Bu Ne Yaman Çelişki Gözüm Ahmet Kaya

Ne değişti? Çatal bıçak atanlar, o günkü korkularının bir değişiğini yaşadıklarından dolayı mı özürlerini ilkesizce ortaya saçmaktadırlar?

Uçurtmam Tellere Takıldı ahmet kaya
Uçurtmam Tellere Takıldı

Magazin Gazetecileri Derneği’nin 1999 yılında düzenlediği ödül töreninde ‘Kürtçe şarkı – klip’ yapacağını duyuran Ahmet Kaya, beklemediği ve hak etmediği bir tepki ile karşılaşmıştı. Yıllar önce, çatal-bıçak yağmurları arasında, yaşamının sonlanacağı Fransa’ya giderken, bu gün Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’nü alabileceğini öngöremezdi. Ne değişti? Çatal bıçak atanlar, o günkü korkularının bir değişiğini yaşadıklarından dolayı mı özürlerini ilkesizce ortaya saçmaktadırlar?

Muhalifliğinin sınırları yoktu; seksenli yıllarda ilk gençliğini yaşayan, ezilmiş ve dışlanmış kitlelerin sesiydi, ömürlerin üzerinden tanklar geçip, idam gecelerinde şafaklar beklenirken, doğan karanlıkta el yordamı ile özgürlük arıyordu sanatçı. Sol bir bakış açısı ile mevcut sistemin karşısında duran Ahmet Kaya, çelişkilerin yumağına dolanmış görünse de öyle olmadığı, aksine duru bir bilinçle halkı kucaklamaya çalıştığı artık biliniyor.


Seksenli yılların ortalarında ‘ Ağlama Bebeğim’ albümünde, ‘Çok uzakta öyle bir yer var’ derken, Sıkı Yönetim Komutanlığı, o uzak yeri merak edip, sanatçıyı sorgulatmıştır.

Bin yıldır acılara tutunup, uçurtması tellere takılanların yoldaşı olmuştur. Seksenli yılların sonunda, ‘Başkaldırarak’ sanat yaşamında yeni bir yola giren Ahmet Kaya’nın gündemine geçmişin kaybedenleri değil, ama kaybetmeye mahkum olup, mücadeleden vazgeçmeyen direnen kitleler girmiştir.

Doksanlı yılların başında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir ilinde zorunlu askerlik görevimi yaparken, Ahmet Kaya’nın ayrıştırıcı değil, bütünleştirici özellikleri olduğunun deneyimini yakından yaşadım. Kürtçe dilinin, şarkılarının ve kültürünün yasaklandığı karanlık dönemlerdi; faili meçhuller, Körfez Savaşı, Halepçe… Plakçılara yaptığımız baskınlarda Kürtçe kasetlere el koyardık. Ahmet Kaya, Türkçe şarkılar söylemesine rağmen, albümlerini toplayacaklarımızın başında gelirdi.

Korumakla görevli olduğumuz bölgenin dağlarında, gece pusuya yattığımızda tüfeklerimize sarılır, walkman’lerimizden dinlediğimiz Ahmet Kaya şarkılarında düşerdik sıla özleminin en derinine ve karşımızda düşman bildiğimiz ‘ Gerilla’ da aynı melodinin notalarında özgürlük düşleri kurardı. O dönem, G3 ve Kaleşnikof tüfeklerimizi bırakıp, ‘Şarkılarımızı dağlarımıza sürebilseydik ve kucaklaşabilseydik’ dünya daha yaşanılır olurdu.


Siyasi olayları, mahkum yakınlarını,ozanların dizelerini, aşkı ve acıyı sömürerek nemalanmakla suçlandı; kendi tanımı ile ‘Özgür Müzik’ yapıyordu, otoritenin karşısında sarsılmaz bir muhalifti oysa. Açlık Grevleri, Hayata Dönüş Operasyonu, özgürlüğün kısıtlanmasından kaynaklı gösterilerde tepkisini cesurca ortaya koymaktaydı.

28 Ekim 1957 yılında Malatya’da doğan Ahmet Kaya’nın biyografisinde olağanüstü bir geçmiş aramaya gerek yoktur. İki evlilik yapması, ekonomik zorluklar, Mafya Babası Kürt İdris’in koruması altına girmesi, hapisler, ötekileştirilmesi… 16 Kasım 2000 tarihinde Paris’te öldüğü güne kadar ‘Star’ gibi değil, ‘Halk’ gibi yaşadığının bir delili olabilir ancak.

Bizler, ‘Başı belada olup, tabancasını helada unutan, bu acayip adamın’ şarkıları ile ‘İnanca ve Düşünceye Saygı’ duymayı bir kez daha öğrendik. İnsanlık onurunun ezilmeye çalışıldığı her dönemde ‘Tedirgin olup, Başkaldırmaya’ Ahmet Kaya şarkılarında devam edeceğiz.

Devletin en üst makamınca sanatçının sahiplenilmesi, kimi eleştirileri yoğunlaştırsa da bu Ahmet Kaya’nın birleştirici özelliğini kaybettirmez. İdeolojik, sosyolojik veya etnik bir kimliğe ait olmadığı şarkılarının sözlerinde bulunmaktadır.


Kaybedenlerin sanatçısına, Hoş geldin Gözüm!