Esir devletin insanları

Bu ihanette sorumluluğu olanlar şimdilerde birer birer günah çıkarma seanslarına katılıyorlar. Önce cumhurbaşkanı, arkasından eski genelkurmay başkanı yaptıklarından, hatalarından, kandırıldıklarından, ihmallerinden dolayı Allah’tan ve milletten af dilediler.

Esir devletin insanları

Laik, demokratik, hukuk devletlerinde yapılan hatalardan dolayı insanlar kuru kuruya özür dilemezler. Özür dilese bile bu özür onları kurtarmaz. Bunun bir bedeli vardır. Eğer birinin bir kusuru varsa bunun prosedürü kanunlarda bellidir. O kişi yargılanır, suçlu bulunursa cezasını çeker; beraat ederse aklanır. Milletin affetmesine de gerek kalmaz. “Allah affetsin” sözüne ise hiç girmeyeyim… İnananı var, inanmayanı var, mollası var, ateisti var. Kimseyi üzmeyeyim şimdi.

Mesela, birinin bir başkasına hakareti neden tazminat davasına konu olur?

Veya yapılan bir tıbbi hatada mağdura neden tazminat ödenir?


Eğer bir hata varsa yapılan bu hatadan dolayı mağdur olanın üzüntü ve acısı bir nebze hafifletilsin diye.

Bu toplumsal ilişkilerde de böyledir, uluslararası ilişkilerde de…

Almanya II. Dünya Savaşı’nda Yahudilere uyguladığı soykırımdan dolayı özür diledi ve bunu telafi etmenin yoluna gitti. Mercedes, BMW, Bosch, Wolkswagen gibi uluslararası ticaret yapan büyük Alman şirketleri, yıllarca İsrail Devleti nezdinde oluşturulan bir fona ciroları oranında katkıda bulundular. Fonda biriken milyarlarca mark yıllarca soykırım kurbanlarının ailelerine maaş olarak ödendi. Halen Almanya bu fona para yatırıyor mu; borç kapandı mı bilmiyorum. Yani anlayacağınız; Yahudi soykırımı tazminatını, BMW’ye binen Ali Ağaoğlu da evinde çamaşırını Bosch makinesinde yıkayan Ayşe Teyze de ödedi.

Türkiye, Ermeni iddialarını niye kabul etmiyor?

Bu iddialar doğru veya yanlış. O başka konu. Ama anlı şanlı diplomatlar her yıl 24 Nisan’da, yok efendim ABD başkanı “Soykırım” mı dedi “Büyük felaket” mi dedi diye kafamızda neden boza pişiriyor sanıyorsunuz? Çünkü Türkiye kabul ettiği takdirde Ermenilerin tazminat hakkı doğacaktır.

Gelelim bizim meselemize:


Ergenekon mağduru eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı başsavcısı, önce özür dileyen sonra da kendisinin Genelkurmay Başkanlığı döneminde cemaatçi yapılanmayla ilgili hiçbir iddia ve ihbar olmadığını söyleyen Özel Paşa’nın yalan söylediğini ifade ederek 2014 yılına ait günü gününe üç ihbar tarihi verdi. Necdet Bey kusura bakmasın ama ben bu konuda başsavcılık yapmış birine daha çok güvenirim.

Ayrıca adli müşavir hakkında FETÖ suçlaması yapıldığında Özel Paşa’nın bulduğu çözüme bakar mısınız? Adamı çağırıp kendisine “Muharrem, sen FETÖ’cümüsün?” demiş. O da “Hayır komutanım” demiş. Sonra da MSB’den müfettiş istemiş. Müfettiş de bir şey bulamamış. Ne kadar ince zeka ürünü bir hareket. Allah aşkına biri bana söylesin: Biri hakkında böyle bir ihbar size ulaşsa o şüpheliyi yanınıza çağırır, “Senin için böyle diyorlar?” mı dersiniz yoksa istihbaratı mı harekete geçirirsiniz? Bu olay müfettişle mi yoksa istihbaratla mı ortaya çıkarılacak bir durumdur. Somut olaylar müfettişle araştırılır. Böyle müphem ve gizli olaylar için istihbarat harekete geçirilir. Daha bunu bile bilmeyen bir insanın o makamda oturmuş olması ne acı.

Bunun tek bir açıklaması var: “Bana bak Muharrem! Sen kendini çok açık ediyorsun. Hareketlerine biraz dikkat et!”

En güzeli de kasaptaki ete soğan doğramak istemeyen Hilmi Bey’in bu ifadelere karşı “Güzel bir röportaj olmuş. Necdet Paşa da güzel şeyler söylemiş. Ama bir yorum ve değerlendirme yapmak istemem” demiş olması. Anlayacağınız kasaptaki ete soğan doğramamaya devam. Artık günü gelip de et önüne konulduğunda doğramaya başlayacağı soğan bir işe yarar mı yaramaz mı veya onu kurtarır mı onun bileceği iş tabii.

Hiç hak etmeyen insanlar hak etmedikleri koltuklara oturdular, bedelini de halk ödedi

Bu yüzden Türk tarihinin yüz karası böyle bir darbe olayının yaşanmasına; bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek, görevini ihmal veya suistimal ederek, umursamayarak veya lakayt kalarak, aldatılarak veya ikna olarak, uyarılara gülüp geçerek veya geçmeyip yetersiz önlem alarak veya hiç almayarak katkıda bulunan her kim varsa yargı önüne çıkarılmalı ve hesabı sorulmalıdır.

Esir devletin insanlarıBu, ceza davasının konusudur. Mağdurların talep edecekleri tazminatlar ise ayrı bir dava konusudur. Artık bu konuda da cumhurbaşkanımızdan anlı şanlı paşalarımıza kadar herkes ellerini ceplerine atarlar herhalde.


Özürler böyle dilenir. Hesaplaşma böyle olur. Yoksa; yıllarca bizim devlet zannettiğimiz şeyin bir çeteden ibaret olduğunu öğrenmenin yarattığı hayal kırıklığı “Allah affetsin,” “Aldatılmışız” laflarıyla geçiştirilemez. Buna sebep olanlar; çıkar yargı önüne, yargılanır, hesabını verir. Sonra; o verdikçe veren, kurban oldukları Allah ayrıca affeder mi, etmez mi; millet de hakkını helal eder mi, etmez mi; o onların bileceği iştir.

İnsanları anlayamamak üzerine

Fethullah Gülen’in Türkiye’ye dönme şartı: Uluslararası bağımsız bir komite

Kaf Dağına çıkarılmış beklentiler ve toplumsal mutsuzluk


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.