Bireyin gelişiminde kalıtsal faktörler mi çevresel faktörler mi rol oynuyor dersek bu tıpkı yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkıyor tartışmasına benzer.
Gelişim biliminin amacı; gelişimi etkileyen değişkenleri belirlemek ve bu değişkenlerin bir araya gelerek bireyin yaşamını nasıl etkilediğini açıklamaktır. Gelişim bilimciler;davranış, düşünce, duygu ve toplumsal ilişkilerdeki yaşa bağlı değişimleri tanımlamak, açıklamak ve öngörmek amacıyla kuramlar geliştirir ve araştırmalar yürütür. Gelişim bilimi tarihsel olarak psikolojinin bir alanı olarak görülmüştür. Bununla birlikte gelişim konusunda çalışan bilim insanlarının çoğu, anne babalara, öğretmenlere, terapistlere ve çocuklarla ilgili mesleklerde çalışan diğer kişilere çocuk yetiştirme konusunda yardımcı olmayı amaçlamışlardır.
Rousseau ve John Watson’a göre insan gelişiminin amacı
Fransız filozof Jean-Jacgues Rousseau iç ve dış güçlerin etkileşim tezini savunuyordu. Rousseau’ya göre insan gelişiminin amacı, kişinin doğuştan gelen potansiyelini gerçekleştirmesiydi. Çocuk yetiştirme konusunda ilk uzmanlardan biri olan John Watson (1878-1958) doğuştan gelen herhangi bir gelişim planına inanmıyordu. Onun görüşüne göre, çocuğun kişiliği yada davranışları, evrenin yönlendirmesi ile şu yada bu şekilde biçimlendirilebilirdi.
Gelişim bilimi; davranış, düşünce, duygu ve toplumsal ilişkilerde görülen yaşa bağlı değişimlerin incelenmesidir.
Watson bunu söyle açıklıyordu; Bana bir düzine sağlıklı bebek verin ve onları büyüteceğim belirli bir ortam sağlayın. İçlerinden rastgele seçeceğim birini, yeteneklerini, eğilimleri, becerileri, ilgi duyduğu konular ve anne babasının ırkı ne olursa olsun istediğim mesleğe göre yetiştirebileceğimden eminim demiştir. Bu satırları okuyup çocuk sahibi olan ebeveynlerin; ‘Keşke bu kadar kolay olabilse’ dediğini duyar gibiyim. Tabii burada kuramcılar farklı görüşlerde olmak ile birlikte tek bir kuram doğrudur denmemektedir. Bence gelişim ve yaşa bağlı farklılıklar hem genetik hem de çevresel faktörlere bağlıdır.
Freud Psikanaliz bakışı ile gelişim
Burda Freud’un psikanaliz kuramından bahsetmeden olmaz. Psikanaliz kuramları yaşa bağlı değişimlerin içsel dürtüler ile toplumsal talepler arasında yaşanan ve olgunlaşma süreci tarafından belirlenen çelişkilerin sonuncunda ortaya çıktığı varsayımına dayanan gelişim kuramıdır. Freud; temelde bilinç dışı içgüdüsel bir cinsel dürtünün var olduğunu öne sürmüş ve bunu libido olarak adlandırmıştır. Freud’a göre hemen bütün insan davranışlarının arasındaki güdüsel güç bu enerjidir.
Freud; kişiliğin üç bölümden oluştuğunu öne sürmüştür. İd (o) kişiliğin özgün sistemidir. Yani libidonun kaynağı içimizdeki çocuktur, şımarıktır, talepkardır. Yeni doğan bebek id’dir. Düşünmez ama ister. Çok daha bilinçli olan ego (ben) dış dünyanın gerçekliğiyle ilişkilidir. Gerçeklik prensibine göre çalışır. İç dürtülerin gereksinimleri ve dış çevre beklentileri arasında ara buluculuk yapar. Ego bilinci kontrol eder ve sansür uygular. İd sadece öznel gerçekliği bilirken, ego, hayali durumlar ve dış dünyadaki gerçekler arasında ayrım yapar. Kişiliğin “yürütücüsü, yöneticisi”dir. Süper ego, kişiliğin yargılayıcı kısmı, yapılan bir hareketi iyi yada kötü, doğru yada yanlış olup olmadığını belirleyerek aile ile toplumun normlarını ve ahlaki kurallarını, kınamalarını içerdiği bilincin ve ahlakın merkezi olan süper ego (üstben) dir.
Freud’un kuramına göre kişiliği bu üç bölümünün hepsi doğuştan gelmez. Bebek ya da yürümeye yeni başlayan çocuk bütünüyle id, yani iç güdüden ve arzudan ibarettir. Ego yada süper egonun kısıtlayıcı etkisi söz konusu değildir.
Ego 2 ila 4 yaşları arasında kültürel adetleri dikkate alarak bilinç düzeyinde davranışlarını kontrol edebilir.
Son olarak, okul çağından hemen önce, anne babanın değerlerinin ve kültürel adetlerin çocuk tarafından benimsenmesi ile birlikte süper ego gelişmeye başlar. Freud ‘a göre, kişiliği özellikle yaşamın ilk altı yılında geçirilen önemli psiko-seksüel aşamalarda mantık dışı güçler, bilinç dışı motivasyonlar, biyolojik ve içgüdüsel dürtüler belirlemektedir. Freud’un kuramında iç güdüler temeldir. Diğer taraftan çocuğun çevre üzerindeki eylemlerini vurgulayan ve muhakemede yaşa bağlı değişimlerin diğer alanlarda ki değişimlerden önce geldiğini bilişsel gelişim kuramı açıklar.
Bilişsel Kuramın Gelişime Bakışı Piaget’nin ayırıcı özellikleri ile anlam kazanır.
Bilişsel kuramın gelişime bakışı Piaget’’nin ayırıcı özellikleri
Bilişsel akıma göz atarsak, bu sefer Piaget’yi bir çocuğun dünya ile ilgili bilgilerinde yaşla birlikte, kendi anlayışının kurulmasında etkin bir katılımcı olduğudur. Piaget’nin temel ve en zor kavramlarından biri de şema kavramıdır.
Piaget bilgiyi edilgen zihinsel kategoriler olarak değil, hem zihinsel hem de fiziksel eylemler olarak ele alıyordu. Şema ile anlatmak istediği de işte bu eylemlerin her biriydi. Piaget’e göre bebekler bakma, tatma, dokunma, işitme ve tutuma gibi basit duyusal ya da motor şemalarından oluşan küçük bir paket ile dünyaya geliyorlardı. Çocuğun mevcut şemaları ile dünyadaki gözlemleri arasındaki çatşma, sonuçta çatışmaların çözülmesini ya da denge kurulmasını sağlayan eylemleri doğurur. Gelişmenin her bir dönemi, daha uyumlu bir dengenin kurulmasını temsil eder. Denge kurma ile olgunlaşma, toplumsal aktarım ve deneyim etkileşime girerek çocuğun düşünmesinin değişmesini sağlar.
Piaget’nin öne sürdüğü ilk dönem, doğumdan 18 aya dek gelen motor evredir. Temel şemalarda oluşan küçük bir dağarcıkla doğan bebek, altı alt dönemden geçerek simgesel tasarıma doğru ilerler.
Okul öncesi yıllar Piaget’e gore 2-6 yaş arasında görülen işlem öncesi evrede çocuk nesneleri içsel olarak temsil eden zihinsel simgeleri kullanabilir. Hala benmerkezci olup katı bir düşünce yapısı ve genelde dış görünüşe bağlı olurlar.
Okul Çağındaki çocuk Piaget’nin üçüncü döneminde, yani 6-12 yaşlar arasında görülen somut işlemler döneminde çocuk güçlü zihinsel araçlar, işlemler edinir. Ergenlik Piaget’ye göre dördüncü dönem olan formel işlemler dönemi, 12 yaşından sonra ortaya çıkar ve ayırt edici özelliği temel işlemlerin, gerçek nesnelerin yanı sıra, fikir ve olasılıklara da uygulanabilmesi, sistematik problem çözme ve hipotetik tümden gelim mantığının ortaya çıkmasıdır.
Gelişim psikolojisinden sadece bir bölüm sizlerle paylaştım. Günümüzde anne baba olarak çocuklarımızla iletişim kurmakta zaman zaman sıkışıp kalıyoruz. Çünkü dünya değişim içerisinde dolayısı ile bizim öğretilerimiz de değişti. Ben hep ezber bozuldu diyorum. Biz ebeveynler anne baba miraslarımızla bu zamanın çocuklarını algılamaya çalışıyoruz. Çoğu zaman anlaşamıyoruz. Gelişim devresinde insanoğlu dünyanın neresinde olursa olsun aynıdır. Bununla birlikte dış çevre koşulları değişmekte ve gelişim psikologlarının da kabul ettiği gibi çevre bireyin gelişiminde önemli bir yer tutar. O halde neler yapmalıyız? Bahsettiğimiz gelişim evreleri hakkında biraz olsun bilgilenirsek en azından yargılayıp kızmadan önce karşımızdaki çocuğun henüz gelişim evrelerini tamamlamadığı ve bu süreç içerisinde biyolojik ve psikolojik bazı değişimler geçirdiğini bilirsek belki herhangi bir tepki vermeden, etki ile tepki arasındaki boşluğu kullanarak iletişimimizi daha sağlıklı bir halde koruyabiliriz. Benim tavsiyem kaynak kitaplardan, uzmanlardan yardım alabileceğimiz gibi kendimizde biraz okur ve öğrenirsek bakış açılarımızı değiştirir ve sevgi ile onlara yaklaşıp sadece o” an”da olarak onları dinler, yargılamazsak sanırım bu süreci başarı ile atlatırız. Dikkat edelim onların dünyaya gelmelerinde evet bir rolümüz oldu. Onlar bizden geldiler bununla birlikte yaratıcının çocukları onlar. Onlar ‘biz’ değil.
Onlar kendi muhteşemlikleri ve varlıkları ile bireyler.
Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkıyor?
Bireyin gelişiminde kalıtsal faktörler mi çevresel faktörler mi rol oynuyor dersek bu tıpkı “Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan?” çıkıyor tartışmasına benzer.
Sözlerime Halil Cibran’nın bir şiiri ile son vermek istiyorum.
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler.
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Halil Cibran