İnsanları anlayamamak üzerine

Gelin, hep beraber bir test yapalım. Diz kapağının bir karış üstünde şort giyen genç bir kız fotoğrafını, altına “kızımız kayıp!” yazarak paylaşalım ve yorumları okumaya başlayalım.

İnsanları anlayamamak üzerine

İnsanları anlayamamak üzerine

İnsan, diğer adıyla homo sapiens, şüphesiz dünyadaki en tuhaf varlık. En başta, düşünebiliyor. Hunharca yalan söyleyebilen yegane tür. Yaptığın her genellemeyi sana yediren tek canlı. Kendi içinde bile milyarlarca fraksiyona sahip. Hümanisti de var, faşisti de. Kara çarşaflısı da var, hafif meşrebi de. Dindarı da var, ateisti de. Kedileri taparcasına seven de var, patilerini Japon yapıştırıcısıyla sokağa yapıştıranı da. Sapsoseksüeli de var, ayak fetişi de. Kimin ne olduğu, ne istediği, ne istediler de verilmediği, hayal kırıklıkları, hedefleri, kırmızı çizgileri hiç belli değil… Hepsi karmakarışık… Sosyoloji kuramlarının önemli bir kısmını okudum, lakin mahallemin bakkalını bile çözemedim. Bu kadar karmaşık bir türü nasıl sevebilirim?

15 Temmuzda ülke olarak ciddi bir vukuat atlattık. Vicdanı olan herkes gibi ben de halkın kahramanlığını hayranlıkla izledim, kayıplara üzüldüm. Suçluların kökünün kazınmasını istiyorum. Ancak lütfen, gözünüzün yağını yiyeyim, mükemmel bir toplummuşuz gibi davranmayı bırakın artık. Bizi tanımasam, yirmi yedi yıldır bu ülkede yaşamasam, hakikaten demokrat olduğumuza inanacağım. Evet, Yenikapı’da güzel görüntüler vardı. Ancak liderler orada ilk defa sağduyulu davranmamış olsa, her zamanki gibi cepheleşse; beş milyon birbirini boğazlamayacak mıydı?


Kılıçdaroğlu’nu linç etme potansiyeli taşıyan insanlar yok muydu orada? Zira yuhalamaya başladıklarında, şükür ki aklıselim birkaç AKP’li susturmadı mı onları?

Mesele sadece siyaset değil. Eğer demokrasi nöbetindeki hoş görüntüleri izleyip gelecek adına umutlandıysanız, sosyolojik anlamda sizi biraz rahatsız etmek isterim. Gelin, hep beraber bir test yapalım. Diz kapağının bir karış üstünde şort giyen genç bir kız fotoğrafını, altına “kızımız kayıp!” yazarak paylaşalım ve yorumları okumaya başlayalım. Her on yorumdan dördü “kıçını böyle açarsa kaybolması normal” minvalinde olmazsa, ben de yaşadığım ülkeyi tanımıyorum demektir.

Genç ve güzel kadınların Anadolu’da yaşadıklarını konuşmaya gerek yok. Anlamak için herhangi birinin önünü kesip adres sormanız yeterli. Gözlerindeki anlık endişe ve tedirginlik, size durumu özetleyecektir.

Mesele sadece kadınların durumu da değil. İşim gereği son bir ayda Karadeniz bölgesini baştan sonra dolaştım. Batıdan doğuya tüm şehirlerde, restoranlarda, kafelerde ATV izleniyordu. Açıkçası bu kanalın reytinginin bu denli yüksek olduğunu bilmiyordum. Söylesenize, sizce de fazla homojen değil miyiz? Uyduda yüzlerce kanal, internette sayısız haber kaynağı varken, ülkenin neredeyse yarısı aynı kanala kilitlenir mi? Aynı ekrana bakan milyonlarca insandan entelektüel çeşitlilik beklenir mi?


Sosyolog Habermas, on sekizinci yüzyılda insanların her fırsatta etkileşime girdiklerini; kafelerde, parklarda ve toplu taşıma araçlarında ülkenin durumunu hep birlikte tartıştıklarını söyler. Ancak bugün, tanımadığınız birine selam vermek anormal karşılanmakta, toplu taşıma araçlarında konuşmak esefle kınanmaktadır. Söz gelimi, geçen denk geldiğim dolmuşun şoförü, “fazla kontörlerinizi evde harcayınız” yazmış panosuna. Şaka değil aslında bu, genel bir anlayışın tezahürü. Kamusal alanda kimse konuşmamalı, özel mülke girene dek herkes röntgencilik yapmalı… Dünyanın gidişatı buyken, Tanrı yerini paraya bırakmışken, ülkemizin kenetlendiğine inanabilir miyiz sahiden?

İnsanları anlayamamak üzerine

Siyasi liderlerin birbirlerine hakaret yağdırdığı bir ülke istemiyorum. Adres sorduğum kadınların tedirgin olmasını istemiyorum. Sürekli aynı ekrana bakan ama birbirleriyle göz göze gelmeye korkan insanlar istemiyorum. Takım elbise giyenlerin tişört giyenlerden çok daha fazla itibar gördüğü bir toplum istemiyorum. İçki içeni yargılayan, tarihi asla nesnel öğrenemeyeceği halde ölülerine öfke kusan zavallılarla karşılaşmak istemiyorum.

İzlanda gibi olamaz mıyız mesela?

Sadece terör örgütleri kıyım yaptığında değil, aptal bir futbol maçı için kenetlenemez miyiz? Yan yana saf tutmamız için asgari kaç kişinin ölmesi gerek?

Belki de sorun bendedir. Belki muhteşem bir ülkeyizdir. Koyu bir sağcı gibi parmağınızı sallayarak “beğenmiyorsan git!” diyebilirsiniz. Haklısınız ama vallahi keyfimden yaşamıyorum burada. Nereye gideyim? Kim ne yapsın beni? Hem daha mahallemin bakkalını bile çözemedim, elin gavurunu nasıl anlayacağım? Peki ya siz? Fransa’da doğsaydınız şu an “nedir bu Müslümanlardan çektiğimiz?” diye küfrediyor olmayacak mıydınız? Tanrı sizi dünyaya yollarken, her şeyinize karar vermedi mi? O zaman neyin milliyetçiliğini yapıyorsunuz? Kaderin mi?


“Şeriat geliyor” diye kronik solcu refleksiyle yazmıyorum bu satırları. Birçoğunuzdan daha demokrat olduğum için başımızdaki siyasal İslam’a saygı duyuyorum. Duymak zorundayım. Ancak kusura bakmayın, mükemmel bir toplummuşuz gibi davranamayacağım daha fazla. Mümkünse yas tutacak ve insan denen alengirli canlıyı anlamaya çalışacağım. Benim adıma da eğlenin. Ve eğlenirken lütfen birbirinizi öldürmeyin.

Sorgulayan Denemeler: Hiçbir şey ve aynı anda her şeyim


İsmail Pişer
İzmir’de doğdum, Denizli ve Eskişehir’de büyüdüm, Mersin ve Ankara’da okudum, Konya’da ve birçok şehirde yıllarımı geçirdim. Belki biraz göçebe ruhlu olduğumdan, kendimi hiçbir vilayete ait hissetmedim. Hepinizin aşina olduğu o boşluk duygusu, bana yazma tutkusu olarak sirayet etti. Bolca öykü ve deneme yazdım. Yazmak para kazandırmıyor çoğu zaman ama akıl sağlığı için gerçekten hayati olabiliyor.