Oryantalizme üç kala: Dünyayı politikacılardan ziyade patronlar yönetiyor

Demokrat sol, milliyetçi, muhafazakâr, cumhuriyetçi, ulusalcı gibi kavramlar sadece milleti bölüp parçalamak için kurgulanmış birer ideoloji zerrecikleridir. Ecevit’e uygulanan senaryo, Özal’ın başına gelenler, Baykal’ın itibarsızlaştırılması, Erbakan’ın sindirilmesi, Erdoğan’a düzenlenen komplolar, tüm bunlar sanayi devriminden sonraki süreçte devletleri yöneten kitlenin kim olduğuna kanıttır.

Oryantalizme üç kala: Dünyayı politikacılardan ziyade patronlar yönetiyor

Dünyayı politikacılardan ziyade patronlar yönetmektedir

Uluslararası çapta iş yapan, resmi veya gayri resmi faaliyetlerle milyar dolar kazanan şirketler veya aileler; devlet yönetiminde de etkin olmayı başarmıştır. İşte yukarıda bahsettiğim ve bütün politik sistemin alt yapısını hazırlayan lobi bu şirketler ve ailelerdir. Açıkça söyleyebilirim ki dünyayı politikacılardan ziyade patronlar yönetmektedir.

Lise 2’den sonra Türkiye’de Milli Eğitim’in ana teması “Avrupa’ya nasıl yetişiriz”dir. Bu konsepte uygun ders müfredatı hazırlanıyor ve yetişen eğitimcilerin tek gayesi bu davayı yeni nesle empoze etmek oluyor.


Çok partili hayata geçişle Devletçilik ilkesinde kimi reformlar yapıldı. Gerçekten de Atatürk’ün Türk milletine öğütlediği ‘muasır medeniyetler seviyesine ulaşın’ hedefi ancak bazı inkılaplarda restorasyon yapmakla mümkündü. Fakat bazı sözde Türkiye Cumhuriyeti sevdalıları kendi ceplerini daha çok düşündüğü için reformist başbakan Adnan Menderes’i ipe götürdüler. Buna uygun ortam hazırlamak gerekiyordu. Darbeye hazırlanan zeminde ilk basamakta itibarsızlaşmış devlet erkânı bulunuyordu. Devalüasyon yapması için Adnan Menderes’in başının etini yiyen lobiyle bugün Avrupa’ya mecburuz diyen aba altından sopa göstererek manda sisteminin güzelliklerini yayan lobi birbirine denktir. ‘Damat Ferit’in bugünkü kopyası olan bu kişiler her politik dönemde varlığını hissettirmektedir.

Demokrat sol, milliyetçi, muhafazakâr, cumhuriyetçi, ulusalcı gibi kavramlar sadece milleti bölüp parçalamak için kurgulanmış birer ideoloji zerrecikleridir. Ecevit’e uygulanan senaryo, Özal’ın başına gelenler, Baykal’ın itibarsızlaştırılması, Erbakan’ın sindirilmesi, Erdoğan’a düzenlenen komplolar, tüm bunlar sanayi devriminden sonraki süreçte devletleri yöneten kitlenin kim olduğuna kanıttır.

Dün öve öve başbakan yaptıklarını hiç utanmadan harcadılar

Uluslararası çapta iş yapan, resmi veya gayri resmi faaliyetlerle milyar dolar kazanan şirketler veya aileler; devlet yönetiminde de etkin olmayı başarmıştır. İşte yukarıda bahsettiğim ve bütün politik sistemin alt yapısını hazırlayan lobi bu şirketler ve ailelerdir. Açıkça söyleyebilirim ki dünyayı politikacılardan ziyade patronlar yönetmektedir. Bunu başarmanın kestirme yolu medyaya hâkimiyetten geçiyordu. O nedenle özellikle 1970’ten sonraki dönemde gazete patronları, eskisi gibi camia içinden yetişen kişilerden değil, iş adamları ve sanayicilerden oluşmaktadır.

Bu yeni tip medya patronları sahip oldukları gazete ve televizyonları ihale fırsatçılığı yapmak için kullanmıştır. Menfaatleri kesişmediği an dün öve öve başbakan yaptıkları adamları / kadınları hiç utanmadan harcamışlardır. Eski Başbakan Tansu Çiller, bunun en bariz örneğidir. O kadar uzağa gitmeyelim derseniz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı örnek gösterebilirim.

Peki niçin bu lobi Türkiye’yle uğraşıyor?

Uzunca açıklama yapmanın anlamı yok. Tek geçerli sebep söyleyebilirim o ada şu; Türkiye üretmemeli, dışa bağımlık sürekli olmalı

Apolitik duruma getirilen gençlik, meydanlarda hoyratça davranışlara maruz kalıyor. Halkına zulmeden, cop vuran, gaz sıkan bir güvenlik sisteminin ortasında kalmış olan bu masum jenerasyon; polise taş atan, evlere molotof fırlatan, araba yakan, terör sempatizanlığı yapan hain grupla eş tutuluyor. İşte bu nedenle masumlar mikrofon uzatıldığında ‘ben apolitiğim’ demek zorunda kalıyorlar. Anlamadığım şu; genç yaşta siyasetle ilgilenmek için ille de siyasi partilerin gençlik kollarına mı sığınmak gerekiyor?


Bu nesil dün hiçbir karşılık beklemeden ve yönlendirmeye kapılmadan Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan gibi usta siyasetçilerin peşine takılmıştır. O büyük adamların yegâne hedefi Türkiye’nin layık olduğu milli siyaset ideolojisini kurmaktı. Bir nebze başarılı oldular. Ancak yürümemiz gereken yol epey uzun ve henüz güzergahın başındayız.

Lütfen unutmayın, bireysel kalkınma kitleyi etkiler. Çalışkan ve okuyan bir toplum dünyadaki tüm milletleri dize getirebilir.

oryantalizm

Hep dışarıda aradığımız oryantalistler bugün içimizdedir. Artık dış güçler bu tarz manevi atom bombalarını yetiştirmekle uğraşmıyor. Biz kendi içimizde onları besliyor, büyütüyor, ekran karşısına çıkarıyor, alkışlıyor ve baş tacı ediyoruz. Sonra her dediklerine inanıyoruz. Kimi zaman bir tiyatrocu, kimi zaman bir türbanlı gazeteci, kimi zaman şarkıcı, kimi zaman sivil toplum kuruluşlarında başkan olarak karşımıza çıkan bu kimseler yedi göbek, Türk ve Türkiye aleyhtarı çalışmalar yapan ailelerin torunu veya kuzenidir.

Kötümser konuştuğuma bakmayın. Biz daha güçlüyüz. Kızıl Elma anlayışıyla 5 bin yıldır dünyaya hâkim olmuş bir halkın torunu olan bu millet, Anadolu’da kıyamete kadar ikamet edecektir. Devlet mekanizmamızı çürüten her türlü saldırıya karşı Atatürk’ün siyasi ve sosyal öğretilerine kulak vermemiz gerekmektedir.

Her ezan sesinde maneviyatı baştan aşağı temizlenen bu toplum, yetiştirdiği büyük liderlerin peşine takıldığında güzel işler yapmıştır. Dış güçler bunun farkındadır. Yayınladıkları yazılı ve görsel materyal ile şimdi de o büyük adamlara saygısızlık etmektedirler.

Mesele dönüp dolaşıp ‘ikra’ya geliyor

Attila, Alparslan, Selahaddin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Abdülhamid Han, Atatürk ve ismini sayamadığım birçok büyük adam içimizdeki oryantalistler tarafından barbar, gay, Hristiyan, mason, alkolik, cellat ilan edilmiştir.

Korkum şu ki; eline kitap almaksızın her konuda fikir beyan eden, her duyduğuna inandığı için olur olmaz ortamda her öğrendiğini aptalca dile getiren insanlar şanlı mazimize pislik atmaktadır. Çamur at izi kalsın mantığıyla çalışan ve sabırla yıkılışımızı bekleyen dış güçler, ülkemiz üzerindeki menfaatlerine kavuşmak adına bu tip yeni nesil oryantalistler yetiştirmektedir. Sirkülasyon kendini tamamlar duruma gelmiştir. Veba gibi yayılan bu amansız belayı bir an evvel kendimizden uzaklaştırmalıyız.

Kullanacağımız panzehrin işe yaramasını istiyorsak kesinlikle duyarlı olmamız gerekmektedir. Mühim makamlarda söz sahibi olmalı, tüm köşe başlarına milli refaha hizmet eden kişileri oturtmalıyız.


Tabii bunun için çağlardan beri süregiden geleneksel unsurları unutmamamız lazım. Etnik ve coğrafi milliyetçilik değil, topyekûn milliyetçiliği gönlümüze yerleştirmeliyiz. Oryantalizm akımının kirli suyuna el değmeden, kenardan kenardan yürümeli ve o göletin topluma tehlike arz etmemesi için kuvvetli bentler inşa etmeliyiz. Bu ise bilgi, eğitim ve okumakla mümkün olur. Mesele dönüp dolaşıp ‘ikra’ya geliyor. Ne mutlu şu ilk ayeti amaç edinene…

Esir devletin insanları


Mürsel Ferhat Sağlam
Dijital Markalaşma Uzmanı | Yazar | Akademisyen | Mentor | Podcaster 16 Nisan 1989 İstanbul doğumludur. Namık Kemal Üniversitesi Halkla İlişkiler Ve Tanıtım Bölümü, Beykent Üniversitesi Tarih Bölümü, Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Ve Reklamcılık Bölümü mezunudur. Beykent Üniversitesi’nde Tarih alanında yüksek lisans yapmıştır. Akademik kariyerini Halkla İlişkiler ve Reklamcılık alanında doktora seviyesinde sürdürmektedir. Ajans Paradise ve Branding Türkiye Mürsel Ferhat Sağlam’ın girişimleri arasında yer almaktadır. Türkiye’deki birçok üniversitenin kuluçka merkezinde ve özel yatırım ağlarında danışma kurulunda mentor olarak bulunmuş olan Sağlam, kariyeri boyunca ulusal ve uluslararası 200'den fazla markaya, dijital markalaşma, sosyal medya, içerik pazarlaması, büyüme pazarlaması, stratejik marka yönetimi odağında danışmanlık yapmıştır. Mürsel Ferhat Sağlam’ın hikaye, roman, şiir, tarih, eleştiri, deneme, araştırma, akademik, reklam, marka, pazarlama, sosyal medya, dijital markalaşma olmak üzere farklı tür ve konularda yayınlanmış birçok kitabı bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası birçok mecrada uzmanlık alanlarıyla ilgili akademik ve aktüel makaleler yazan Sağlam, aynı zamanda kamu ve özel sektör kurumlarına sosyal medya iletişimi, içerik pazarlaması, stratejik marka yönetimi, girişimcilik, online itibar yönetimi, dijital kriz yönetimi ve dijital markalaşma konularında eğitimler, seminerler ve konferanslar vermektedir. Dijital Markalaşma, 3F Fenomeni, Kurumsal İletişim 2.0, İçerik Türleri Hiyerarşisi Modeli; Mürsel Ferhat Sağlam tarafından kavramsallaştırılarak sosyal bilimlere, pazarlama ve iletişim literatürüne kazandırılmıştır. Mürsel Ferhat Sağlam, podcast yayıncılığıyla da bilinmektedir. Dijital Markalaşma Sohbetleri, Hani Kurumsaldık, İçeriklerce, Girişimcilerin Büyük Hataları, 100 Soruda Dijital Markalaşma podcast serilerini hazırlayıp sunan Sağlam, bunlara ek olarak birçok podcast serisinde de daimi konuk olarak yer almaktadır.