Gazetecilik Ne Değildir?

Gezi olayları haber koordinasyonu konusunda tatbikat alanı oldu. Gazetecilik kuralları baştan yazıldı.

İnternet ve Sosyal Medya Gazeteciliği
İnternet ve Sosyal Medya Gazeteciliği

Domates efsanesi fos çıktı!

Gazetede gördüğüm bu başlık, hayatımda önemli bir yeri olan domatesi karalıyordu! Web siteme göz atarsanız, domates üzerinden işimi motiflediğimi görürsünüz. Haliyle de olumsuz bir algı mı var diye bu haberle telaşa kapıldım.


[quote]“Domates üzerinde yapılan son incelemeler gösterdi ki; şu, şu, şu konularda domates faydalı olsa bile, bu, bu ve bu konularda işlevsiz olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla domatesin her derde deva olduğu efsanesi fos çıktı.”[/quote]

Düşündüm, işimi metaforladığım unsurlardan biri hakkında kötü bir haber var! Sonra aynı gün başka bir gazetede benzer bir haber vardı, “Domates rüştünü ispat etti!”

Bu haberin bahsettiği şey ise, “Domatesin bu, bu, bu konularda sanıldığı kadar güçlü olmadığı görüldü, ancak şu, şu, şu konularda sonsuz faydalı olduğu tekrar ispatlandı. Böylece domates de rüştünü yine ispatlamış oldu.”

Gazetede okuduklarınıza dikkat edin!

Bakın, bu gazetecilik ve haberciliğin ne kadar hassas olduğunu göstermiyor mu?

Satış tekniklerinde de benzer yollar kullanılır, biliyorsunuzdur muhtemelen. Ancak gazetelerde bir şey paylaşılıyorsa, biraz daha dikkat edilmeli diye düşünüyorum.

Bir söz vardır; “Yarım hekim candan, yarım molla dinden eder” diye.

Bir düşünürümüz de devam ettiriyor bu cümleyi, “Yarım mollanın zararı, yarım hekimden çoktur. Çünkü hekimin yarımı (eksik olanı) en fazla bir cana mâl olabilir. Oysa kirli bir bilgi yayan (ya da bir bilgiyi kirleterek yayan) kişi ise birçok kötülüğe sebep olabilir!

Takip ettiğim gazetelerin gün geçtikçe taraflılığını görünce, madalyonun diğer yüzlerini görebilmek için başka gazeteleri de takip etmeye başladım birkaç ay önce.

Ancak birisi ak diyorsa, diğeri kara diyor. Orta yolu bulmak çok büyük zaman kaybettiriyordu bana. Bu sayede gazeteciliğin kirini pasını görmüştüm.

Çeşitli yerlerde yazılarım yayınlandı, hatır üzerine bir sektörel dergiye muhabirlik de yapmıştım bir seferliğine. Bir sürü sipariş edilen konu var yazmam için. Yine de bence yazı yazan olmak ayrı, gazeteci olmak ayrı.

Ama bir gün bir geribildirim aldım:

[quote]“Tanıdığım en dürüst gazetecisiniz Mustafa Bey. Özeniniz ve şeffaflığınız için teşekkür ederim.”[/quote]

Ünlü bir akademisyen-yazar, hakkında çıkan bazı haberlerden ötürü gazetecilerden hiç haz etmiyordu. Zaten çeşitli siyasi davalara da müdahil edilmişti. Yeni bir kitabı çıkmış ve bir tanıtım yazısının, röportajın yayınlanması gerekiyordu. Öneri geldi, gönüllü oldum ben de.

Çalışmamız neticesinde de az önceki yorumda bulunmuştu. Ve tahmin edersiniz ki; gazeteci değilken böyle bir övgü almak, süper iyi hissettirmişti.

Bu dürüstlük, özen, şeffaflık, tarafsızlık, bilgilendiricilik ve daha bir sürü etki birer beceri ise, bu becerileri yazdığım yerlere; özellikle de dergimiz İndigo Dergisi’ne borçluyum.

Çünkü burada gönülden yazıyoruz, gönülü yazıyoruz.


Peki bu övünme, teşekkür de nereden çıktı?

susturulan gazetecilik

Gazetecilikte penguen dönemi

Çünkü son bir ayımızı meşgul eden temel konulardan birisi, bence gazetecilikti! Ya penguen izlettirildik ya da taraflı, kısıtlı, sansürlü haberlere maruz kaldık. Bunu tokat gibi anladığım an; gezi hakkındaki asıl haberleri gördüğümde, gözlediğimde olmuştu!

Diren Sağduyu başlıklı yazımı okuduysanız biliyorsunuzdur; olaylara müdahil olmak istemezken, an geçtikçe vicdan sızlatan yeni şeyler görmüştüm. Bir şekilde başladığım yardım koordinasyonu sırasında da en çok zamanımı alan, mevcut bilgilerin teyidi ve provokatif mesajların tekzibiydi, düzeltmeleriydi.

Tahrik edici mesajlara karşılık itidal konusunda çok başarılı olamasam bile, teyitli bilgiler konusunda çok yol kat ettim. Hatta haber güvenilirliği ve teyit etme sistemi geliştirdim diyebilirim. Birileri Gezi Olaylarını merak ediyorsa benim duvarımı incelemesi baya tatmin ediyordu.

Arkadaşlarım ya da arkadaşlarımın arkadaşları, çocukları, tanıdıkları Gezi’delerse, Gezi ile alakalı bir yerdeyse doğru haberleri almak için beni arıyorlardı. Hatta birileri bir noktadan başka noktaya geçmek istiyorsa, ister eve dönmek ister sığınmak istesinler, rotayı bile benden öğrenebiliyorlardı…

Olayların her cephesinden arkadaşlarım olduğu için artısıyla, eksisiyle paylaşımlarıma güveniyorlardı.

Peki bu güven başka kimlere duyuluyordu?

Penguen izletenlere mi?

Gaz saldırılarının olmadığı bir vakitte, Conrad Hotel’in 14. Katının balkonunda gaz maskesi takarak, öksüre öksüre yayın yapan yabancı bir basın mensubuna mı?

Bir otele sığınmış savunmasız gruptan bahsederken “otele kaçan marjinal gruba polis müdahale ediyor” diyen yurdum muhabirine mi güven vardı?

Sınıfta kaldılar birçoğu…

Olayın özeti ise gencecik bir arkadaşımdan geldi: Metrobüste telefonumu karıştırıyordum, Facebook’a falan bakıyordum. Yanımdaki amca “Yavrucum ajansta haberler nasıl?” diye sordu. Anlamadım, ne haberi diye sordum. “Ya var ya sizlerin haberleştiği, mesajlaştığı… O ajansı soruyorum. Gezide neler olmuş onu soruyorum.”

Daha fazla yoruma gerek var mı?

Bu süreçte ben habere ihtiyaç duydukça Zaytung’u takip ettim. Gerçekdışı haberlerdi, her şeyle dalga geçiyorlardı. Ama en azından rotaları belliydi. Ha bu arada, her şeyle dalga geçseler bile Gezi sürecinde gerçek paylaşımlarda bulundular, tepkiyle dalga geçmek yerine bir omuz vermeyi tercih ettiler, dolayısıyla kalbimi kazandılar.

Açıkçası küsüm ben de birçok insan gibi, olayları bölük pörçük anlatanlara, anlatmayanlara, provoke edenlere, abartanlara…

Bu yazıda da izninizle tepkimi dile getirmek istedim.

En kısa zamanda da bu gazetecilik süreci ya da vatandaşlar olarak doğru bilgi paylaşımı için neler yapabiliriz, ona değinmeye çalışacağım. Ben yazımı derlerken önerilerinizi paylaşırsanız çok memnun olurum: [email protected]


Gezi Parkı sürecinden birçok ders aldığımızı aklınızda tutunuz! Özellikle de habersiz kaldığımızda, kendi medyamızı yaratabilme gücümüzü öğrendik!