Aşk nedir? Bilmem, bildiklerim yeter mi onu anlatmaya… Aşk ve insanın dönüşen halleri sadece sözcüklerden ibaret bir dile sığar mı?
Aşk, hem yalın hem de görkemli bir varoluş biçimi… Gözlerin kapalıyken ışıktan düşlere uyanmak gibi… Beden ve ruhun birlikte cesaretle hayata savrulması… Koşullanmalarla içimizde sıkışıp kalan ruhun sonsuz özgürlüğe kavuşma hali.
Yunus gibi, Mevlana ile Şems gibi, Nazım’ın Piraye’si, Ahmet Arif’in Leyla’sı, Aragon’ın Elsa’sı gibi… Herkes kendi bildiği yoldan yürür aşka. Sımsıkı kapalı olan kapılar aralanır önce, sonra içeri sızar aşk. Acıdan ve dönüşümden korkmazsan tılsımıyla dokunur, ego yok olur ve coşkuyla özüne doğru yolunu bulur. Siyahtan kırmızıya, beyazdan maviye doğanın tüm renklerine boyanırsın adım adım. Bu, zamanla öyle güçlü bir duyguya dönüşür ki, gökkuşağının tüm renklerini yansıtmak için yağmurdan sonra güneşin açmasına bile ihtiyaç duymazsın.
Aşkla dönüşen insan halleri, ismin halleri gibidir. Bu, ister bir insana duyulan büyük bir aşk, ister evrendeki ilahi varoluşun ışığına teslim olmak olsun, hayattaki en güzel yolculuktur. Cesaretle karanlıkta yürümekten korkmayınca, hayatın belli dönemlerindeki durakların yani hallerimizin değerli birer geçiş olduğunu bilmektir. Baş edilemeyecek gibi görünen zorlukların ve arayışların sabırla saf bir sevgiye ve yaşam enerjisine dönüşmesidir.
Eğlenceli ve kocaman bir oyundur aşk ve aşka düşen ismimizin halleri. En çok başlangıç noktam olan yalın olma halini sevdim. Yalın halden, son durak olan –den haline varmak başlı başına bir süreçtir. Ayrılma, uzaklaşma hali olan –den hali, ruhun evrensel bilince kanatlanması ve sonra aşkla ait olduğu yere geri dönmesidir. Dünyanın çıplak gerçekliğinin orta yerinde, üretmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeden, dikenlerin arasında bir çiçek bahçesi yaratmaktır aşkla. Rüyanın içinde elle tutulan sevgidir. Yalın halim biraz ürkek, ama düşmekten korkmayan küçük bir kız çocuğu. En çok sabun kokan çiçekli bir elbise giymeyi seviyor. Yüksekte bir yerde oturup tek başına dünyayı seyrederken rüzgarla konuşuyor. Ona göre tek bir doğru yok, anlamaya çalışıyor ve pek çok şeye şaşırıyor. Ardından –i halim geliyor. Daha çok soru sormaya başlıyor ve düşünüyor. Yüksekte oturarak olmuyor artık, hayatın içine karışmak gerekiyor. Her hal bir sonrakini yanında getiriyor. Daha çok karşılaşma, deneyim, kahkaha, gözyaşı, direnç ve umut getiriyor –e halim. Sonra zamanla kendimi –de halimde buluyorum. Burada düşündüğümden daha uzun zaman geçiriyorum. Durduğum yeri ve değerini anlamak için büyümem gerekiyor. Güvenli bir liman gibi –de halim. Küçükken içine girip oyun oynadığım ve ağaç kokan kulübeye benziyor. Yıllar yıllar geçiyor…
Son dizesinin yazılması için yıllarca beklemiş güzel bir şiir gibi –den halim. Aniden çıkıp geliveriyor. Coşkulu, şefkatli, affedici… En çok da parmaklarımın sihirli halini seviyorum. Dünyada istediğim her şeye uzanıp dokunabiliyorum. Gökyüzünü kaplayacak kadar kocaman kırmızı bir balonun ipine asılıyorum neşeyle. Sınırsız bir özgürlükle ve cesaretle hafifliyorum… Beni var eden hallerimi aşkla seviyorum.
Hayatın anlamı, dünyanın ucundaki deniz fenerinin ışığında ya da Kaf Dağının ardında değil. İnsanın özünde ve doğasında gizli. Bazen bedenlerimiz, ruhumuzun hapis olduğu mezarlara dönüşüyor. Alışkanlıklar, şartlanmışlıklar ve sevgisizlik bizi yok ediyor. Bedeli her ne olursa olsun, yaşanmışlıkların bizi ayrıştırmasına izin vermek dönüşümün başlangıcı aslında. Acıyla binlerce zerreye bölünmekten korkmayınca, aşkla ve saf sevgiyle kusursuz bir şekilde hiç olmadığı kadar tamamlanıyoruz.
Derin bir nefes alın önce ve dünyanın tüm çocuk kahkahalarını içinize çekin. Her zamankinden çok çalışın ve daha az yorulun. –Den haliniz nasılsa özgür! Sizin yerinize tüm dünyayı gezsin ve hissetsin. Yeryüzünün tüm çiçekleri size açsın, daldaki portakal olun, sokaktaki kedi olun, bilmediğiniz dilde bir şarkı olun, acı olun, sevinç olun, tutku olun… Hayatın kendisine dönüşün.
Aşk; ister başka bir varlığa duyulan derin sevgi, ister ilahi aşk olsun, çok saf ve yüksek bir enerji halidir. Sevginin kaynağına, kendi özüne dönmek ve cesaretle hayata kök salabilmektir. Aşk, ismin hallerine girmekten korkmadan, hayata en içten saygı duruşudur. Bazen tüm gemileri yakmak, bazen de dünyaya karşı dururken aslında onu taçlandırabilmektir. Ne olursa olsun, aşka düşmeden bu dünyadan geçmemeli!