Bak aydın insan; dünya tarihinde ilk kez aydınları bir binaya koyup yaktılar! (Rıfat Ilgaz)
Madımak Oteli’ne sığınmış yüzlerce kişi, pencerelerden saldırganların oteli yakmaya çalıştığını izlemekte, korku içinde beklemektedir. Saldırganlar, can almadan ayrılmayacak gibidir. Karanlık çökmüş, elektrikler de kesilmiştir. Alevler, otelin giriş ve alt katlarını sarmaya başlamıştır. Sivas İtfaiyesi gecikmeli de olsa yangın yerine gelmiş, ancak saldırganlar itfaiyenin çalışmasını engeller. Hortumlar kesilir, arabaların lastiklerinin havası boşaltılır.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri
Pir Sultan Abdal, 16. yüzyılda Sivas’ın Banaz Köyü’nde yaşamıştır. Osmanlı yönetiminin baskısına karşı halkı örgütleyerek, halkın diliyle ve sazıyla halk kültürünü yaşatan bir ozandır. Fakat Anadolu halkını Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmaya çağırdığı ve bu ayaklanmaya öncülük ettiği için Sivas valisi Hızır Paşa’nın emriyle tutuklanmış ve asılmıştır. Bununla yetinmeyen Osmanlı yönetimi, Pir Sultan Abdal’ı tarihten tamamen silmek için deyişlerini ve şiirlerini yasaklamıştır. Tüm baskılara karşın halk, 400 yıldan beri Pir Sultan Abdal’ın deyişlerini, şiirlerini sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktararak bugünlere getirmiştir.
1976’da Banaz Köyü’nde ‘Pir Sultan Abdal’ derneği kurulur ve her yıl Pir Sultan Abdal etkinlikleri düzenlenmektedir. Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbeyle, diğer dernekler gibi bu dernek de kapatılır. Daha sonra 1988’de Ankara’da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği kurulur. Eskiden olduğu gibi, Banaz Köyü’nde her yıl Pir Sultan Abdal Etkinlikleri düzenlenmeye de başlanır.
Pir Sultan Abdal Etkinliklerinin dördüncüsü 1-4 Temmuz 1993’te düzenlenecektir. Pir Sultan Abdal, demokrasi ve özgürlük yanlısı olan herkese mal olmuş bir simgedir. Bu yüzden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri, çeşitli demokratik kitle örgütlerine, yazarlara, ozanlara, sanatçılara çağrı yaparlar.
Davet mektubu şöyledir:
Sayın Başkan ve Yönetim Kurulunun Değerli Üyeleri; Önce bir hususun altını sevinerek çizmek gerekiyor. Hepimizin mutlulukla izlediği bir örgütlenme sürecini birlikte yaşıyoruz. Bu süreci başlatma şansının bizlere ve bizim kuşaklarımıza nasip olması, kuşkusuz ayrı bir onur nedeni olarak kabul edilmelidir. Tarih, ulusumuzun ve yaşamsal donanımımız olan kültürümüzün asimile edilerek Araplaştırılmasına ve sonuç olarak da yok edilmesine karşı gösterilen direncin örnekleriyle doludur. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Atatürk’ün uluslaşma, laikleşme ve çağdaşlaşma çabalarıdır. Bunun yanında Alevi yurttaşların Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde dinsel gericiliğe, din devletine, dinin siyasete ve kişisel çıkarlara alet edilmesine karşı verdiği mücadelenin sayısız örnekleri de tarihi birer gerçek olarak ortadadır. Bunlardan en çarpıcı örnek de Pir Sultan Abdal’dır.
Çağdaş ve ilerici bir yaklaşım örgütlülüğün önemli bir kilometre taşı olan dernek ve vakıflarımızın giderek amacına daha uygun işlevleri üstleneceğine inancımız tamdır. Evrensel yanları bugüne dek fazla yansımayan Alevi kültür ve folklorunun, ulusumuzun tümüne ve insanlığa kazandırılması konusundaki çabalarımızı tarih kuşkusuz tespit edecek ve değerlendirecektir.
Canlar,
Bilindiği gibi, Kültür Bakanlığı güzel Anadolumuzun evrensel isimleri adına kültür şenlikleri düzenliyor. Ancak siyasi iktidarın bu kapsamda ünlü düşünür Hacı Bektaş Veli adına düzenlenen şenliklerde Alevi felsefesinin özünü saptırmaya çalıştığını, onu siyasi araç yaptığını hepimiz üzülerek izliyoruz. Bunun en somut ve çarpıcı örneği, ANAP döneminin Ülkücü Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’tir. Zeybek’in o ünlü konuşmasında, Hacı Bektaş Veli’nin Ahmet Yesevi tarikatına bağlı olduğunu, ondan feyz aldığını kanıtlamak için büyük çaba sarf ettiği hala hatırlardadır.
Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa ve benzeri halk önderleri adına düzenlenen şenlikler, bizler için mihenk taşlarıdır. Bu şenlikler, Anadolu kültürünün gün ışığına çıktığı, yaşadığı, ete kemiğe büründüğü, renklendiği, insanları etkilediği ve kitleselleştirdiği devinimlerdir. Bu şenliklerin siyasi amaçla kullanılmasına asla izin vermemeli, onlara sahip çıkmalı ve özünün korunmasına gerekli özeni göstermeliyiz. Bunu sağlamak için de ev sahipliğini biz yapmalıyız, şenlikleri bizler yönetmeliyiz.
Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri’ne sürekli ev sahipliği yapan derneğimizin Yönetim Kurulu, yukarıda bilgilerinize sunulan özet görüşlerden yola çıkarak, farklı bir yol ve yöntemi önermekte, ev sahipliğini de bölüşmek istemektedir. Bu şenliklerde kültürümüz, en anlamlı şekilde ortaya konmalı, bizler tarafından dikkatle izlenmeli ve konuklara keyifli bir ortam sunulmalıdır. Basının, TV’nin şenlikleri takip etmesi sağlanmalı ve bu yoldan şenliğe katılamayan yurttaşlarımıza da ulaşılmalıdır. Laiklik ve demokrasi konusundaki çabalarımızın kitleselliğe dönüşmesine ve kamuoyuna mal olmasına bu şenlikler büyük katkı sağlamalıdır. Bu nedenle yazımız ekinde sunulan Şenlik Programı’nda sıralanan etkinliklerin, dernek ve vakıflarımız arasında paylaştırılması düşünülmektedir. Örneğin; bir kuruluşumuz semah ekibi ile katılarak katkıda bulunacaksa, bir başka kuruluşumuz gazetecileri, panelistleri, sanatçıları veya TV ekibini götürmeyi, bunlara araç sağlamayı, konaklama için yer ayırmayı vb… görevleri üstlenerek katılabilirler.
Sevgili Canlar; Bu mektubumuz yurt içi ve yurt dışında olmak üzere yaklaşık olarak elli kuruma gönderilecektir. Pek doğal olarak, özellikle yurt dışındaki kuruluşlarımızın organizasyon içerisinde aktif bir görev almaları ve yerine getirmeleri çok zor görünmektedir. Bu kuruluşlarımızdan bütçeleri ölçüsünde, sembolik de olsa bu organizasyona katkı beklediğimizi belirtmek istiyoruz. Ancak bu kuruluşlarımızın yönetici ve üyeleri, tatillerini şenlik tarihine denk getirir ve konuğumuz olurlarsa, hem şenliğimizi onurlandırırlar, hem de bizi mutlu kılarlar. Şenlik düzenlenmesine aktif veya maddi olarak katkıda bulunacak kuruluşlar, uygun görecekleri bir ismi de tespit ederek Şenlik Komitesi’ne önereceklerdir.
Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri’ne maddi veya manevi olarak katılmayı düşünenlerin ve Şenlik Komitesi Üyeleri’nin isimleri, dergimizin 7. sayısında ilan edilecektir.
Önerilerimize olumlu yaklaşım gösteren kuruluşlarımızın değişiklik öneri veya düşünceleri varsa, onları en geç 15 Mayıs 1993 tarihine kadar bize bildirmelerini rica ederiz. 22. 04. 1993
Saygılarımızla…
Rıza Aydoğmuş Murtaza DEMİR
Gen. Bşk. Yrd. Genel Başkan
Çok sayıda örgüt, yüzlerce yazar, ozan, sanatçı, semah ve tiyatro ekibi derneğin çağrısına olumlu yanıt verir. Kültür Bakanlığı ve Sivas Valiliği de mali katkı yanında, konaklama ve ağırlama konusunda da katkıda bulunulacağı bildirilir.
30 Haziran 1993 tarihinde, ozanlar, yazarlar ve sanatçılardan oluşan yüzlerce kişi otobüslerle Sivas’a gelir. Sivas halkı, konuklarını karşılar.
1 Temmuz günü etkinlikler coşkuyla başlar
Sivas Kültür Merkezi’nin konferans salonunu dolduran kalabalığı yoğun bir program beklemektedir.Saygı duruşu, açılış konuşması ve sonrasında Yazar Aziz Nesin konuşur. Öğleden sonra kitap ve fotoğraf sergilerinin açılışı yapılır. Yazarların oturduğu masaların önünde uzun kuyruklar oluşur. Pir Sultan Abdal Etkinliklerinin birinci günü halkın yoğun ilgisiyle sonlanır.
Etkinliklerin 2. gününde fotoğraf ve kitap sergilerine gösterilen ilgi sürer. Salonun dışında insanlar ellerindeki kitapları imzalatmak ve yazarlarla sohbet edebilmek için beklerler.
Saat 14:00’de Sivas Kültür Merkezi’nde Arif Sağ’ın konseri başlamıştır. Sonrasında ‘Medya ve Emperyalizm’ paneli yapılacaktır. Hasan Uysal’ın yöneteceği panele, Sami Karaören, Raif Türk, Şükrü Günbulut, Mustafa Yalçıner ve Soner Doğan da panelist olarak katılacaktır. Kültür Merkezi’nde 1500 kadar izleyici bulunmaktadır.
Bu etkinlikler sürerken, bazı cami önlerinde insanlar toplanmaya başlamıştır…
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin Sivas’taki etkinliklerine yönelik saldırı, anlık bir tepki değildir. Aksine planlı bir hazırlık süreci sonrası saldırının başlatıldığı olaylardan sonra ortaya çıkmıştır. Irkçı-şeriatçı örgütler, çevre illerdeki deneyimli militanlarını Sivas’a taşımışlar ve katliamla sonuçlanan olayları başlatmak için uğraşmışlardır. Sivas halkının dini duygularını tahrik amacıyla bildiri dağıtılmış ve camilerde dar kadrolu toplantılar yapılmıştır.
Saldırı ve katliamdan iki gün önce dağıtılan bildirilerden biri şöyle:
Müslüman Kamuoyuna,
Bismillâhirrahmânirrahim, Peygamber, mü’minlere kendi canlarından ileridir. Onun hanımları da mü’minlerin analarıdır.” (Ahzâb:6)
Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resûlü (S.A.V.)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve mü’minlerin izzet ve namuslarına saldırılmaktadır.
Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir.
Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.
Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de; AYDINLIK gazetesi denilen bir paçavrada, mel’un Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur’an’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür’etinde bulunmuştur. Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır.
Salman Rüşdi köpeği Müslümanlar’ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:
İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.
Gün, Allah (C.C.)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulması günüdür.
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ ( Nisa:76)
Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır.
Saldırı ve katliam gecesi 1 Temmuz akşamı da başka bir bildiri evlere dağıtılır:
Halkımıza Çağrı;
Müslüman halkın yaşadığı bu ülkede, İslam için binlerce şehit verilmiş bu topraklarda, bir kesim tarafından, ‘basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti’ adı altında, Müslümanların kutsal değerlerine sözlü veya yazılı olarak kimse saldıramaz.
Biz Müslümanlar, canımız pahasına da olsa, bu değerlerimizi korumakta kararlıyız.
Müslüman halkımızdan bu konularda duyarlı olup, İslamın değer yargılarını alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasına olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karşısında susulduğunda, yarın mahşerde Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünmelerini istiyoruz.
‘Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeyi gerekir. O’nun eşleri, onların anneleridir…’ ( Ahzâb Suresi, Ayet: 6)
‘Ve kâfirlerin hesapları varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah hesabı çabuk görendir.’ ( Enfal Suresi, Ayet : 30)
‘Kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.’ ( Saff Suresi , Ayet:8)
Not: Bu yazıyı okuyan, Allah rızası için çoğaltarak dağıtsın.
Etkinliklerin ikinci günü, Sivas’taki sağ eğilimli yerel basında (Hürdoğan, Bizim Sivas, Hakikat, Anadolu, Yeni Ülke, Taraf) da halkı tahrik edici başlıklarla bezenmiş haberler çıkmıştır.
2 Temmuz Cuma günü, saat 13.30’da saldırı başlatıldı
Değişik camilerden akın akın insan, şenlik yapılan Kültür Merkezinin önünde toplandılar. ‘Sivas laiklere mezar olacak, Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak, Şeriat gelecek, batıl zail olacak’ sloganları atarak, taş ve sopalarla Kültür Merkezindeki 1500 kişinin üzerine saldırdılar. Direnişle karşılaşınca geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu arada Kültür Merkezi boşaltıldı. Saldırıya uğrayanlar güvenli bölgelere gönderildi. Ancak yeni grupların gelmesiyle saldırganların sayısı on bine yaklaşmıştı. Gözlerini kan bürümüş kalabalık, isteğine ulaşamamanın verdiği hırsla Kültür Merkezi’nden Valiliğe yöneldi.
Valilik önünde toplanan binlerce saldırgan, ‘Şerefsiz vali istifa, Sivas size mezar olacak, Şeriat gelecek, zulüm bitecek, Yaşasın şeriat, Muhammed’in ordusu kafirlerin korkusu, Yaşasın Hizbullah, kahrolsun laiklik, şeriat isteriz’ sloganlarıyla binayı taşa tuttular.
Saldırganların sayısı giderek 15 bine yaklaşmıştı. Şeriat istemlerini ve sloganlarını haykırarak konukların kaldığı Madımak Oteli’ne yöneldiler. Otelde, kent dışından gelmiş ve çoğunluğu yazar, ozan ve sanatçı yaklaşık 150 kişi bulunuyordu. Saldırıdan kaçıp, güvenli gördükleri otele gelen insanlar, toplanan kalabalığı görünce tedirgin oldular. Otelin önünde az sayıda polis vardı ve saldırganlara, ‘Dağılın, yapmayın’ demekten öte bir müdahalede bulunacak gibi görünmüyorlardı.
Sivas Valisi’ni, Emniyet Müdürünü ve diğer yetkilileri arayarak önlemlerin artırılmasını istediler. Bununla da yetinmediler, telefonla Ankara’da bulunan Başbakanı, Başbakan Yardımcısını, İçişleri Bakanı’nı, parti liderlerini ve milletvekillerini aradılar. Oteldekiler arasında olan halk ozanı, 1987-1991 dönemi SHP milletvekilli Arif Sağ da, telefon başından ayrılmıyor, Ankara’da SHP milletvekili Cevdet Selvi’yi, Bakan Seyfi Oktay’ı, İstanbul eski belediye başkanı Nurettin Sözen’i arayarak saldırının korkunçluğunu anlatıyor, bir an önce önlem alınmasını istiyordu. Otelde bulunan Aziz Nesin de Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve Çalışma Bakanı Mehmet Moğoltay’la görüşerek can güvenliklerinin sağlanmasını istedi. Ulaşılan her yetkili, ‘Korkmayın, her türlü önlem alınmıştır.’ yanıtını veriyorlardı.
Sivas Valisi Ahmet Karabilgin de saat 14.30’da Başbakanı ve İçişleri Bakanı’nı telefonla arayarak bilgi vermiştir. Saldırının giderek bir katliama dönüşeceğini gören Sivas Valisi, çok tedirgin olur ve Ankara’yla telefon irtibatını hiç kesmez. Saat 14.40’da yeniden İçişleri Bakanı’nı ve müsteşarını arar, saldırının artık bir katliama dönüşmekte olduğunu bildirir. Vali yine de rahatlayamaz. Saat 18.45’te Başbakanı ve İçişleri Bakanı’nı tekrar arar ve mutlaka yardım edilmesi gerektiğini bildirir. Çevre illerden de yardım istenmektedir.
Sivas Valisi’nin bunca çabalarının ve görüşmelerinin sonucu, Tokat Emniyet Müdürlüğü’nden 20 polis; Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nden 31 Polis, Jandarma Komutanlığı’ndan 20 Jandarma olmak üzere 71 güvenlik görevlisi gelmiştir. Sivas Tugay Komutanı 6 bin kişilik asker mevcudundan yalnızca 30-40 acemi er göndermiştir. Askerler saldırganların arkasında bir yerde nöbet tutarcasına bekletilir.
Madımak Oteli’ne sığınmış yüzlerce kişi, pencerelerden saldırganların oteli yakmaya çalıştığını izlemekte, korku içinde beklemektedir. Saldırganlar, can almadan ayrılmayacak gibidir. Karanlık çökmüş, elektrikler de kesilmiştir. Saldırganlardan kimileri, otelin önündeki arabaları ters çevirerek ateşe vermekte, kimisi de bidonlarla benzin taşıyarak otelin içine atmaktadır. Alevler, otelin giriş ve alt katlarını sarmaya başlamıştır. Sivas İtfaiyesi gecikmeli de olsa yangın yerine gelmiş, ancak saldırganlar itfaiyenin çalışmasını engeller. Hortumlar kesilir, arabaların lastiklerinin havası boşaltılır.
Yangın oteli tamamen sarar. 8 saattir kurtarılmayı bekleyenlerin umudu tükenmeye başlamıştır. Artık ölümün çok yakınında olduklarını biliyor ve ondan kurtulmanın yollarını arıyorlardı. Yangın bütün oteli sarmıştır. Cinnet halindeki kalabalık, ölüm haberlerini beklemektedir.
Madımak Oteli’nde 35 can yakılarak katledilmiştir. 51 kişi de kendi olanaklarıyla ağır yaralarla kurtulabilmişlerdir. Çatıya çıkarak yardım isteyenler arasında Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli de vardı.
Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli itfaiye merdivenlerinden inerlerken, Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak ile bazı belediye görevlileri saldırıya geçtiler. Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli, itfaiyenin merdivenlerinden aşağıya atıldılar. Başından yaralanan Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli’yi linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar ambulansla değil polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesine götürüldü.
Devlet yetkilileri ne dedi?
Korkunç durum, Başbakana, İçişleri Bakanı’na defalarca bildirildiği halde herhangi bir yardım gelmedi ve önlem alınmadı. 35 insan yakılarak feci şekilde katledildi. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; ‘Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz’ diyerek ilgilileri uyarıyordu. Cumhurbaşkanının ‘halk’tan kastettiği oteli kuşatan saldırgan kalabalıktı.
Başbakan Tansu Çiller ise, ‘Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir’ diyebiliyordu.
Ülkenin iç asayişinden sorumlu bir yetkilisi, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, otele yapılan saldırıyı, ‘Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir’ şeklinde yorumlayarak saldırganları mazur göstermiştir.
20 Yıl Önce Gazetelerde ‘Madımak’
3 Temmuz 1993 Gazeteleri:
Hürriyet: Sivas’ta Aziz Nesin isyanı
‘Olaylar nasıl gelişti’ başlığı altında şöyle deniyordu: ‘Pir Sultan Abdal etkinlikleri için Sivas’a gelen Aziz Nesin’in ‘Bin yılık Kur’an’a neden inanayım. Bu yüzden Müslüman değilim’ şeklindeki sözleri yerel basında abartılı bir şekilde yayınlanınca kentte büyük bir tepki oluştu.’
Sabah: Alevi-Sünni çatışması yok
Haber şöyle başlıyordu: ‘Pir Sultan Kültür ve Sanat etkinlikleri için Sivas’a gelen Aziz Nesin’in bir gün önce yaptığı konuşmada ‘Kur’an’ın devri bitmiştir’ demesi tahriklerin gerekçesi oldu. Cuma namazından çıkan bazı gruplar ‘Kur’an’a uzanan eller kırılsın’ diye slogan atıp yürüyüşe geçerek Vilayet önünde toplandılar.’
Milliyet: Olay konuşma
Baş sayfadaki bir kutuda şöyle deniyordu: ‘Aziz Nesin olaylara yol açan bir gün önceki konuşmasında Türk milletinin yüzde altmışının aptal, tamamının da korkak olduğunu söylemişti.’
Türkiye Gazetesi: Aziz Nesin’in ‘1400 yıl önce yazılan Kuran geçersizdir’ sözleri halkı galeyana getirdi… Sivas’ta fitne: 35 ölü
Pir Sultan Abdal şenlikleri için gittiği Sivas’taki konuşmasında İslamiyet’e ağır hakaretler yağdıran Aziz Nesin’i binlerce kişi şiddetle protesto etti.
İHA’dan Ünsal Karabulut imzalı haberde şöyle deniyordu: ‘Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gelen Aziz Nesin yaptığı konuşmadan İslamiyet’e hakaret edince Sivas karıştı. Olaylarda 35 kişi hayatını kaybederken 14’ü güvenlik görevlisi olmak üzere 60 kişi de yaralandı. Olaylara sebep olan Aziz Nesin güvenlik kuvvetleri tarafından bilinmeyen bir yere götürüldü.’
Meydan: Aziz Nesin’in konuşması halkı galeyana getirdi; Sivas’ta ayaklanma: 40 ölü.
Meydan’ın haberinde ise şöyle deniyordu: ‘Yazar Aziz Nesin’in Pir Sultan Abdal kültür etkinliklerinde yaptığı konuşmada ‘Ben dinsizim’ demesinden sonra galeyana gelen on bin kişi kültür merkezini taşa tuttu ve Nesin’in kaldığı Madımak Oteli’ni ateşe verdi. Yanan otelde 40 kişi dumandan zehirlenerek ölürken çıkan olaylarda dördü polis 145 kişi yaralandı.’
Özgür Gündem: Devlet gözetiminde katliam: 40 ölü
Haberde şöyle deniyordu: ‘Sivas’ta gerek gösterilerin başladığı sırada, gerekse gelişerek saldırı ve kundaklamaya dönüştüğü sırada devlet güçlerinin olaya gerekli ve yeterli müdahaleyi yapmadığı görüldü.’
4 Temmuz 1993 Gazeteleri:
Sabah: Tahrik… İhmal… İşte Sivas gerçeği
Haber, ‘Sivas gerçeği’ madde madde sayılarak başlıyordu. Birinci madde şöyleydi: ‘Rencide eden konuşma… Aziz Nesin’in Perşembe günü yaptığı dikkatsiz konuşma herkesi rencide etti. Hem Sünniler hem aleviler Nesin’in konuşmasını ‘saygısızlık’ olarak algıladı.
Sabah’ta Mehmet Barlas köşesinde ‘Laikliği, kitlelerin öfkesine sürmeyelim!’ başlıklı yazısında şöyle diyordu: Aydın olmak ve laik olmak inançlara saygısız olmak veya inanç sahiplerini küçümsemek değildir.
Gene Sabah’ta Cengiz Çandar ise ‘Sivas Faciası : Provokasyon ve Gaflet’ başlıklı yazısında şöyle diyordu: ‘Devletin vurdumduymazlığı ve aczi ‘birey’in provokatörlüğü olgusunu ortadan kaldırmaz… ‘Türk milletinin yüzde altmışından fazlasının aptal olduğu’ kanaatini her yerde tekrarlayan Aziz Nesin’in bu saptamasında doğru bir husus var: Eğer seksenine dayanmış Aziz Nesin bunak değilse, Türk milletinin bir aptal ferdi.
Türkiye Gazetesi: Başbakan: Tahrik var
Tansu Çiller, Sivas’ta 35 kişinin ölümüyle neticelenen olayların, Aziz Nesin’in tahrik edici konuşmasından kaynaklandığını söyledi.
Meydan: Vurun şu kafire!
35 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamdan canını zor kurtaran yazar Aziz Nesin, Sivas Belediye Başkanı tarafından halka linç ettirilmek istendi.
Tercüman: İyi ki Sivas’a gitmişim
Manşetin üstü: Aziz Nesin olaylardan üzüntü duymadığını ve kahraman olmayı hedeflediğini ortaya koydu
Tercüman başyazının başlığı: ‘Şeytan Aziz’
Yazıda şöyle deniyordu: ‘Aziz Nesin hafızasını yitirmiş olmalı ki akıl almaz görüş ve düşünceler öne sürerek Türk toplumunu manevi anlamda yaralayabilme gayreti içinde çırpınıp durmaktadır.’
Olay, rejime yönelik ve arkasında ırkçı-şeriatçı örgütlerin bulunduğu siyasal bir gelişme şeklinde ele alınmadı. Hukuki süreç bu yönde işletilmedi. Böylece, 35 kişinin katledilmesine, 60 kişinin ağır yaralanmasına, onlarca arabanın yakılmasına neden olan katliamın düzenleyicileri olan ırkçı-şeriatçı örgütler ve katliamda kusuru bulunan sorumlular ortaya çıkarılmadı.
TBMM’nin olayla ilgili kurduğu Araştırma Komisyonuna ifade veren çeşitli görevlilerin anlatımları da ilginç bilgilerle yüklüdür.
O günlerde Sivas Emniyet Müdürü olan Doğukan Öner:
‘… Bu Perşembe günü de, Aziz Nesin Buriciye Medresesine gitmiş, Buriciye Medresesinde öğleye kadar kitap imzalamış, o akşama kadar belirli yerlerde gezmiş. O akşam çıkıp Madımak Oteli’ne gitmiş. Gece saat 21.00’de bir tek siyasi şubemizin korumasıyla birlikte yanında 8 kişi ile Madımak Oteli’nden çıkmışlar, Atatürk Caddesinden inmiş aşağıya; orada Sarayhan Restorantı var; Sarayhan Restorantına yaya gitmişler. Orada içki içtikten sonra da yine yaya olarak aynı ekiple o şekilde gitmişler. Yani ben şunu arz etmek istiyorum, yani olay bir tek Aziz Nesin’e yönelik olan bir hadise değildir.’
‘… Bu işte kesin provokasyon vardır. Bu işte kesin dışarıdan gelme birtakım güçler vardır. İlk defa camiye gittiğim zaman o caminin ön tarafında belirli birtakım gruplar vardı… Ben o grupları Madımak önünde görmedim…’
Mehmet Yıldız (Sivas Emniyet Asayiş Müdürü):
‘Heykel getirildi, topluluğun önüne atıldı. Atılınca gerçekten insanlar artık çok çılgınca hareket ediyorlardı. Dişleriyle dahi ısıranları gördük, kafasını vuranları gördük… Paşa Camisi’nden anons edilince, diyelim ki 200 kişi pankart astı. Amerikan Bayrağını yaktılar…’
Millet Partisi İl Başkanı:
‘Paşa Camisinde namaz bitmişti, bir kısım imamı beklemeden namaz biter bitmez dışarıda bir gürültü patırdı oldu… Amerikan Bayrağının yakılışını bizzat gördüm. Pankartı da cami duvarında asılı olarak gördük.’
Dr. Hüseyin Polat (Tabibler Odası Başkanı):
‘Öncelikle bu saldırı devlete karşı yapıldı. Laik Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı yapıldı. Belediye Başkanı ‘Gazanız mübarek olsun’ diyerek manevi destek verdi.’
Mehmet Talay (Kültür Bakanlığı Sivas İl Müdürü):
‘Aziz Nesin Sivas’a ilk kez gelmedi. Aziz Nesin bundan yedi, sekiz ay veya bir sene kadar önce kitap imza gününe gelmişti. Sonra Aziz Nesin’in konuştuğu gün Perşembe günü, olaylar 24 saat sonra çıkıyor. Tepki olarak olsaydı aynı gün tepki olurdu…’
Şakir Şeker (ANAP İl Başkanı):
‘Caminin içinden insanlar çıkmaya başladığı anda, 20 veya 25 kişilik namazla hiç alakası olmayan ve namaz kılmayan bir grup, bahçede namaz kılan yere gelir ve bunlar bir pankart açarlar, arkasından da bir Amerikan Bayrağı ateşe verilir…’
Devlet Güvenlik Mahkemesi kararına göre; Sivas katliamı davasının 22 sanığı hakkında 15’er yıl, 3 sanığı hakkında 10’ar yıl, 54 sanığı hakkında 3’er yıl, 6 sanığı hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanığı hakkında da beraat kararı verildi.
DGM’nin kararında katliamı gerçekleştiren faşist (ırkçı-şeriatçı) örgütlerden söz edilmediği gibi, katliam Cumhuriyete ve laikliğe karşı bir eylem olarak da değerlendirilmemiştir. Ama bir suçlu gerekliydi ve o da bulunmuştu: Aziz Nesin. Üstelik bu hiç de yeni bir şey değildi; devletin yetkilileri, siyasi iktidarın sözcüleri, emniyet yetkilileri ve savcılar da, Sivas katliamının örgütlü bir hareket olmadığını, Aziz Nesin’in tahrikiyle ortaya çıkmış bir tepkinin sonucu olduğunu, olayın ilk gününde açıklamışlardı.
2013 yılında Madımak davasında hukuk skandalı
Katliamın ardından 2 Temmuz 1993’te gözaltına alınıp 16 Temmuz 1993’te tutuklanan Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş hakkında 20 Temmuz 1993’te dava açıldı. 1994’te serbest bırakılan sanıklar bir daha bulunamadı. Kapatılan Ankara 1 Nolu DGM, sanıklarla ilgili ilk kararını 26 Aralık 1994’te verdi. DGM, Sonkur’u 3 yıl, Karataş ve Ceylan’ı ise 15’er yıl hapse mahkum etti.
Katliamın ardından geçen 20 yılda bu zanlılar yakalanamamıştır.
Sivas davası sanığı Karataş hakkındaki dava, kaçak yaşadığı Belçika kanunlarına göre 2008′de zaman aşımına girdi. Ama Adalet Bakanlığı bunu beş yıl sonra hatırladı. Karataş’ın iadesi artık mümkün değil.
Madımak Oteli’ndeki insanları yakarak katledenler insanlık suçu işlemiştir. Bu hususta zaman aşımı söz konusu olabilir mi?
Tarihsel derinlikte ‘Sivas Katliamı’ ve Kerbela Olayı