Mutlak kader, iradi kader ve acı üçgeni

Var mıdır “Ben hiç hata yapmadım. Yanılmadım, şaşmadım, pişman olmadım” diyebilecek insan? Bence yoktur. Fakat hatalar tekrarlanırsa suça dönüşür. Bu suçlar en başta kişinin kendine, özüne, varoluşuna karşı işlediği suçlardır. Ve suça dönüşen her hata bir öncekini aratacak yükler bırakır insanın ruhuna ve muhataplarının hayatlarına.

Mutlak kader, iradi kader ve acı üçgeni

Mutlak kader, iradi kader ve acı üçgeni

Acı hayatımızın vazgeçilmezi, bizden vazgeçmeyen yapı taşıdır. Tekamül yolunun trampleni, sıçrama çubuğudur. Hayat ağacının en tepesindeki meyvelere ulaştıran  tırmanma gücüdür acı. Zordur yolu. Hayırdır sonu…

Acı ile yollarımız iki türlü kesişir. Birincisi mutlak kaderle, yani ölüm, kayıp, hastalık gibi, bizim irademiz dışında gelen sürprizlerle, ikincisi ise iradi kaderle, yani hayat yolunda yaptığımız yanlış seçimlerimizin bedeli olarak.


Mutlak kader yolunda karşılaştığımız acılar daha büyük olmasına rağmen, hazmedilmesi iradi tercih yolundaki acıdan daha kolaydır. Kolay demeyelim de görünmeyen alemden gelen desteği daha büyüktür diyelim. Hani doğum sırasında bedenin ağrı eşiğini aştığı zamanlarda beden doğal bir morfin salgılar ve anneye bir nefes aldırır ya. İşte ruhumuzun da bir acı eşiği vardır.

Yakınını kaybeden insanların kendilerini “boşluktayım”, “Hiçbir şey hissetmiyorum”, “Tuhafım” diye tariflemeleri, acı eşiğini aşan ruha Allah tarafından enjekte edilen morfinin etkisindendir. Biz de bu yükün altından nasıl kalktıklarını anlayamayız, kendileri de. Bu his her gün biraz daha derine çeker acı sahibini, yuvanın frekanslarını daha net iletir. Büyütür, közüyle pişirir.

İradi kader yolunda karşılaştığımız acılara ne kadar morfin desteği yapılacağına ilahi adaletin terazisi karar verir. İnsan ilişkilerinde bir sorun yaşandığı zaman adı ihanet, aldatma, yalan ne olursa olsun iki tarafı da vurur. Mağdur olan taraf mesela yalan maruz kalan taraf, diğer tarafa göre daha fazla içten yaralanır gibi görünse de, yaradanın morfininden daha fazla faydalanır. Aynı olay mağdur tarafı ruhsal derinliğe ve farkındalığa, diğer tarafı ise pişmanlığa  ve kayıplara sevkeder.

Yaşadığımız her acıda bizi ruhumuzun derinliklerine götüren bir asansörde olduğumuzu hatırlayalım! Daracık boğucu bir yerdeyiz ama kapıların açılacağı mekanın hayrından şüphemiz yok.

Var mıdır “Ben hiç hata yapmadım. yanılmadım. şaşmadım, pişman olmadım” diyebilecek insan? Bence yoktur. Fakat hatalar tekrarlanırsa suça dönüşür. Bu suçlar en başta kişinin kendine, özüne, varoluşuna karşı işlediği suçlardır. Ve suça dönüşen her hata bir öncekini aratacak yükler bırakır insanın ruhuna ve muhataplarının hayatlarına.

“Diğer tarafın iradi tercihi ile yaptığı bir ihanet, bizim mutlak kaderimiz midir?” dediğinizi duyar gibiyim. Kimilerine göre öyledir belki ama ben bize karşı yapılan ihanetin, bizim tarafımızdan yapılan bir iradi tercih neticesinde olduğunu düşünüyorum. Örneğin ihanete maruz kalan bir insanın kronik olarak hissettiği değersizlik duygusu, mutluluğu, sevilmeyi hak etmediği inancı ihanete çekim etkisi yaratmış olabilir.

Ya da ihanet eden kişiyle ilgili daha önce ilahi sistemden sayısız uyarı mesajı almamıza rağmen ciddiye almamış ve sonunda yaşayarak öğrenmek zorunda bırakılmış olabiliriz. Hatta daha ileri giderek mutlak kaderde bile bir irademiz olduğunu söylesem ne düşünürsünüz? Mutlak kader dediğimiz yolun haritasının farklı bir boyutta, ruhumuzun ihtiyacına göre ve ruhumuzun onayıyla çizildiğini söylesem mesela.

Sizce düşünmeye ve bu soruyu özünüze sormaya değmez mi?

Ben bu yüzden kimseden gidemem
Gitmem…
Unutamam.

Acı tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim
Küsemem..
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.

Sezen Aksu

Ben bu yüzden, hiç kimseden (madden gitsem bile) manen gidemem. Benim izlerim onların hayatında ve ruhlarında, onların izleri benim hayatımda ve ruhumda bakidir. Çünkü acının insana kattığı değeri bilim.  Ve küsemem ne kendime ne kadere. Acıdan geçmeyen şarkıların eksik olduğu gibi ondan bahseden yazılarda acıdan yoksun olursa eksik kalır bilirim. Bu yazı da bir acı tecrübeden mürekkep çalmıştır.

Nasıl değerli madenler ateşle işlenirse, ruhların da ateşi acıdır ve acıyla işlenirler.

Allah hiç kimseyi sevdiklerinin yalanının ve ihanetinin acısıyla sınamasın…

Güvenmek istiyorum

Tek koşulum, koşulsuz olması güvenimin.

Ben gibi kendim gibi bilmek,

Biz gibi, bir gibi olmak istiyorum.

Konuşmadan bildirmek,

Bilmeden bilmek,

Birle biri çarpıp bir etmek,

Bir olmak;


Kirlenmişliklerin içinde

Tüm renkleri birleştirip beyazı bulmak,

Beyaz kadar sade, basit, derin ve temiz

Beyazın barındırdığı renkler kadar canlı, heyecanlı, gizli, mahrem..

Güvenmek istiyorum;

Sırt sırta verip 4 gözle 360 derece görmek

Diğer 180 dereceden şüphe etmeden.

Nokta olmak, sıfır olmak

Nokta kadar küçük, nokta kadar derin.

Başladığımız yerde hem sıfır kalmak

Hem sonsuzluğa uzanmak istiyorum.

5 duyunun ötesine akmak

Tek organla görmek, duymak, hissetmek

Hatta nefes almak, hareket etmek, düşünmek istiyorum;

Güvenmek;

Ben gibi

Kendim gibi,

Biz gibi;

BİR gibi olsun


Yalanı kovsun istiyorum…

Forbes Testi: Doğum tarihimizin kişiliğimize ve ilişkilerimize etkileri


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...