Sinema büyülü bir dünyadır. Fotoğrafı, oyuncuyu, müziği, doğayı ve ışığı kullanan sinema hayattan beslenir. Bir bilet alarak dahil olduğunuz bu karanlık oyunda, sinemanın ışığıyla aydınlanırsınız. 1895 tarihi sinemanın doğum günü olarak kabul edilir. Bugün insanları peşinden sürükleyen ve hayal dünyamızın arka bahçesi olan sinema aynı zamanda dev bir sektördür.
Beyoğlu’nda kendi halinde bir sokak olan ‘Yeşilçam’, Türk sinema sektörüne adını vermiştir. Bugün Türk sineması yol kat etmiş olsa da, teknoloji ve prodüksiyon boyutunda dünya sinemasıyla karşılaştırmak doğru bir yaklaşım olmaz. Büyülü bir dünyanın kapılarını ardına kadar açan sinema, her zaman kendi kahramanlarını yaratmıştır. Fransız Lumiere Kardeşler sinemayı icat ettikten sonra, o beyaz perdeden ne çok adam ve kadın geçmiştir. Marilyn Monroe, Charlie Chaplin, Marlon Brando, Yılmaz Güney, Kemal Sunal, Türkan Şoray ve diğerleri…
7. sanat olarak kabul edilen sinema nasıl doğmuştur? Sinemanın başlangıcı her ne kadar 1895 yılı ve Fransız Lumière Kardeşler olarak görülse de bunun öncesi vardır. Bu sinema öncesi döneme ait ilk icat, geçmişi milattan önceye dayanan ve ‘Camera Obscura‘ (karanlık oda) adlı buluştur ve çalışma prensibi bir kutuya açılan delikten tutulan cismin kutunun diğer tarafına yansımasıdır. Tarihsel olarak günümüze daha yakın olan icat bir çeşit projeksiyon cihazı olan ‘Büyülü Fener’ yani Lanterna Magicea‘dır.
Aslında bu şekilde (çocukken oynadığımız) bir silindirin etrafına çizilen resimlerin, silindirin hızlıca çevrilmesiyle hareket ettiği Thaumatrope ve biraz daha gelişmiş hali olan Phenakisticope yaratıldı.Bu aletlerin yanı sıra görüntülerin kaydını kolaylaştıran plastik şerit Laurie Dickson tarafından keşfedildi.Bütün bu gelişmeler, sinemanın icadına büyük katkısı olan iki isim Thomas Alva Edison ve Robert W. Paul’ın işini kolaylaştırmıştır. 1894 yılında ilk pratik kamera olan Kinetograph, Edison tarafından icat edilmiştir. 1895 yılında yine kendisi tarafından görüntülerin hareketli izlenmesin sağlayan bir çeşit dolap şeklindeki Kinetoscope geliştirilmiştir. İcat, kısa süre içerisinde Amerika ve Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. Kinetoscope’taki görüntülerin daha çok kişiye gösterilmesi için 1895 yılında Robert W. Paul tarafından başka bir projeksiyon makinesi tasarlanmıştır. Böylece ilk basit sinema pek çok kişiye ulaşmıştır.
İlk sinemanın altyapısında önemli gelişmeler sağlandıktan sonra Fransız kardeşler, Auguste ve Louise Lumière ilk taşınabilir kamerayı keşfetti ve buna Sinematograf adını verdiler. Daha önceki gelişmelere rağmen neden sinemanın icadı ilk onların ismiyle anılır bilinmez, ama bunda yaptıkları bazı çekimleri Paris’te bulunan Grand Cafe’ de paralı gösterimle sunmaları da etkili olabilir. Bu çekimlerden en çok bilinenler Bir Trenin Gara Girişi, Bir Duvarın Yıkılışı, Islanan Bahçıvan ve Boğa Güreşçisi‘dir.
Sinemanın sanat ve ticaret ortamına girişi 1903’de Büyük Soygun (The Great Train Robbery) filmiyle başlamıştır. 1912 yılına kadar sessiz filmler yapılmıştır. 1920 yılında kadar olan süreçte üç önemli gelişme daha vardır. Bunların ilki 1913 yılında Hollywood’un kurulması, ikincisi 1914 yılında ilk Görüntü Sarayı‘nın New York’ta açılması ve sonuncusu da yine 1914 yılında Charlie Chaplin’in Küçük Serseri isimli filmle sessiz sinemaya girmesidir. 1920′ye kadar olan bütün gelişmeler sinemanın sonraki yıllarındaki gelişimini hızlandırmış ve bir sürü yeni sinemacı için kapıları açmıştır. 1939 yılında renkli olarak çekilen Rüzgar Gibi Geçti (Gone with The Wind) filmi çok başarılı olmuştur.
Lumière Kardeşlerin filmini ilk defa izlemeye gidenler filmden o kadar etkilenmişlerdir ki, perdede gördükleri trenin yakınlaşmasıyla kendilerine çarpmasından korkarak salondan kaçmışlardır. Bugüne geldiğimizde, Martin Scorsese 2011 yılı yapımı olan filmi Hugo‘da, Trenin Gara Girişi sahnesiyle Lumiere kardeşlerin trenine selam gönderir.
Bugün oldukça konforlu salonlarda film izlemenin keyfine varıyoruz. İlk sinema salonu ise Nickelodeon adıyla 1905’de açılmıştır. İnsanlar bu salonda kesintisiz olarak gösterilen filmleri izlemenin karşılığı olarak 1 nikel veriyorlardı.
Çok büyük ve etkili bir kitle iletişim aracı olan sinema; göze, kulağa ve kalbe hitap ederken, insana ulaşmanın belki de en kestirme ve güzel yoludur. İyi yapılmış işler, geçmişten bugüne toplumları etkileyip, kendi beyaz perde kahramanlarını yaratmıştır. Küçücük bir karanlık odadan başlayan yolculuk bugün dünyaya yön veren sektörlerden ve en büyük keyif araçlarından birisidir.