Şimdi kalkıp, Thailand’a gitme yolları, giderseniz şuraya gidin, burayı görmeden gelmeyin, ucuz olan yerler, pahalı olan yerler gibi hiçbir bilgiden bahsetmeyeceğim.
Çünkü bir gezgin, gider keşfeder ve en güzelini yaşadığını bilerek keyifle geri döner. Kimsenin tecrübesiyle hareket etmez çünkü tecrübe adı üstünde her bireyin kendine ait olan yaşanmışlıklarıdır ve sonucunda kendine ait dersler, çıkarımlar ve güzellikler bulduğu bir kavramdır. Her gidilen yol, her bir kimseye farklı tatlar verir. Nitekim her birimizin algısı bir diğerinden farklı çalışır. Aynı sonuca varacak ve aynı tadı alacaksak işin ne esprisi kalır.
Chiang Mai benim Thailand seyahatimin kıymetlisi ve en güzel parçasıdır…
Ormanları, kabileleri, yeşili, dövmeleri, yaşlıları, gökyüzü, ağaçların aldığı şekiller, gülen insanları, huzuru, yolları, birası, kaplanları, masajı, musonu, nemi, nehri, surlar içine kurulmuş hali ile döndükten sonra uzun süre özlediğim şehirdir. Thailand’ın kuzeyinde pirinç tarlaları arasında içinden nehir geçen bana kedimi harikalar diyarında hissettiren şehirdir. Öyle ki günün sonunda yorgunluktan perişan kendimi ellerine teslim ettiğim Taylandlı masaj erbabı ablalarımın yerinde saatlerce uyumuşluğum vardır. O uykuyu hiç unutmadım. Yanıma bıraktığım sırt çantam, kıyafetlerim ve ayakkabılarım gözümün önündeydi masaja başladığımızda bir saatliğine anlaşmıştık. Mumlar yakılmış, masaj yatakları arası perdeler çekilmiş, pencereden giren hafif rüzgar tülleri uçuruyor, ben kendimi yere bırakmış ve Taylandlı ablanın ellerine teslim etmiş cennette olduğumu düşünüyorken daldım o uykuya…
Bir saat nasıl bitmişti, yüzümdeki gülümseme, ağzımın kaslarını kontrol edememem, salyalarım. Derken düştüm o uykuya. Bir kaç kere uyandırmaya çalışmışlar, baktılar olmuyor bırakalım uyusun demişler. Çünkü insanlar huzurunu hiç bozmak istemiyor orada, kimse benim yerime gelecek olan diğer müşteriden kazanacağı paranın ufak hesabını yapmıyor. Huzurluysa bozulmaz! Oysa bilirim ki bizim evde uykunun en güzel en tatlı yerinde Sezen kalk yerine yat cümlesi defalarca kurulmuştur. Neden neden neden? Duymamazlıktan gelinir ve bir daha tekrarlanmaması dilenerek o tatlı uykuya geri dönülür tam derine düşerken o ses Sezzeeeeennnn kalk annecim, bak boynun tutulur orda. Nedeeeennnnnn? Kaçamazsın o sesten. Sadece bana degil ayrıca, Mehmet Can dayım yorgun argın evine gelirdi. Anneannem televizyon karşısında kedi gibi uyuyan sevgili dayıma Cannn Caaannnn, kalk oğlum yerine yat ! diye kaç kere cümle kurmuştur ömründe kim bilir ve daha niceleri…
İşte bu yüzden o uykuyu hiç unutmadım.
Tanımadığım bir yerde üstelik yarı çıplak uyuyor olmaya aldırış etmeden 29 yıllık en güzel uykumu uyudum. Ve en güzel sabaha uyandım. Her şey bıraktığım gibi üstüne birde over dose huzur eklenmişti. Air Asia ile Bangkok’tan uçtum buraya gece vakti. Kendimi masaja bıraktım. Ardından Chiang Mai ‘de günler başladı. Minnet duygularını ifade etmenin yollarını aradım. Paramı verdim, ellerini sıktım, yerlere kadar eğilip masajın beni ne kadar esnettiğini gösterdim ablalara. Hürmetle çıktım o ahşap şirin mi şirin yapıdan. Sırt çantam diğer bir deyişle evim sırtmda kendimize bir ev aradık. Surların dışındaydık henüz sokakta geziyorduk sırt çantamla ve Lai-Thai Guest House karşımıza çıktı.
Tüm seyahatim boyunca orada kaldım. Sevgili motorumu kiralayıp her gün kilometrelerce yol aldım. Trafik olayı biraz yoruyor insanı tersten aktığı için ama yinede motorda olmanın keyfi harika. Harita okumakta zor çünkü kendi dillerinde yazılmış, ama o dili çözmeye calışmanın keyfide bir başka. Surlarla örülü şehrin içine Suandok Gate’den giriş yapıyorum, Chiang Mai Gate’den çıkıyorum. Watlar burada da tartışmasız enteresan. Gece pazarı meşhur, cok thuk thuk da yok burada, hava kirli de değil Bangkok kadar.
Şehirle tanıştıktan sonra, yerelleşiyorum hiç vakit kaybetmeden, tik ağaçlarını ve ahşap oyma sanatının ustalarını aramak için düşüyorum bu kez motorumla yola. Ayrıcalıklarla yaratılmış, detay harikası, hayranlığımın hat safhada olduğu hayvanlar olan Kaplanlara dokunmak için sabırsızlanıyorum. Tiger Kingdom’ı aramaya başlıyorum sonra. Buluyorum…
6 kaplan ve ben tek başımızayız
Bengal Kaplanlarının şanı Tayland’ta almış başını gitmiş. ‘We love Tigers’ sloganıyla ün yapmış kaplan yetiştirme merkezi, kapılarını kaplan sever herkese açmış. Bildiğimizin aksine agresif davranışla uzaktan yakından alakası olmayan kaplanlarla, yakın temas kurmak için öncelikle ‘ölürsem sorumlusu kaplan değil, benim’ içerikli bir sözleşme imzalamak durumundasınız. Sözleşmeden hemen sonra ister yavru kaplanlarla ister kocaman kaplanlarla vakit geçirebilirsiniz. Benim oldum olası doğanın gücüne olan tutkunluğum meşhurdur. Bu güç karşısında donup kalmayı, yaşadığımı hissetmeyi ve bu mucizevi döngüye olan hayranlığımı hatırlamayı çok severim.
İşte bir kaplanla karşılaşmak hatta 6 kaplanın yasadığı bir alana girmek ve içlerinden birinin beni seçmesini beklemek O anlardan biriydi benim için. O güç, tartışmasız püsküren bir yanardağı izlemek, muhteşem bir fırtınaya şahit olmak, çok yükseklerdeki gürültülü ve devasa çığları duymak ile aynı anlama sahipti. Hiç bir fark yoktu bir kaplanın gözlerimin içine bakmasıyla, 20 gün sonra içine iple ineceğim 500 metrelik dünyanın en derin mağarasının bende yaratacağı heyecan arasında.
Sadece O anlarda emin olduğum tek bir şey var; dünya bize egolarımızın söylediği gibi, sadece bizler için dönmüyor ve ne yazık ki zekamızın bizi en güçlü canlı yaptığına olan inancımız koca bir saçmalık. Bir kaplanla yüz yüze geldiğinizde gücün ne demek olduğunu hemen anlıyorsunuz. Bugüne kadar bildiğiniz güç kavramının hiçte öyle olmadığını anlatıyor O bakış size.
Kendimizi beğenmiş canlılarız
O güce hayran kalıyorum gerçekten de gözlerimin içine bakıyor kaplan istese beni bir solukta siler tarihten ve her şeyi anlıyorum ‘biz kendimizi beğenmiş canlılarız’. Ve üstesinden gelmemiz gereken büyük bir sorunumuz var ‘Egolarımız’. Kendimizi en güçlü sanıyoruz. Ama çok yanılıyoruz.
Yıllar önce bir kartpostalda karşıma çıkan Long neck Karen kabilesiyle tanışacak kadar yerelleşiyorum artık ve doğaya vuruyorum kendimi. Yağmur ormanları, safari, rafting, fillerle aşk derken kendimi kartpostalın içinde kabilenin en yaşlı kadınının yanında otururken buluyorum ve öğreniyorum ki hayalini farkında bile olmadan kurduğumuz her şey bizi arıyor, uygun koşulları yaratıyor ve karşımıza çıkıyor biz bunun hayalini bile kurduğumuzu unutmuş durumun içinde zevkten dört köşe oluyoruz. Oysa bu tam olarak bizim istediğimiz şey oluyor aslında sadece unutmak eylemi, bizim farkındalığımızı yok ediyor. Ancak hatırlamak da bir o kadar kolay, eski bir arkadaş, bir fotoğraf, atılmış bir kartpostal bir mektup nerede olmak istediğinin canlı kanlı kanıtı oluyor. Tüylerin ürperiyor hayatın sana olan saygısına ve tekrar hayal kurmaya başlıyorsun unutmak ve bir gün karşına çıkınca hatırlamak üzere.
Ben 16 yaşımdayım ve bir doğum günü tebrik kartı olarak Arzu’ya Long neck kabilesi kartı yollayıp, buraları görmeliyiz yok olmadan yazıyorum. Ben 26 yaşımda bu seyahat dönüşü fotoğrafları yayınladığımda, Arzu bana kartı gösteriyor. Tamamen unutmuşum. Aslında hiç unutmamışım…
Kelebek çiftlikleri, orkide bahçeleri, Lumphun’da dağda sanat, Doi Suthep, Siam Krallığı, Chang birası ve daha sayamadığım onlarca anım… Chiang Mai benim için harikalar diyarıdır.