyle bazı konularda aynı fikirde olmasa bile “ben tek gücüm” psikolojisine girmeden, bu fikirleri dinlemeli ve her farklı fikre veya isteğe saygı duymalı.

İktidar, sivil toplum kuruluşlarını kendi varlığı için bir tehdit olarak görme yanılgısına düşmeyip; sivil toplum kuruluşlarını ve faaliyetlerini destekleyerek, bu kuruluşların anlaşma ve uzlaşma için halk ile kendi arasında bir köprü görevi görmesine olanak tanımalı.

 

Taksim Gezi Parkı eylemleri

Devlete bağlı olmadan, gönüllülük esasına dayalı olarak, ortak bir amaç doğrultusunda kurulan sivil toplum kuruluşları halk katılımının en yüksek olduğu kuruluşlar olarak ortaya çıkmaktadır.


Taksim Gezi Parkı eylemleri, sivil toplum örgütlenmesinin Türkiye’de son yıllarda yaşanan en güzel örneklerinden birisi olmuştur.

Sivil toplum örgütleri, demokratik ülkelerin vazgeçilmez öğelerinden biridir. Sivil toplum kuruluşları, resmi kurumlar dışında bağımsız bir şekilde işleyen, kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Sivil toplum kuruluşları oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Sivil toplum kuruluşları, düşüncelerini ifade etmenin yanı sıra proje üreten, sorunlara çözüm arayan, hizmet eden demokratik ve barışçıl sistemlerdir. Bu kuruluşlar halkın sesidir. Devlet ve halk arasında bir köprüdür. Tüm bu artı değerleri sebebiyle sivil toplum örgütlerinin önemi Türkiye’de daha çok kavranmalı ve halk bu konuda daha çok bilinçlendirilmelidir. Avrupa’da bu kuruluşların önemi kavranmıştır ve bu örgütler demokratik düzen içinde aktif bir şekilde rol almaktadır. Hatta bazı ülkelerde, bazı önemli sivil toplum kuruluşları halkı temsilen, halkın isteklerine dair mecliste yer ve söz almakta, düşüncelerini iktidara bire bir iletebilmektedir.

Demokrasi rejimlerinde sivil toplum kuruluşları, halkın kendi istek ve tercihlerine uygun kararların iktidar tarafından dikkate alınmasını ve siyasilerin bu yönde karar almalarını sağlamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri sayesinde kamuoyu oluşturularak, bireylerin taleplerinin yerine getirilmesi ve bu taleplerin dikkate alınması sağlanır.

Bu yönüyle sivil toplum örgütleri, çoğulcu bir toplum yapısı sağlanmasında önemli rol oynamış olur. Vatandaşlar, sivil toplum kuruluşlarına ve bu kuruluşların faaliyetlerine katılarak, siyasal mekanizmayı yönlendirme işlevi sayesinde, yönetimde bir şekilde söz sahibi olur.  Böylece halk, yalnızca seçimlerde oy verme işlevini yerine getiren ve % 50, % 30 gibi kavramlardan çıkarak, daha bilinçli ve daha söz sahibi bir kitle haline gelmiş olur.

Sivil toplum örgütlerinin gerekliliği

Sivil toplum örgütlerinin, devlet iktidarını kontrol altında tutmak, halkın katılım düzeyini yükseltmek, demokratik anlayışı geliştirmek, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yaymak, yeni fikirlerin geliştirilerek yayılmasını sağlamak, siyaset sisteminin halka karşı sorumluluğunu artırmak gibi önemli görevleri vardır.

Burada iktidara düşen, sivil toplum kuruluşlarının halk için kurulmasına müdahale etmemek ve faaliyetlerini özgürce sürdürmelerine izin vermek olmalıdır. Demokrasi rejimiyle iktidara gelen kişiler, halkın iradesine “azınlık”, “çoğunluk” demeden saygı duymalı ve herkese eşit söz hakkı tanımalıdır. Her bireyin devletin hizmetlerinden ve olanaklarından eşit bir şekilde faydalanmasını sağlamalıdır.

İktidar, sivil toplum kuruluşlarıyla bazı konularda aynı fikirde olmasa bile “ben tek gücüm” psikolojisine girmeden, bu fikirleri dinlemeli ve her farklı fikre veya isteğe saygı duymalıdır. Özetle iktidar, sivil toplum kuruluşlarını kendi varlığı için bir tehdit olarak görme yanılgısına düşmeyip; sivil toplum kuruluşlarını ve faaliyetlerini destekleyerek, bu kuruluşların anlaşma ve uzlaşma için halk ile arasında bir köprü görevi görmesine olanak tanımalıdır.

Taksim Gezi Parkı direnişi sırasında Türkiye’deki birçok sivil toplum kuruluşu Gezi Parkı’nda çadırlar kurarak bu eylemlere destek verdi ve mesajlarını halka iletti.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

Şimdi Gezi’ye kulak verelim. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bakalım bize neler söyleyecek?

Kadın cinayetlerini durdurma platformu
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

Röportaj: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

Taksim Gezi Parkı içinde yer almanızın sebebi nedir?

Kadın cinayetlerini durdurmak için.

Kadın cinayetlerini durdurmak için neler yapılıyor?

Bu platform, üç yıllık bir platform… Münevver Karabulut cinayetinin ardından kuruldu. Devletin, suçlulara caydırıcı cezalar vermemesi, cinayetlerin devamına neden oluyor. Bu suçu işleyenlere, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmeli. Bu ceza verilirse, tekrarı olmayacaktır. Çünkü bu suçu işleyen erkekler; “beş- on yıl yatar, çıkarım” diye düşünüyor.

Platform olarak takip ettiğimiz bir sürü kadın cinayeti davası var. Katiller, cezada indirim talebinde bulunuyor. Bazı bahaneler uyduruyorlar. Bunlar arasında akıl sağlıklarının yerinde olmaması gibi bahaneler de var. Bunun dışında, sinirlendim veya aldatıldım, öldürdüm gibi bahaneler bulunmaktadır. Konuyla ilgili gerekli ve caydırıcı hukuki düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. Kadınların korunmasına yönelik daha çok kararın uygulamaya geçirilmesini istiyoruz. Kadınlar, koruma altındayken öldürülüyor. Bunun artık bitmesini istiyoruz.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu çalışmalarından kısaca bahsedebilir misiniz?

Dava takipleri yapılıyor. Kızlarını kaybetmiş (kızları öldürülmüş) aileler bize başvuruda bulunuyor. Koruma altında olan kadınlar; “ölmek istemiyoruz, bize yardım edin!” diyerek bize başvuruyor. Onlarla birlikte hareket etmeye ve onlara destek vermeye çalışıyoruz. Kızlarını kaybetmiş aileler, derneğin kurucu üyelerini oluşturdu. Bu aileler, birbirlerinin davalarını da takip ediyorlar. Yasal anlamda da takipler yapıyoruz. Kadınları koruma kanununun çıkmasında çok rol oynadık. Sekiz ay boyunca, ısrarlı taleplerimiz oldu, bu konudaki eksiklikleri dile getirdik.

Koruma Kanunu kapsamında polis, uygulama yok diyor ve işlem yapılmıyor. Kanun çıktı ama uygulamada hala daha sorunlar yaşıyoruz. Kadın cinayetlerine kurban gitmiş kişilerin ailelerine gidiyoruz. Devletin ulaşamadığı yerlere biz gidiyoruz. Kanunun varlığına rağmen, polisler kadınları yeterince koruyamıyor.

Devlet, koruma talep eden kadından polisin günlük yevmiyesini, yiyeceğini, içeceğini ve yol parasını ödemesini istiyor. Bu kadınların çoğunun zaten yeterli maddi gücü yok. Devletin, bu konularda daha çok açıklamayı kamuoyuna yapması gerekiyor. Son zamanlarda daha fazla açıklama kamuoyuna yapılıyor. Eskiden, basın bu olayları çok göz önüne getiriyor deniliyordu ama aslında medyada yer alan kadın cinayetleri, normalde açıklanandan çok daha fazla. Biz bu konuda da çalışmalar yapıyoruz.

Eşinden boşanmak isteyen kadınlar daha çok öldürülüyor.

Bu kadınlar aile içinde, eşleri, akrabaları, kardeşleri, sevgilileri ya da babaları tarafından öldürülüyor. Yakınları ve hatta bazen polis tarafından kadını, kocasıyla barıştırma yoluna gidiliyor bunun sonu da genelde kötü bitiyor. Bazen erkeklere, barıştırma vb sebeplerle sığınma evlerindeki kadınların adresleri veriliyor. Bu kadınlara ulaşan erkekler, kadını takip edip dışarı çıktığı anda öldürebiliyor. Kadınlar, kendi hayatlarında söz sahibi olmak istiyor. Kadınlar, çalışmak istiyorum ya da ayrılmak istiyorum dediğinde şiddet görebiliyor.

Bu direniş, sizce daha devam eder mi?

Bence eder. Bu olaylar sayesinde, toplumun geneli itiraz edebilmeyi görmüş oldu. Birçok insan, bu eylemler aracılığıyla hayatlarında ilk kez eylem yaptı. İnsanlar bu eylemin doğruluğunu, hakkın sokaktan alınabildiğini ve zulümleri gördüler. Eylemcilere her türlü gaz bombası ve su sıktılar. Korkacak pek bir şey kalmadı. Nasıl yaşamlarına müdahale edildiğini gördüler. Halk ayaklandı. Bu eylemlerin devam edeceğini düşünüyorum. Bazı şeyleri, insanlar beğenmiyordu ancak yüksek sesle talep edemiyorlardı. Bu eylemler sayesinde, talep edebilmenin önü açıldı. Bilgi ve başvuru için: http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/

Bize zaman ayırdığınız ve verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.


Sosyal Medya Partisi

Gezi Parkı’nda dolaşırken, bir stant dikkatimi çekti: Sosyal Medya Partisi. Merak ettim, sizler için sordum ve öğrendim… Sosyal Medya Partisi (SMP) kurucusu Mehmet Çavdaroğlu ile Gezi Parkı ve eylemleri üzerine konuştuk. Bu parti fikri de, halk örgütlenmesi üzerine kurulmuş bir parti şeklinde gözüküyor.

Sosyal Medya Partisi
Sosyal Medya Partisi

Parti kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

Yaklaşık bir yıldır böyle bir fikir vardı hatta bu konu basına da haber oldu. Gezi Parkı eylemleri öncesinde insanlar biraz çekindiği ve korktuğu için hayata geçirilememişti. Bu olaylar öncesinde pek çok kimse bu oluşumun içinde yer almak istemezdi. İnsanlar içeri atılabileceği, işinden olabileceği gibi düşüncelere sahipti. Bu hareketin bu şekilde olması, gençler tarafından başlatılması önemlidir. Gençlerin kaybedecek çok şeyleri henüz yok. Ve en önemlisi de bu gençler, var olan siyasi partilerin kendilerini temsil ettiğini düşünmüyor.

Sosyal Medya Partisi’ nin ana hedefleri nelerdir?

Tüm partiler, tek adam partisi şeklinde. Bu ise, “tek yürek” partisi olacak. Facebook’da bir grup kurduk. Şimdi parti kurma prosedürlerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu güzel insanlar topluluğunu bir araya getirmeye çalışıyoruz. Gezi Parkı eylemleri sırasında bir sürü güzel insanla da tanıştım. Ortalama 45 günlük bir süreçte, SMP’yi (Sosyal Medya Partisi) hayata geçirmeyi planlıyoruz.

Bu oluşumu, İnsanlarla paylaştığınız kadarıyla size gelen ilk tepkiler nasıl oldu?

İnsanlar, herhangi bir siyasi parti oluşumu yoksa katılırım diyor. İnsanların iktidarın yanı sıra muhalefete de tepkisi var. Halk, iyi bir muhalefet partisi olmadığı için bu iktidarın başa geldiğini düşünüyor. İktidara gelen hemen hemen her parti, belediyeleri soyuyor. Bu halkın partisi olacağı için oto kontrol de yine halkta olacak.

Bu eylemler sizce daha sürer mi?

Bu kendiliğinden sönecek bir eylem ve kısa sürede bitebilecek bir şey değil. Çünkü insanlar, uzun süredir baskı altında. Cin şişeden çıktı ve artık girmesi de mümkün değil. Halk birleşti ve bir araya geldi. Çoluk-çocuk panzerlere karşı duruyor. İnsanların bu kadar patlamaya hazır olduğunu bilmiyordum. Bu olayı da daha çok gençler başlattı. Bu gençlik akıllı ve zeki… Çok zeki ve inanılmaz aktif bir gençlik geliyor. Bu gençliği bastırmak mümkün değil. Buna kimsenin gücü yetmez. Bu gençliğe karşı gelemezsin.

Sayın Mehmet Çavdaroğlu verdiğiniz bilgiler için size teşekkür ederiz.

Öğrenci Gençlik Sendikası

Öğrencilerin seslerini daha çok meydanlardaki protestolarda duyabiliyoruz. Bu protestolarda da öğrenciler, şiddetli polis müdahaleleriyle hep bastırılmaya ve susturulmaya çalışılıyor. Basın da, öğrencilerin sorunlarına ve düşüncelerine gerektiği kadar yer ayırmıyor bence. Yıllardır aynı sorunlar, olduğu gibi durmakta ve atılan adımlar bir arpa boyu yol almaktan öteye gidememekte gibi gözüküyor. Bu öğrenciler ne istiyor? Biraz da, Öğrenci Gençlik Sendikasındaki öğrencileri dinleyelim.

Öğrenci sendikası
Öğrenci Gençlik Sendikası

Bize biraz Öğrenci Gençlik Sendikası’ndan bahsedebilir misiniz?

Genç-Sen, Disk’e bağlı bir sendika ve 2008’den beri faaliyet göstermektedir. Bize açılan bir kapatma davası bulunmaktadır.

Bu dava neden açıldı?

Öğrencilerin sendikasının olamayacağını söylediler. Oysaki uluslararası anlaşmalar olabileceğini söylüyor.

Öğrenci Gençlik Sendikası ne amaçla kuruldu?

Yök’e karşı, sermayeye karşı, paralı eğitime karşı ve anadilde eğitim için kuruldu.

Yirmi yaşında üniversiteli bir genç olarak, ne tür haklar istiyorsunuz?

Hükumetin istifasını istiyoruz. Bu eylemleri, hükumet istifa edene kadar bırakmayı istemiyoruz. Sorumlular istifa edene veya görevden alınana kadar bırakmayı düşünmüyoruz. Üniversitelerde şimdi polisin görevlerine eşdeğer silahlı koruma memurları olacak. Bu kişiler, öğrencilerin üstünde baskı kuracak. Bunu istemiyoruz.

Gezi Parkı protestoları sebebiyle şu an hazırlanamadığımız sınavları erteletmek ya da ek bütünleme hakkı almak için uğraşıyoruz.

Sizce, bu direniş daha sürecek mi?

Devam edeceğini düşünüyorum. Halk, inanılmaz bir irade koydu ortaya. İktidar, her istediğini yapabilecek bir durumda değil.

Var olan siyasi partilerin, sizi temsil ettiklerini ve sizin beklentilerinizi karşıladıklarını düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum.

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.


Röportajlar aracılığıyla aktarılanlar, Gezi Parkı polis tarafından dağıtılmadan bir hafta önce Gezi’den yükselen seslerdi. Halk örgütlü bir şekilde, bir arada ve birlikte hareket ettiği sürece, halkın sesi daha yüksek çıkacak ve bu sesler kolay kolay duyulmamazlıktan gelinemeyecek.

İmece Evi: Ekolojik komün çiftlik yeni sakinlerini bekliyor


Figen Karaaslan
İstanbul’da doğdu ve İzmir’de büyüdü… Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği, Yakındoğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunu. İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra reklam ajanslarında, birçok büyük firma için reklam kampanyaları hazırladı, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Bir bilişim firmasında Editörlük yapıyor. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğü için seviyor. Bu sebeple fırsat buldukça bir seyyah gibi yolculuk yaparak; gördüklerini ve yaşadıklarını kendi sitesi; Seyyahca'da (www.seyyahca.com) yazarak, insanlarla paylaşmaktan keyif alıyor. Modern dans ve Latin danslarının yanı sıra Psikoloji ve Yaşam Koçluğu eğitimlerine katıldı. Almış olduğu bilgileri, şimdi diğer insanlarla paylaşıyor ve Yaşam Koçluğu eğitimleri veriyor. Doğada olmayı, tarihi yerleri gezmeyi, yolculuk yapmayı, okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı, denizi, dansı ve dil öğrenmeyi seviyor. Hayatın, paylaşarak güzelleşeceğini ve anlam kazanacağını düşünüyor.