DEHB tanısı almış kişiler, hakikaten insanın hayatına renk katarlar, çok tatlılardır, yaratıcılardır ama insanın sınırlarını çok zorlarlar ve adeta bu dünyaya sabrı öğretmek için gönderilmişlerdir. Bu soruya cevap vermeden önce bir parantez açmak isterim; DEHB için önerilen her şey aslında herkese iyi gelecek önerilerdir.
Pınar Kobaş Röportajı
Röportaj: Rüya Yüksel
Bir ailede bir veya birden fazla DEHB çocuk varsa o aileye önerileriniz nelerdir?
Öncellikle Allah yardımcıları olsun; DEHB tanısı almış kişilerin hakikaten insanın hayatına renk katarlar, çok tatlılardır, yaratıcılardır ama insanın sınırlarını çok zorlarlar ve adeta bu dünyaya sabrı öğretmek için gönderilmişlerdir. Bu soruya cevap vermeden önce bir parantez açmak isterim, DEHB için önerilen her şey aslında herkese iyi gelecek önerilerdir. Biz hep DEHB’ni anlatırken nörobiyolojik bir sorundur, genetiktir diye açıklıyoruz ve bu yüzden tedavide hemen ilaca ya da masa başı dikkat çalışmaları dediğimiz özel eğitime başlatıyoruz çocuğu. Çünkü akademik olarak yaşıtlarına yetişmesi gerekiyor. Tamam buna itirazım yok, ama tedavinin başından en önemli şeyi atlıyoruz çocuğun duyguları. Bu çocukların iç huzursuzlukları ve kaygıları giderilmeden ilaç tedavisinden de özel eğitimden de yeterli verimi alamazsınız. Bu yüzden bir uzmanın bu konuda çocuğa, gence yardımcı olmasının yanı sıra ailelerin de yapabilecekleri şeyler var. Mesela, bir çocukta bir öfke problemi varsa, huzursuzluğu, gerginliği varsa anne babanın ilk önce evdeki enerjiye, havaya bakması gerekiyor, kendi duygu durumuna bakması gerekiyor. Anne ya da baba o dönem ne kadar huzursuz ya da öfkeliler ve bu duygu durumuyla nasıl baş ediyorlar? Bu çocukların algıları çok açık, sezgileri inanılmaz kuvvetli ve tıbbın üzerinde durmadığı bir şey var, psikologların da üzerinde durmadığı kaçırdığı bir şey. Sezgilerinin kuvvetli olduğundan hep söz ediliyor ama ne demek sezgileri kuvvetli olmak buna bakılmıyor. DEHB olanlar bir ortama girdikleri zaman algıları o kadar açık ve o kadar keskin ki hemen ortamın enerjisini algılayabiliyorlar. Sezgilerinin güçlü olması onların yeteneğidir ve aslında içsel bilgeliktir. Ama tabi bunun farkında değillerdir o da ayrı. Mesela eve geldiği zaman evdeki ortamı hissedebiliyor, gerginlik varsa, öfke varsa, bir üzüntü varsa bunu hissediyor o onun üzerine yapışıyor tabi farkında olmuyor o duygu kendi duygusu mu, ona mı ait yoksa başkasına mı? Ve çocuğun üzerine yapışan o duygu dışarıya huzursuzluk olarak da öfke olarak da çıkabiliyor. O yüzden bir anne ve babanın çocuğunun huzursuzluğu varsa, öfke problemi varsa dikkat eksikliği hiperaktivite tanısı da almışsa bir kere kendi duygu durumuna bakıyor olması çok önemli. Ben şunu söylemiyorum her huzursuzlukları, her öfke anları bununla alakalıdır ama ailelerin işin bu boyutunu da bilmeleri çok önemli. Bu kişilerin sezgileri, algıları inanılmaz kuvvetli olduğu için kendilerin korumayı bilmiyorlar, çok açıklar. O yüzden zarar görüyorlar. Bu yüzden bir anne babanın kendilerine bakıyor olması, kendi duygu sürecini, ruhsal sürecini takip ediyor olması, bunu çocuğuna eve nasıl yansıttığını görüyor, gözlemliyor olması çok önemli. Bu nedenle çocuğun da, ailenin de destek almaları gerekmektedir..
Her şeyin evde ayıp, doğru yanlış demeden konuşulabiliyor olması çok kıymetli. En önemli şey sağlıklı iletişimden geçiyor. Çocuğun anneye ve babaya çok rahat bir şeklide kendini ifade edebilmesi, korkmadan, çekinmeden ve ailenin güvenli bir ortam yaşatabilmesi çok önemli. Bir yandan anneden babadan dayak yiyorsa, hakaret işitiyorsa bir yandan da iki saat sonra annesinin babasının sevgi dolu kucaklarında kendini buluyorsa bu çocuğun kafasını karıştırıyor. Yani çocuğun ilk önce kendisini dışarıdan koruyabiliyor olmasına gelmeden önce evde güvenli bir ortamda olması gerekiyor. Gerçek anlamda evde şiddetin olmaması çok önemli. Koşulsuz sevildiğini bilmek çok önemli. Çocuk güvenli bir aile ortamında yetiştiği zaman, her şeyi rahat rahat konuştuğu zaman ailede çocuğun kendisini koruması için gerekli şeyleri söylediği zaman çocuk da kendini korumayı yavaş yavaş öğreniyor. Tabii bu arada rahat konuşmaktan kastım çocukla arkadaş olmak değil. Maalesef bir dönem böyle bir söylem vardı psikolojide, çocuğunuzla arkadaş olun diye. Böyle bir şey yok, anne/baba ve çocuk arkadaş değillerdir. Ama işin güzel tarafı arkadaş olmadan da çocuğunuzla sohbet edebilir, konuşabilirsiniz.
Anne ve babalar kendi duygu ve kaygılarıyla nasıl başediyorlar? Temel soru bu çünkü onlar çözüme ulaşınca çocuklar da ulaşıyor. Anne ve babalara nefes çalışmasını öneriyorum meditasyonu, yogayı öneriyorum. Bunun dışında birden fazla DEHB bozukluğu çocuğu olan anne ve babalara sesleniyorum. Ne olur evliliklerini bir kenara atmasınlar, hayatlarının merkezine çocuklarını almasınlar, anne babalar eş olduklarını unutmasınlar çünkü anne baba karı koca olarak ne kadar mutlu olurlarsa çocukları da o kadar mutlu oluyor.
Anne babaya öneriler
DEHB olan bir çocuğun ilerleyen yaşlarında bu durum nasıl seyrediyor?
Aşırı hareketlilik ergenlikle birlikte azalmaya başlar. Yerini iç huzursuzluğa ya da hipoaktivite dediğimiz miskinliğe bırakır. Ergenlikle birlikte dürtüsellik artabiliyor. Bu da ergenlerin erken yaşta alkol, madde ve cinsellikle tanışmaları demek oluyor. Yalnız bu demek değildir ki her DEHB’li illa ki bunları yaşayacak. Hayır, DEHB parmak izi gibidir ve herkeste yoğunluğu farklıdır. Sadece ailelerin bu bilgiyi bilmesi önemlidir işin ciddiyetinin farkında olmaları açısından. Soruyla direkt olarak alakalı değil ama burada bir parantez açmak istiyorum. DEHB’nin herkes de farklı görünmesinin başka bir sebebi de eşlik eden bozukluklardır. Depresyon, kaygı bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü, davranım bozukluğu, karşıt gelme bozukluğu, duygu durum bozukluğu gibi. Bu yüzden de aslında tedavisi uzun sürer DEHB’nin. Yetişkinlerde DEHB psikiyatristler tarafından daha yeni yeni fark edilen bir bozukluktur, bu dünyada da böyle sadece Türkiye’de değil. Maalesef DEHB olmasına rağmen yııllarca depresyon ya da bipolar bozukluğu tedavisi gören çok kişi oldu.
DEHB’nin teşhisi ve tedavisi çok önemlidir. Çünkü eğer bu konuda destek almazsa kişinin kendisine, ailesine ve sevdiklerine maliyeti çok yüksektir. Bu kişiler sıkça iş değiştirirler, kapasitelerini ortaya koyamazlar ya da iş kolik olurlar, hayatlarının hiçbir alanında dengeyi bulmazlar. Denge kelimesi sözlüklerinde yoktur. Bir kaç kez evlenip boşanırlar, her türlü bağımlılığa yatkınlardır buna alışveriş, insan, bilgisayar ve yeme bağımlılığı da dahil, trafik kazası yapma oranları yüksektir, üniversiteyi bitirme oranları düşüktür, kendilerine güvenleri yoktur ki bazıları çok güvenli gözükebilir ama altı boş bir güvendir. Kendilerine değer vermezler. Sağlıklı bir yaşam tarzları yoktur. Sürekli dile getirdiğim gibi anlam veremedikleri bir iç huzursuzlukları vardır. Tüm bunlar da kişinin mutlu olabilmesi için önündeki kocaman bir engeldir.
DEHB’li çocukların sosyal ilişkilerinin gelişmesi için neler önerirsiniz?
Bu çocuklar genelde ya kendinden küçüklerle ya da kendinden büyüklerle daha iyi iletişim kuruyorlar. Genelde hep kendi istedikleri olsun isterler ve bir oyundan çok çabuk sıkılabilirler. Bu da yaşıtlarıyla sorun yaşamalarına sebep olur. DEHB çocukların sosyalleşmeleri için grup çalışmalarını öneriyorum yaratıcı drama, psikodrama gibi. Onların yaşıtlarıyla aynı ortamlarda bulunmalarının, bu tarz çalışmaların hakikaten onlara iyi geldiğini düşünüyorum. Ben bazı danışanlarımla bir süre bireysel çalışıyorum ama bir süre sonra diyorum ki benim yapabileceğim şu anda bu kadar bu çocuğun kendi yaşıtlarıyla aynı grupta olup, sosyal iletişim becerilerini geliştirici aktivitelerde bulunması gerekiyor ve çocuğa uygun olan yönlendirmeyi yapıyorum.
DEHB tedavisi için nasıl bir yol izlemektesiniz?
Ben yurt dışında okudum Türkiye’ye döndüğümde hayal kırıklığı yaşadım çünkü Türkiye’de DEHB tedavisinde öncelikli olarak masa başı dikkat çalışmaları dediğimiz özel eğitim çalışmaları yapılıyor ve bunu da İstanbul için konuşuyorum ağırlıklı olarak psikologlar, pedagoglar yapıyor. Bu çalışmalara hiçbir itirazım yok. Çocuğu yakından tanımak, nerelerde zorlanıyor onu keşfetmek, sabır eşiğini ölçmek ve geliştirmek, kurallara uymasını öğretmek gibi birçok alana hizmet eden bir eden bir çalışma ama ne ilaç ne de özel eğitim tek başına yeterli değil. İlk önce bu çocuğun duygu dünyasına girmek gerekiyor. O dikkat eksikliğinin altında, aşırı hareketliliğin altında neler yatıyor, bu çocuk bize bunlarla ne anlatmaya çalışıyor. Buralara bakmak yani buzdağının altında neler oluyor onu anlayıp çocuğa ve aileye yardımcı olabilmek çok önemli. Ben kendimden de biliyorum ilkokula başlamadan önce cıvıl cıvıl inanılmaz güzel hayalleri olan, böyle çok güzel başarıları hayal eden bir çocuktum fakat ilkokul 3 ile 5 arasında ilkokul öğretmenimden hem sözel hemde fiziksel şiddet gördüm. Daha okumayı öğrenmeden birinci sınıfta bıcır bıcır çıkar şiir okurdum üçüncü sınıftan sonra ben kendi içime kapanmaya başladım. Öğretmenim bana soru sorduğu zaman gözyaşlarım pıtır pıtır akmaya başlardı. Şimdi böyle bir durumda öncelik sıralamasına bakıldığı zaman bana ilk önce masa başında dikkat çalışması mı yapılması gerekiyor? Yoksa duygu dünyamla mı çalışılması gerekiyor? Tabi ki duygu durumumun çalışılması gerekiyor. Çünkü bir çocukta kendine güven problemi varsa, zaten inanılmaz kaygılıysa ki ben DEHB olup da kaygısız olmayanını görmedim, en iyi olanı , “hayır benim hiç kaygım yok “diyeni bile duygusunu bastırır, mutlaka kaygısı vardır. Böyle bir kişinin odaklanabilmesi mümkün değildir. Odaklanmadığı sürecede öğrenebilmesi mümkün değildir. O yüzden hem masa başı çalışmasının hem de duygu durumunun incelenmesinin bir arada yürütülmesi gerekiyor.
Oyun terapisi yapılabilir, oyun terapisi çok faydalı, yaratıcı dramanın özellikle sosyal iletişim becerilerini geliştirmek adına da bu çocuklara iyi geldiğini düşünüyorum. DEHB olanlarda biz fiziken buradayızdır ama ruhumuz başka bir yerdedir. Yani dünya ile bir kopukluğumuz vardır… Ayaklarımız pek sağlam yere basmaz hatta bırakın sağlam yere basmasını yere basmaz. Bizim topraklanmaya ihtiyacımız var. Topraklanmaya ihtiyacımız olduğu için de spor çok önemli, yüzme çok önemli özellikle bütün kasları da çalıştırdığı için.
Fakat Türkiye’de yine ne yapılıyor; anne babalar o kadar hırslı ki ilkokulda göndermeye başlıyorlar çocuğu yüzmeye çünkü üniversiteyi yurt dışında okutturacak olurlarsa şimdiden lisansı alırsa üniversitede burs alır, iyi bir üniversiteye gidebilir. Her yerde başarı tablosu çiziliyor. Ya da piyanoya gönderiyor mesela bu sefer İngiltereden hocalar geliyor, uluslararası diplomalar alınıyor ki yine üniversiteye yatırım olsun, burs alsın, öz geçmişinde güzel şeyler olsun. Benim kastettiğim böyle aktiviteler değil çocuğun rahatlaması lazım, çocuğun enerjisinin boşalması lazım.
Bana anne ve babalar diyorlar ki “Bizim zamanımızda DEHB’mi vardı bu yeni çağın modası” hayır değil, bu her zaman vardı. Shakespeare’in oyunlarına baktığınız zaman da vardı. Hipokrat’a kadar dayanan bir şey bu. Ama bu kadar fazla yoktu. Çünkü insanlar tarladaydı, insanlar bahçedeydi, insanlar topraklanıyordu. Şu anda topraklanacak neresi var? Yani bir apartmanın içerisinde tıkılı bu çocuklar. Niye bilgisayar başında, niye ipad elinde? çünkü yaratılan başka bir dünya yok, başka imkanlar yok. Eğer biz anne baba olarak, eğitimciler olarak bu durumdan şikayet ediyorsak onlara ne sunuyoruz ki? Burada amaç anne babaları suçlamak değil. Onlar da bildiğinin en iyisini yapıyor.. O yüzden benim anne ve babalardan ricam ki çok zor bir şey istiyorum aslında kendilerine dönüp bakmaları, kendi süreçlerine bakmaları, o çocuğun üzerinden hayallerini gerçekleştirmeye mi çalışıyorlar acaba? Anne baba koşulsuz sever deniliyor ama maalesef koşullu seviyorlar ve bunun da farkında değiller. Mutlaka istisanalar, koşulsuz sevenler de vardır. Ama benim gözlemlediğim hep bir şeye bağlı olarak, örneğin okulda nota bağlı olarak çocuğu sevmek. Bu her çocuğa kötü gelen bir şey. DEHB olan çocuğun ödüllendirilmesi çok işe yarayan bir şey. Bu ödülün markasal anlamda, parasal anlamda birşey olması gerekmiyor ama bizim dış motivasyona çok ihtiyacımız var. “Yürü be koçum” demeniz, sırtını bir sıvazlamanız, aferim sana demeniz çok önemli. Bebek adımları çok önemli.
Bana danışanlarımın aileleri “bizim söylemediğimiz neyi siz çocuklara söylüyorsunuz? Aslında farklı bir şey söylemiyorsunuz ki aynı şeyi söylüyoruz.” diyorlar. Oysa ben ön yargısız bir şekilde, hiç bir beklenti olmadan, sadece onunla o an var olabilmek ve onu çok iyi dinliyor olabilmek için çok çok iyi dinliyorum, lafını bölmüyorum, kesmiyorum o an onun için olduğumu o biliyor. Bunlar çok çok önemli. Eleştirilmeden dinlenebilmek çok önemli. Anne ve babalar çocuklarını çok iyi tanıdıklarını düşünüyorlar. Haklılar da çok iyi de tanırlar. Fakat şöyle bir şey var. Nasıl DEHB’liler leb demeden leblebiyi anlarlar, bunlar anne babalarda da var. Anne babaların da bir varsayımları var ve çocuk bir şey anlatırken kafalarında senaryoyu yazıyorlar. Oysa ki çocuğun anlatmaya başladığı şey bambaşka bir şey. O yüzden çocuğunu yakalayamıyor ve çocukla araları açılıyor.
Benim nasıl yol izlediğime gelince ilkokul dörde kadar olan yaş grubunda ağırlıklı olarak anne babalarla çalışıyorum. Çünkü onların da çok desteğe ihtiyacı var, sorunun ne olduğunu tam olarak anlamaları lazım ki çocuklarını oldukları kabul edebilsinler, DEHB’le yaşamayı öğrenebilsinler, kendi davranışlarının farkına varabilsinler. Daha ileriki yaşlarda çocuklara ve ergenlere hem duygusal anlamda destek oluyorum hem de beynin yönetici işlevlerine yönelik çalışmalar yapıyorum. Yani plan yapma, plana uyma, hedef belirleme, hedefi gerçekleştirme, iç motivasyonu geliştirme, zamanı etkili bir şekilde kullanabilme, eyleme geçme gibi konularda yardımcı oluyorum.
Aileye öneriler, ilerleyen yaşlardaki durumları, DEHB tedavi yolları…
Rüya Yüksel ve Pınar Kobaş röportajının: