Gözlerimi geçmişe kapadım. Uzun zamandır zihnimde pusu kuran kış günü olanca soğukluğuyla çıka geldi. Duvardaki takvime baktım. Tarih 19 Ocak 2007.
Camın önündeyim. Bir süredir seyre daldığım karanlıktan çığlıklar yükseliyor.Pencereyi açınca kanatları olmayan bembeyaz bir güvercinle karşılaştım. Güvercinin ayağına küçük bir not bağlanmıştı. Not elime geçer geçmez, gökyüzü alçaldı ve kanatları olmayan güvercini içine alıp yükseldi…
Mektup vicdanımdanmış. Hrant Dink göndermiş. ‘19 Ocak 2007’de kurşunlanarak öldürüldüm’ diye başlıyor. Çocukluğunu, hayatla kavgasını, sevdasını ve yarım kalan düşlerini anlatıyor. Geride kalan ailesine selam söylüyor, bir de bir çift sözü var herkese. ‘Çağrım, eli herhangi bir kamera tutabilen herkese. Gözlerinizi vicdanınıza çevirin lütfen. Bu davetimi kabul edenler, 1 Kasım 2013 tarihine kadar vicdanın gördüğü beş dakikalık kısa bir filmi www.vicdanfilmleri.org adresine yüklesin.’
‘Sağduyunun, vicdanın sesi suskunluğa mahkûm edildi. Şimdi o vicdan çıkış yolu arıyor.’ Hrant Dink.
Unutmadım o günü. Yüzükoyun yerde uzanıyordun. Üzerini, ertesi gün haberlerini yazacak gazetelerle örtmüşlerdi. Ölüler ne kadar saf ve edilgen olur oysa. ‘Ölü bedenin miydi saklanmak istenen, yoksa bizim utancımızdan mı seni sakınmak istediler?’ Sen sayıca az olmana rağmen çoğunluğun gölgesinde yaşama cesaretini gösterendin. O yüzden hatırın var bende. İnsan olduğun için, bu coğrafyada yaşayacak kadar benden olduğu için. O sabah yataktan son defa kalktığında, elin çay bardağını sevdiğinin elini kavrar gibi son defa kavradığında, vicdan sus pus oldu. ‘Sendeki kurşun bendeki vicdan yarasıdır.’
Hrant Dink Vakfı’nın, Hrant Dink’in ‘Sağduyunun, vicdanın sesi suskunluğa mahkûm edildi, şimdi o vicdan çıkış yolu arıyor’ cümlesinden ilham alarak düzenlediği Vicdan Filmleri Uluslararası Kısa Film Projesi, yeni kısa filmlerle vicdanı görünür kılmaya devam ediyor.
Proje, bu yıl da amatör-profesyonel herkesi film çekmeye davet ediyor. Bu daveti kabul ederek kamerasını vicdanına çevirenler, 1 Kasım 2013 tarihine http://www.vicdanfilmleri.org/ adresine filmlerini yükleyebilecekler. En fazla beş dakika uzunluğunda olması gereken filmler için tür sınırlaması yok.
Toplumdaki sancılı sürecin, Haziran Devriminde yaşanan olaylarla açığa çıktığı bu dönemde, böylesine bir çağrıya kulak verilmesi önemlidir. Hrant Dink katliamından yola çıkarak yapılan bu çağrı suya atılan bir taş gibidir. Onu ve onun gibileri unutulmaz kıldığı gibi halka halka yayılarak, herkesin hayatında kendi vicdanı, duyarlılığı ve aklıyla gördüğü bir resme dönüşebilir. Vicdan körlüğü ve duyarlılık patlamasının iç içe geçtiği şu son aylarda, bu kişisel algı resimlerini sanatın farklı biçimleriyle paylaşma ve toplumun önünde görünür kılma uzun vadede kalıcı izler bırakacaktır.
Sağduyu ve vicdanın sesi sessizliğe mahkûm edildi. Her gün, katledilirken, susturulurken, kadın cinayetlerine kurban giderken, çocuk bedenlerimiz tecavüze uğrarken, inançlarımız, cinsel yönelimlerimiz ya da sadece düşüncelerimizden dolayı ‘öteki’ olmak zorunda bırakılırken, hep toplumun vicdanını aradım. Çaldığım bazı kapılar yüzüme öyle hızlı kapandı ki kendimi kendi yurdumda sürgün hissettim.
Vicdanın sözlük anlamı, yanlış ve doğrunun ne olduğunu bildiren duygu, içsel ses. Bu bireysel farkındalık kendine özgü bir biçimde yaşam ve eylemlerimize etki eder. Vicdan, ruha bahşedilmiş kutsal bir armağan ise, vicdansız olmak nasıl bir yoksulluktur? Vicdanın bendeki tanımı; başımı yastığa koyduğum an, akıl ve duygular firar ettiğinde tepemde asılı kalan sestir. Küçük bir fısıltıdır, yankısı bütün yekpare uykuların can düşmanıdır, yol gösterenim olmadan karanlık bir yolda yürüme cesaretini bulduranımdır.
Toplumun her daim nefes almaya ihtiyaç duyan bir kalbi vardır. Üzerinde, adı vicdan olan sivri uçlu bir kılıç asılı durur. Ne zaman ki karanlığın aydınlıkla bir tutulduğu bir vicdan tutulması yaşanır, o zaman dengeler bozulur. Birilerinin vicdanı körleştikçe; kılıcın sivri ucu, vicdanı yaralı olanların kalbine giderek daha çok saplanır. ‘Oysa ben senin sesini duyarım, acınla yanarım. Bilirim ki yokluğumda sen de eksik kalırsın.’ Hep acılardan yola çıkılır çünkü acılar bir hareket noktasıdır ancak acının karşısında aradığımız mutluluktan başka bir şey değildir. Yeter ki bu arayışlar ve uyanışlar bizi aydınlığa kavuştursun, kör bir vicdanı derin uykularından uyandırsın.
Vicdanın yalın sesine kulak vermeli ve keskin gözleriyle gördüklerinin dışa vurumu desteklenmeli. Yaralarımızı ve ait olduğumuz toplumu sağaltmanın yolu, sanatın gizli gücünde ve cesarette saklıdır.