Müslüman Kardeşler Hareketinin Türkiye’deki Dini Oluşumlara Etkisi

Modern bir hareket olmasına karşın Risale-i Nur Hareketi, gelenekçi olmadığı halde “Siyasi İslam” yelpazesinde ele alınamayacak tek İslami harekettir. İhvan ve diğerleri ise enstrümantal yakın planla, uzun planı ve enstrümantallerini karıştırmışlardır. Yani rabbani ve ledünni yönüyle yakın planla, uzak plan arasında ve bunların enstrümantalleri arasında gerçekçi bir teşhis koyan tek hareket Risale-i Nur hareketidir. İhvan (mezhep ya da tarikat) da bu metoda yaklaşsa bile tam kıvamını ve ayarını bulamamıştır.

Risale-i Nur Hareketi ve Müslüman Kardeşler           

Müslüman Kardeşler ve Risale-i Nur Hareketi belkide birbirlerine en fazla benzeşen iki harekettir. Bu benzeşen yönleri şüphesiz ki metotları itibariyledir. Nihayetinde benzerlikleri olduğu gibi farklılıkları da bulunmaktadır. Bu iki hareketin kurucularının hayat hikâyelerine bakıldığı zaman farklılıklar belirmektedir. Hasan el-Benna; aktivist, eylemci, binlerce kilometre yol kat etmiş ve çok sayıda köy gezerek düşüncelerini yaymaya çalışmıştır. Said Nursi ise özellikle Nur Hareketi’nin doğuşu olan 1926 tarihinden itibaren sürekli göz hapsinde, sürgünde ve tefekkür halindedir.

Risale-i Nur Hareketi’nin kurucusu ve ideoloğu olan Said Nursi; 1876 yılında Bitlis’in Hizan ilçesi Nurs Köyü’nde dünyaya geldi. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen harikulade zekâ ve hafıza sebebiyle önceleri ‘Molla Said-i Meşhur’ diye tanındı. Daha sonra “zamanın harikası” anlamına gelen “Bediüzzaman” unvanıyla şöhret buldu.


1900’lü yılların başında doğuda Medresetü-z Zehra adında, din ve fen ilimlerinin okutulduğu bir İslam üniversitesi kurmak fikriyle ülkenin yönetim ve hilafet merkezi olan İstanbul’a geldi ve hayatı boyunca bu fikrini gerçekleştirmek için gayret gösterdi. Doğrudan istediği şekilde üniversite kuramamakla birlikte dünyanın her tarafına uzanan ilim evleri açılması ile Bediüzzaman’ın hayalini kurduğu ilim yuvaları farklı şekilde vücut buldu.

I. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephesinde gönüllü alay komutanı olarak hizmet etti. Savaş esnasında yaralanıp 2,5 yıl Rusya’da esir kaldı. 1917’deki Bolşevik İhtilalı esnasındaki kargaşadan yararlanıp esaretten kurtuldu. Dönüşte Genelkurmayın kontenjanından Osmanlı’nın en üst düzey dini danışma merkezi olan Dar-ül Hiket-il İslamiyye’de görev yaptı. İngilizlerin İstanbul’u işgali yıllarında onların aleyhinde Hutuvat-ı Sitte adıyla bir risale neşretti.

Anadolu’da başlatılan istiklal mücadelesine destek verdi. 1925 yılında Van’da eğitim faaliyetlerinde bulunurken, o sırada meydana gelen Şeyh Said hareketi sebebiyle, bu harekete karşı çıktığı halde tedbir olarak önce Burdur’a ardından İsparta ve Barla’ya gönderildi. Burada sekiz yıl kaldı. Risale-i Nur isimli Kur’an tefsirinin çoğu bölümlerini burada yazdı. Eserleri ve fikirleri sebebiyle Eskişehir Mahkemesi’ne sevk edildi.

Sürgüne gönderildiği Kastamonu’da eserlerini yazmaya devam etti. 1943’te Denizli Mahkemesi’ne, 1948’de Afyon Mahkemesi’ne sevk edildi. Mahkemeler beraatla neticelendi. 1950’de çok partili hayata geçildiğinde dini hak ve hürriyetler genişledi. Bediüzzaman, bu dönemde eserlerini matbaalarda bastırdı. Said Nursi 23 Mart 1960’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bu dönem içerisinde Nur hareketi oluşum sürecini tamamlamış ve kendine münhasır fikir örgüsünü oluşturmuştur.

20. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra ortaya çıkan Müslüman Kardeşler ve Risale-i Nur Hareketi arasında benzerliklerin olmasının yanı sıra, farklılıklar da mevcuttur.

Müslüman Kardeşler ve Risale-i Nur Hareketi hareket arasındaki benzerlikler

Çağdaş İslami hareketlerden metot olarak Risale-i Nur Hareketine en yakın hareket Müslüman Kardeşler Hareketi’dir.

Her iki harekette kapsamlı bakışlarıyla metotlarıyla diğer İslami hareketlerden ayrılırlar. Her ikisi de fikri harekettir. Bununla Müslümanların zihni yapısını yeniden inşa etme görevine talip olur. Aynı zamanda terbiye ve temize çıkarma hareketidir ki mensuplarını İslam’ın ahlakıyla ve adabıyla donatır ve yükseltir.

1950’li yıllarda Bağdat’ta çıkarılan Eddifa Gazetesine Eddifa okurları tarafından iki hareketin alakaları, münasebetlerinin sorulduğu bir suale Eddifa Gazetesi yazarı İsa Abdulkadir tarafından verilen cevap şöyledir:

Nur talebelerinin ve İhvan-ı Müslimin Cemiyeti’nin gerçi maksatları hakaik-i Kur’aniye ve imaniyeye hizmet ve ittihad-ı İslam dairesinde Müslümanların saadet-i dünyeviye ve uhreviyelerine (ahiret) hizmet etmektir.

Benzerliklerinden bir diğeri de; Hem Risale-i Nur Hareketi, hem de İhvan Hareketi sahabe mesleği olan uhuvveti ) kardeşlik, din kardeşliği) esas alır. İlişkiler dikey değil, yataydır. Said Nursi bilhassa Nur hareketi için bunu şöyle ifade eder: … Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlad, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakiki kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Diyerek bu harekette hiyerarşi ve emir- komut zincirinin olmadığını, hakiki kardeşlik ve meşveret ortamının olduğunu ifade eder.

Her iki harekette orijinallik göstermektedir. Bu anlamda gelenekçi cemaatlerden ayrılır. Yani gelenekçi ve tasavvufçu akımlardan yapısal olarak ayrılırlar, ama o ruhtan kopuk ta değillerdir. Said Nursi ve Hasan el- Benna gençliklerinde Şazeliye gibi ortak bir tarikattan feyz almıştır. Yani gelenekçi düşünceyle, çağdaş İslami düşünceyi bir arada tutarak bunlara köprü vazifesinde bulunmuştur.

İki hareket arsında bir diğer ortak nokta da, hürriyetler ve demokrasi konusundadır. Nur Hareketi ve ihvan aynı yolu izler. Onlara göre İslam sadece kimliğin değil, gerçek hürriyetin ve kurtuluşun da kaynağıdır.

Ayrıca her iki harekette reformların, değişimlerin tepeden inmeciliğine iltifat etmezler, bilakis tabandan, yani çevreden merkeze yayılmasına öncelik tanımışlardır.

Batı ile münasebetler konusunda ise her iki harekette bazı radikal grup ve liderler gibi toptancı bir yaklaşım içerisinde değildirler. Her iki harekette en başından taklitçiliği, körü körüne bağlanmayı reddeden bir anlayış sergilemişlerdir. Batı uygarlığına karşı tavır almışlar fakat meydana gelen ilmi ve teknolojik gelişmeleri İslam temelleriyle bağdaştıran ilmi gelişmeye ayak uyduran ve yararlanılabileceğini öne sürmüştür.

Nur hareketinin kurucusu ve ideoloğu olan Said Nursi, Batı’ya karşı bakışını şöyle ifade eder; Batı’nın medeniyet, felsefe, sanat, fen ve teknik gelişmelerini bazı radikal gruplar gibi reddetmez ve iki gruba ayırır. Bunların sosyal hayata, ahlaka, insanın kemalatına, sanatın terekkiyatına, adalet ve hakkaniyete hizmet eden kısmının Kur’an ve İslamiyet’le barışık olduğunu dile getirir. Fakat tabiat felsefesinin zulmetiyle medeniyetin kötülüklerini iyilik zannederek beşeri sapkınlığa sevk eden kısmına muarız olduğunu belirtir.

Başka bir benzerlik de milliyetçilik konusudur. İslam’ın ırkçılığı reddettiğini vurgulayarak ancak bir milletin tarihi ve kültürel kimliğine sahip çıkması anlamında benimsenebileceğini dile getirmektedir. Said Nursi’ye göre milliyetçilik ikiye ayrılmaktadır; Müspet ne menfi olmak üzere. Müspet milliyetçilik anlayışı; vatanına, milletine, köyüne olan bağlılığını ifade ederken, menfi milliyetçilik anlayışı ise başkasını yutmakla beslenir. Diğerlerine adavet (husumet, düşmanlık) ortaya çıkarır ve bu da karışıklığa neden olur. Yani diğer toplulukların ötekileştirilmesi, yok sayması ve onlara karşı kin ve adavet beslemesidir.

Bir diğer benzerlik ise, parlamenter sisteme bakışlarıdır. Said Nursi İslamiyet’e uyarlanmış bir parlamenter sisteme olumlu bakmakla birlikte “kardeşçe ilişkiler”, İhvan’ın El-Benna’dan sonraki en önemli ikinci ideologu Seyyid Kutub için olduğu kadar onun içinde önem taşımaktadır. Kutub’a göre batılı parlamenter kurumların başlıca kusuru geliştirdikleri anonimlik ortamıdır. Buna karşılık İslam’ın Urzeit’ında kullanılan istişari kurum, yani Şura, “kişiselleşmiş ve kardeşçe” özelliğe sahiptir.

Müslüman Kardeşler ve Risale-i Nur Hareketi arasındaki farklılıklar:

Bağdat’ta çıkarılan Eddifa Gazetesi yazarı İsa Abdulkadir’e okurlar tarafından Müslüman Kardeşler ve Risale-i Nur Hareketi arasındaki münasebete ilişkin sorulara karşın İsa Abdulkadir aynı gazetede iki hareket arasındaki farklılıklara değinmiş ve bunun altı maddede incelenebileceğini ileri sürmüştür. Bunlar:

  • Birinci fark: Nur talebeleri siyasetle iştigal etmez, siyasetten kaçıyorlar. Eğer siyasete mecbur olsalar siyaseti dine alet yapıyorlar, ta ki siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı dinin kutsiyetini siyasi cemiyet de teşkil ediyorlar. İhvan-ı Müslimin ise memleket ve vaziyet sebebiyle din lehinde iştigal ediyorlar ve siyasi cemiyette teşkil ediyorlar,
  •  İkinci fark: Nurcular üstadlarıyla içtima etmiyorlar ve etmeye de mecbur değiller, kendilerini üstadlarıyla içtima mecburiyeti hissetmiyorlar, ders almak için beraber ders okuyorlar. Amma İhvan-ı Müslimin ise umumi merkezlerde mürşid ve reisleriyle görüşmek ve emirler ve dersler almak için ziyaretlerine giderler.
  • Üçüncü fark: Nur talebeleri aynen âli bir medresenin ve bir üniversite dar-ül fünunun talebeleri gibi ilmi muhabere vasıtasıyla ders alıyorlar. Büyük bir vilayet bir medrese hükmüne geçer. Birbirini görmedikleri, tanımadıkları ve uzak oldukları halde birbirlerine ders veriyorlar ve beraber ders okuyorlar. İhvan-ı Müslimin ise memleketleri ve vaziyetleri iktizasıyla mecelleleri ve kitapları çıkarıyorlar, aktar-ı âleme neşrediyorlar; onunla birbirini tanıyıp ders alıyorlar.
  • Dördüncü fark: Nur talebeleri, bu zamanda ve bugünde ekser bilad-ı İslamiye’de intişar etmişler ve çoklukla vardırlar. Bu intişarlarından ayrı ayrı hükümetlerde bulundukları halde hükümetlerden izin almaya muhtaç olmuyorlar ki, tecemmu’ edip toplansınlar ve çalışsınlar. Çünkü meslekleri siyaset ve cemiyet olmadığından hükümetlerden izin almaya kendilerini mecbur bilmiyorlar. Amma İhvan-ı Müslimin ise vaziyetleri itibariyle siyasete temas etmeye ve cemiyet teşkiline ve şubeler ve merkezler açmaya muhtaç bulunduklarından, bulundukları yerlerdeki hükümetten icazet ve ruhsat almaya muhtaçtırlar. Ve Nurcular gibi bilinmiyor değiller. Ve bu esas üzerine kendilerine umumi merkezleri olan Mısır’da, Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de, Ürdün’de, Sudan’da, Mağrib’de ve Bağdat’ta çok şubeler açmışlar.
  • Beşinci fark: Nur talebeleri içinde çok muhtelif tabakalar var. Yedi sekiz yaşındaki, camilerde Kur’an okumak için elifbayı ders almakta olan çocuklardan tut, ta seksen, doksan yaşındaki ihtiyarlara varıncaya kadar kadın erkek, hem bir köylü, hamal adamdan tut, ta büyük bir vekile kadar bir neferden büyük bir kumandana kadar taifeler nurcularda var. Bütün nurcuların bu çok taifelerinin umumen bütün maksatları, Kur’an-ı Mecidin hidayetinden ve hakaik-i imaniyeyi neşretmektir. Fakat İhvan-ı Müslimin ise gerçi onlar da Nurcular gibi ulum-u İslamiye ve marifet-i İslamiye ve hakaik-i imaniyeye temessük etmek için insanları teşvik ve sevk ediyorlar; fakat vaziyet memleket ve siyasete temas iktizasıyla, ziyadeleşmeye ve kemiyete ehemmiyet veriyorlar, taraftarları arıyorlar.
  • Altıncı fark: Hakiki ihlâslı Nurcular, menfaat-i maddiyeye ehemmiyet veremedikleri gibi bir kısmı, azami iktisat ve kanaatle ve fakirü’l-hal olmalarıyla beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur’aniyede hakiki bir ihlâs ve fedakârlıkla ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalalete karşı mağlup olmamak için ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa davet etmekte bir şüphe bırakmamak için ve rıza-yı ilahiden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye alet etmemek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye faydalarından çekiniyorlar.  Amma İhvan-ı Müslimin ise: onlar da hakikaten maksat itibariyle aynı mahiyette oldukları halde, mekân ve mevzu ve bazı esbab sebebiyle, Nur talebeleri gibi dünyayı terk edemiyorlar. Azami fedakârlığa kendilerini mecbur bilmiyorlar.

İki hareket arasındaki diğer farklılıklara gelecek olursak; İhvan Hareketi Nur hareketinden farklı olarak kuvvetin istinat edemediği hakikatin kıymeti olmadığına hükmeder. Kuvvetten arındırılmış hakikatin hiçbir şeyi başaramayacağını ileri sürer. Burada Said Nursi’nin tertibatından ve tedriciliğinden ayrılır. Said Nursi kuvvet kullanılmayacağını belirterek milisvari güçlerin teşekkülüne zemin hazırlamaktan şiddetle içtinap eder. Bu tarz bir girişimin ve yapılanmanın kolluk kuvvetleri karşısında aciz kalacağı uyarısında bulunur. Dolayısıyla Said Nursi fetret devrinde İslam namına kuvvet kullanılması ve siyaset yapılmasına karşı çıkar.

İhvan-ı Müslimin her ne kadar tedriciliği esas alsa, iman, hayat, şeriat ve ittihad hiyerarşisine riayet etse dahi enstrümanlar noktasında Said Nursi gibi dakik davranmamış ve burada hiyerarşiyi bozmuştur. Bundan dolayı ihvan hareketinde ayrışma gün yüzüne çıkmış ve hareket içinden bir takım ifrat ve tefrit akımların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Buna yapısındaki bir takım boşluklar ve uyumsuzluklar buna zemin hazırlamışlardır.

İhvan-ı Müslimin Hareketi kitabiyatı esas alan ve şahsi rehberiyeti ikinci plana iten Risale-i Nur Hareketi’nden farklıdır.


Modern bir hareket olmasına karşın Risale-i Nur Hareketi, gelenekçi olmadığı halde “siyasi İslam” yelpazesinde ele alınamayacak tek İslami harekettir. İhvan ve diğerleri ise enstrümantal yakın planla, uzun planı ve enstrümantallerini karıştırmışlardır. Yani rabbani ve ledünni yönüyle yakın planla, uzak plan arasında ve bunların enstrümantalleri arasında gerçekçi bir teşhis koyan tek hareket Risale-i Nur hareketidir. İhvan da bu metoda yaklaşsa bile tam kıvamını ve ayarını bulamamıştır.

Her iki harekette devrime son derece temkinli davranmakla birlikte, ihvan-ı Müslimin Hareketi şartların zorlaması halinde, seçenek olarak ele alınabileceğini söyleyerek açık kapı bırakmıştır. Fakat Risale-i Nur hareketi Said Nursi’nin belirttiği gibi; “İslamiyet selm ve müsalemettir, dâhilde niza istemez.” Yani İslamiyet’in kelime manası selamet, emniyet ve esenliktir. Bu bağlamda dâhilde, yani kendi toplumu içerisinde bir karışıklık çıkartacak isyan, başkaldırı ve devrimi kabul etmez. Ancak bunlar hariçtekilere karşı uygulanabilir.

KAYNAKÇA

BURSEVİ, Abdurrahman. (2009), “Seyyid Kutub”,  http:www.gençbirikim.net, Erişim Tarihi: 25.04.2010

ÇALIŞ, Şaban H. vd.(2006), Uluslar arası Örgütler ve Türkiye, Konya: Çizgi Kitapevi

MARDİN, Şerif (1994), Bediüzzaman Said Nursi Olayı – Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim, İstanbul: İletişim Yayınları

MARDİN, Şerif (2006), Türkiye’de Din ve Siyaset, İstanbul: İletişim Yayınları

NURSİ, Bediüzzaman Said (2006), Emirdağ Lahikası, İstanbul: RNK Neşriyat

NURSİ, Bediüzzaman Said (2006), Lemeat, İstanbul: RNK Neşriyat

NURSİ, Bediüzzaman Said (2006), Lemalar, İstanbul: RNK Neşriyat

NURSİ, Bediüzzaman Said (2006), Tarihçe-i Hayat, İstanbul: RNK Neşriyat

NURSİ, Bediüzzaman Said (2006), Mektubat, İstanbul: RNK Neşriyat

OSMAN, Fethi (1991), İhvan – İslam ve Demokrasi, İstanbul: Endülüs Yayınları

TURAN, Ömer (2002), İslami Hareketler, Tarihi, Fikir Örgüsü ve Metotları, İstanbul: Step Yayınları

YAVUZ, Hakan (2005), Modernleşen Müslümanlar (Nurcular, Nakşîler, Milli Görüş ve AKP), İstanbul: Kitap Yayınevi

https://www.ozgurder.org/, Erişim Tarihi: 03.05.2010

http://www.mumsema.com/islamı-hareketler/2211-sehid-Hasan-el-Benna-ve-ihvan-i-muslimin.html,  Erişim Tarihi 09.05.2010

http://tr.wikipedia.org/wiki/Seyyid_Kutub, Erişim Tarihi: 04.05.2010

http://www.sohbetizm.net/dunyayi- yoneten-tarikatlar-sohbet.html, Erişim Tarihi: 29.04.2010

http://tr.wikipedia.org/wiki/ Hasan el-Benna, Erişim Tarihi: 04.05.2010

http://www.mumsema.com/islamı-hareketler/2211-sehid-Hasan-el-Benna-ve-ihvan-i-muslimin.html, Erişim Tarihi: 25.04.2010


http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayılar&Goster=384, Erişim Tarihi: 02.05.2010


Adem Özer
Kendimin peşindeyim! Kendimin, yani hakikatin. Hakikatimin. Tüm güçlü ve zayıf taraflarımla kendimin. Yoldaşsız bir yolda. Tek kişilik bir yolda. Herkes gibi. Yalınız. Yürüyorsam düşe kalka, bil ki ısrarımdan. Evet, kendimde ısrar ediyorum. Yolumda. Israr etmek zorundayım. O halde, sen ey çocuk, gülme, çaresizim. Yaralıyım.(Dücane Cündioğlu)