Allah bize yolladığı hemen hemen tüm ayetlerde “hiç düşünmez misiniz?” diye soruyor peki gerçekten kaç kez o soruya olumlu yanıt verdik? Medeniyet teriminin arkasına sığınıp, o uğurda türlü palyaçoluklar yaptığımız doğrudur.
Her şey bir kenara, yukarıda şiddetli ama haklı bir giriş yaptığımı düşünüyorum. Şimdi de hız kesmeden devam ediyorum. Merak ettiğim ne varsa, hiç çekinmeden soracağım veya konuşacağım. Misal, Allah bize yolladığı hemen hemen tüm ayetlerde “hiç düşünmez misiniz?” diye soruyor peki gerçekten kaç kez o soruya olumlu yanıt verdik?
Sessizliğinizin sebebi ortada. Neyse hiç sormadım farz edin.
Bilmem kaç kilometre çapı olan bir dünyadayız. Bu gün dahi ortaya çıkarılmayı bekleyen keşfedilmemiş –yaşayan- uygarlıklar var. Bunlar balta girmemiş ormanlarda hayatını sürdüren amazon insanlarıdır. Medeniyetin “m”sinden habersizdirler ve kendi gerçek dünyalarında hayatlarını sürdürmektedirler.
Pekala şimdi bir bahis daha açacağım. Biz mi gerçek dünyada yaşıyoruz yoksa onlar mı? Kimin dünyası daha sahici veya sanal? Bunu ölçebilmemiz mümkün değil. Bilim insanları henüz duyguları ölçebilen bir alet icat etmediler. Hoş, iyi ki de etmemişler. Düşünsenize bir kızdan/erkekten hoşlanıyorsunuz ve başta onun size karşı ne hissettiğini bilmiyorsunuz. Karşınızdakinin sizinle ilgili hislerini kendi duygu ve gözleminizle afişe etmeniz vakit alacaktır. Harcanan bu süre zarfında karşıdaki kişinin sizi fark etme olasılığı %100’dür. Böylece hiç hesapta yokken ilgisini çektiğiniz “karşı tarafa” duygularınızı aktarma olanağı bulursunuz.
Şimdi bir de öteki açıdan bakalım. Az önce misalini verdiğim alet elimizde olsa onu kıza/erkeğe doğru tutar karşı tarafın duygu ve düşüncelerini hemencecik ölçeriz. Sonuçta çabasız, arzusuz ve sıradan bir süreç geçiririz. O halde bizim bu “aşk ölçer”imizin insanlığa zerre miktar yararı olmayacaktır.
Şaka bir yana anlatmak istediğim şu, bugün ebeveynler, psikologlar, erişkinler, eğitim görevlileri, rehber hocalarımız vs. hep aynı hatayı yapıyorlar. Çocukları, gençleri eskiyle barışık tutmak için yeniyi daima kötülüyorlar.
Emin olun o hayalini kurduğumuz “aşk ölçer” cihazı yarın öbür gün piyasaya çıkmış olsa ve gençlerin eline tıpkı birer android telefon gibi yapışsa televizyonlar, gazeteler, haber programları hep bir ağızdan feryat ederler.
Amacım salt muhalefet değil, ben ayrıntıyı kaçırmalarına hayıflanıyorum. Terazinin bir tarafını yükseltmeye meylederken diğer yanını aşağı çekiyoruz. Hâlbuki o terazinin iki kefesi de mücevherle dolu olabilir.
Teknolojideki gelişme ve sosyal medya denilen platformun her geçen gün kuvvetlenmesi “mazi”ye körü körüne sevdalanmış kimseler tarafından korkuyla karşılanıyor. Bunun yerine bırakalım da insanlar sevdikleriyle istediği gibi iletişim kursun.
Önemli olan etkileşimdir. Buna vesile olan alet veya araçlar adı üstünde sadece alet veya araçtır. Korkmayın, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, duygu ve düşüncelerimiz fantastik romanlardaki düşünebilen robotlarca alt edilemez. İnsan teknoloji karşısında daima bir adım öndedir.
Gülhane parkı dün vardı bugün de var. Yarın da var olacaktır. Parkın Sultanahmet girişinden başlayıp sahil çıkan kapısına doğru sevgilinizle, ailenizle, çocuklarınızla yürümeniz ne kadar doğalsa, Facebook, Twitter, Whatsapp, SMS, yoluyla sevgilinizle, ailenizle, çocuklarınızla iletişim içerisinde olmanız da o denli normaldir.
Felaket tellalları haber portallarındaki satırları doldurmak için ara sıra “teknoloji bizi ele geçirdi” tarzında manşet atabilirler. Aldırmayın. Teknoloji insanın emrindedir. Tıpkı yaratılmış diğer her şey gibi.
İnsan olarak bizler yalnızlığa muhalif yaşam biçimlerini seviyoruz. O nedenle teknoloji cazip geliyor. Günün her saniyesi sosyal mecralardaki tanıdık tanımadık herkese yolladığımız iletiler bunun kanıtıdır.
Tabiata duyarsızlaşan, aşktan bihaber olan, robotlaşmış bir yeni nesil geliyor diyenlere inat ağacı, yeşili, aşkı ve ideolojileri eskiye nispetle daha fazla benimsediğimiz ortadadır. Endişe edecek bir şey yok. Bugün apolitik olduğu gerekçesiyle eleştirilen nesil, dün darağacına cesurca yürüyen demokrasi şehitlerinin bıraktığı sancağı gururla taşımaktadır.
Sığ tartışmalardan yakamızı kurtardığımız vakit aşka ve yaşama dair ne varsa zevkle tecrübe edeceğiz. Aksi halde savaş çığırtkanlarının, toplumun huzurunu bozan provokatörlerin elinde maşa olacağız.
Yalnızlığın neresinden dönülürse kârdır. Cidden öyledir; ister Facebook, Twitter veya cep telefonuyla ister karşılıklı oturarak hiç fark etmez yeter ki “çok” olalım. Tek olmanın kimseye bir yararı yoktur.