Yolsuzluk nedeni olarak ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumsal yozlaşma, çıkar hırsının öne çıkması, kapalı veya diktatoryal rejim, istikrarsız yönetim gibi daha bir çok unsuru yolsuzluk nedenleri arasında sayabiliyor olsak da gerçek neden “kamu yararı” kavramının bir “vatandaşlık bilinci” biçiminde gelişmemiş olmasıdır.
“Kamu görevinin özel çıkar için kullanılması”
Kısa ve öz bir tanımla “kamu görevinin özel çıkar için kullanılması” olarak tanımlanan yolsuzluk, sadece günümüzün değil, tarih boyunca bütün toplumların hastalığı olmuştur. Ancak, bu hastalığa bazı toplumlarda ya da tarihin belli zamanlarında daha az rastlanırken, şu anda ülkemizde olduğu gibi bazı toplumlarda daha çok rastlanmaktadır.
Tarih akışı içerisinde Osmanlı döneminde “kul” anlayışı ile, “kamu yararı” kavramını “büyüklerine” bırakmış olan bizler, Cumhuriyet döneminde de, “kulluktan vatandaşlığa” terfi etmişken, sadece “bireysel çıkarlarının” bilincine varabilmiş, ama bireysel çıkarların da bir anlam ifade edebilmesi için gerekli alt yapının kaynağı olan “kamu yararı” kavramını ne yazık ki bir türlü anlamak istememişizdir.
Yolsuzluk Yine Yolsuzluk
Yolsuzluk nedeni olarak ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumsal yozlaşma, çıkar hırsının öne çıkması, kapalı veya diktatoryal rejim, istikrarsız yönetim gibi daha bir çok unsuru yolsuzluk nedenleri arasında sayabiliyor olsak da gerçek neden “kamu yararı” kavramının bir “vatandaşlık bilinci” biçiminde gelişmemiş olmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, tarihsel mirasını devir aldığı Osmanlı İmparatorluğunda, “Mültezimlik” gibi akçeli devlet görevlerinin, özel kişilere “ihale edilmesi” tarihsel olarak kamudaki rüşvetin temel nedenleri arasındayken ne yazık ki “kamu denetimi” olmayan ve tüm “mülk” olarak Padişahın özel malı sayılan Osmanlı İmparatorluğu’nda, her türlü devlet işi, “özel servetin arttırılmasının meşru bir aracı” olarak görülmüştür. Bu tarihsel oluşum sonunda, ne yazık ki kültürümüzde yer alan, “bal tutan parmağını yalar”, “devletin malı deniz, onu yemeyen domuz” gibi özdeyişlerin yer alması da sosyal anlamda yolsuzluk meşrulaştırmıştır. Lakin herşeye rağmen bu sorunu sadece tarihsel ve sistemsel bir sorun olarak görmemiz, olayın insan unsurunu ve ahlaki boyutunu göz ardı edeceğimiz anlamını taşımamalıdır.
Yolsuzluk nedenlerini tarihsel, kültürel, siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal olmak üzere birçok alanda değerlendirirebiliriz.
Nedenleri bir o kadar çokken çözümleri aslında çok basittir. Demokrasinin sözde değil özde olması, şeffaflık ve hesap verebilirliğin hayata geçmesi, kuvvetler ayrılığının tam anlamıyla uygulanması, Türkiye’de siyasetin “bireysel olarak yükselmenin ve zengin olmanın bir aracı” olarak değil de”kamuya hizmet etmenin” bir aracı olduğunun anlaşılmasıyla birlikte belki rüşvetin “kökü kazınmaz” ama, bir toplumsal “norm” olmaktan da çıkar diye düşünmekteyim.
Son olarak biz vatandaşlara düşen görev yolsuzluk ekonomik büyüme ve kalkınmayı olumsuz etkilediği, yatırımları caydırdığı, verimsizliklere ve kaynak israfına yol açtığı, gelir dağılımını bozduğu, demokrasi ve ahlakı zedelediği gerçeğinden yola çıkarak Ulu Önder Atatürk’ün Nutuk‘ta yazdığı sözü hiç birzaman unutmamalıyız.
“Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalınmasın.”