Düşünmekten sıkılanlar, sıkıldıkça neden düşünüyorlar? Düşünmek mi sıkıcı yoksa sıkılmak mı düşündürücü?
İnsanoğlu yangından mal kaçırırcasına huzuru ruhuyla saramaz. Düşünmek gerek! Sakin ve sükunetle! Düşünmek gerek! Sessiz ve derinden! Anlıyor gibi olmak yok! Kavramak ve kuşatmak var anlamların estetik cennetini! Anlam Estetiği’nin olduğu her bir ruh zerresini tatmak var! Tadına doyum olmayan bir hayat mucizesini her anıyla kutlamak var!
Anlam Estetiği ve kendini bilmek
En kaba idrak noktaları ile bakılsa dahi; insan adı verilen varlığın bilincine nakış gibi işlenmiş Anlam Estetiği, başlı başına onun sırrını çözmeye çalışmak için yeterli sebeptir. Görmeyen gözlerin bile gördüğü bu asil gerçek karşısında; “kendini bilmek” şüphesiz, nefes almak gibi bir zorunluluk ve ruhlarımızı doyuran bir mutluluktur.
Kelimelerin ve kavramların, dolambaçlı ve akılları saptırıcı kısır yapılarıyla “estetiğin” güzellik dünyasında huzur doğurmak, eline elma alıp ta içindeki lezzeti akılla tatmaya benzer. “Estetik” olmadan tat olmaz. Tatsız tuzsuz işler huzura engeldir. O halde huzur için her halükarda ve her durumda estetik gerekir.
Kendisini eksik gördüğü müddetçe ve bu görüşünü taşıma su ile beslemeye yeltendikçe bu uğraşı insanı hep yoracaktır. Tam olduğuna inanıp ta en ufak bilinç çukuruna ayağı takılıp düşen idrak aşamaları ise umarım bir gün kendilerini budadıklarını anlayacaktır. Böylece eksiklik ve tamlık yolcuları birbiri peşi sıra yokluklarında varlık kovalayacak ve var olduklarını bile anlayamadan bir ömrü solduracak. Eksik ve tam yoktur, “tüm” vardır. “Tüm”ü kavrayamayan eksiklikle oyalanır. “Tüm”ün farkında olmayan tamlıkla egosunu şahlandırır. Ne tümden gelme nede tüme gitme. Sadece tüm ile olan derin bağlantısını bilme. Bildikçe, tümde ruhunu eritme. Erittikçe ruhunu tümün nefesinde sonsuz ruh olarak tekrar belirme.
Sonsuz aşkı yakalama. Öz varlığıyla nikahlanma. Nikah şahidi olarak tüme imza attırma.
Anlamlarımızı saç örgüsü gibi sarmaşık ve her durumda da birbiriyle barışık kılan öz ruh güzelliğimiz çoğumuzun aslında farkında olup ta farkında olduğumuzu henüz net olarak fark edemediğimiz öz benliğimizdir. Öz benliklerimiz kusursuz cennetlerimizdir. Yaşadığımız her türlü huzursuzluk hali özümüz ile özümüze aykırı davranışlarımız arasındaki uyumsuzlukların delilidir. İnsan kendisine uyumlanabilir.
Ne yazık ki seçimlerimiz deneyim üzere kurulu. Deniyoruz her bulduğumuz manayı ruhumuza oturacak mı diye! Deneyimliyoruz belki de buluruz rahatımızı bir oyun diyalektiğinde. Seyretmiyoruz “tüm”ün sonsuz aşk hikayesini kendimizi varlığın rahat kollarına bırakıp. Ne mutlu ki insan göklerin merhamet şiiri! Ruhuna olan olanca merhametsizliğine rağmen ve bu merhametsizliğin doğurduğu asimetrik bir yansıma sonucunda kendisine yaklaşıyor. Kendisine yönelip “aşkını tazeliyor”. Amaçlarımız ya da söylemlerimiz her ne olursa olsun, görünen köy şudur ki : Rahat olmak istiyoruz! Madde sahasında ve ruh planında. Rahat olma adına yaşıyoruz. Rahat olmayan rahatsızlık duyar. Rahatsız olanın derdi rahata ermektir.
Dedektif usulleriyle çalışan aklın tespitinde zorlandığı, baştan çıkarıcı yar misali duygularımızın bulamadığı ve tertemiz olması gerekirken geçmişin tüm çöplerini biriktiren kalbin arınmadan kavrayamadığı usul “yargılamamaktır”. Yargılamayacaksın ama sorgulayacaksın!
Anlam Estetiği ve Benlik
Tüm algıladıklarının ve tüm anlamlandırdıklarının dönüp dolaşıp bir noktada kesiştiğini ve böylece bir şekilde bir birlik sergilediğini fark eden akılların fark edemediği o düğüm “benliktir!” Benliğin kendisi dışında her yere bakıp ta bulamadığı sır kendisinde gizlenmiştir. Akıl, varlığın gerçeğini benliğin kendisinden gizleme melekesidir. Ne akılla olur ne de akılsız! İki arada ve bir derede kalmış kılıçtan keskin köprü!
“Değerler” üzerinde kafa yormadan nasıl değer üretilebilir?
Kendi değerleri üzerinde kafa yormadan insan nasıl kendine güven geliştirebilir? Kendine güven geliştiremeden nasıl başkalarına güven verebilir? Güvenmek isteyen güvenilir olmalıdır ki insanlara güven verebilsin. Güven veremeyen emin olamaz. Güvenilir olmak kendisinden emin olunmaktır. Kendinden eminsen senden emindirler. Kendinden eminsen sana emanet verirler. Çünkü : Emin olan güven yayar.
Evet! Üretmelisiniz yeni değerler. Buna mecbursunuz. Bu mecburiyeti sizler tercih ettiniz. Yeni talepleri olan sizlersiniz. Çünkü eskiyi beğenmiyorsunuz. Bir taraftan da yenisi üretilsin ve size sunulsun istiyorsunuz. İşin içinde sizde varsınız. Eğer işin içinde yoksanız işin dışından talepte bulunmakta neyin nesi? İşin içinde iseniz üretimin de içindesiniz demektir. Bu durumda üretime merhaba! Topyekün bir değer üretme hamlesi için kollarınızı sıvayın ve ruhlarınızın başına geçin! Ruhlarınızı emeklerinizle yeşertin. Sevindirin ve sevin. Bilin ki üretilen her değerin kalplerde tutunmasını sağlayan maya sevgidir. Sevgisiz yola çıkılan her işin sonucu baştan bellidir.