Toplumumuzda en çok kullanılan argo ve aşağılama sözcüklerinden biri de hayvanlık etme, hayvan adam gibi aşağılamaları içeren hayvan kelimesidir. Aslında hayvanlık edebilseydik daha güvenilir, daha yeşil ve daha huzur dolu bir Dünya’da yaşayabilirdik.
Yaşam nedir ?
Geceleyin bir ateş böceğinin saçtığı ışıktır.
Kışın bufalonun soluğudur.
Otların arasında koşan ve günbatımında kaybolan gölgeciktir.
Kızılderili Reisi Karaayak
Nilgün Arıt’ın, Maya şamanizmi seminerinde üzerinde durduğu önemli noktalardan biri de hayvan sözcüğünün kötü anlam içermesiydi. ‘Hayvan’ kelimesi Türkçede argo kelimelerden biri olarak kullanılagelmiştir. TDK’da dahi şu şekilde açıklamasını görebilirsiniz; ‘2. Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse) 3. Kızılan bir kimseye söylenen söz’ Aslında bu söylemin tersine hayvanlar, aşağılanmayı değil, onurlandırmayı hak eden bilge varlıklardır.
Hayvanlara karşı bu kadar aşağılamanın ve yapılan eziyetin nasıl ve neden başladığı üzerine düşünmemiz ve hepimizin onlarla ilgili olarak kendimizi sorgulamamız şarttır. Hayvanlar sadece evde besleyeceğimiz ya da etinden sütünden yararlanabileceğimiz değersiz canlılar mıdır yoksa bu Dünya’yı paylaştığımız yol arkadaşlarımız mıdır?
Ekolojik dengenin yürütücüleri
Hayvanlar, bizim aksimize, doğanın bilgeliğinden uzaklaşmamışlardır ve ekolojik dengenin temelini oluşturmaktadırlar. Doğal beslenme ve tüketme döngüleri, bizde olduğu gibi ‘daha fazlasını’ tüketmeye dayalı değil, dengeyi sağlayacak şekildedir. Bunun en önemli örneklerinden biri de Yellowstone parkında görülmüştür.
Geyiklerin azalması sebebiyle Yellowstone’dan uzak tutulan kurtlar, geyiklerin çok fazla çoğalması ve bitki örtüsünü tüketmeleri ve ekolojik dengeye zarar vermeleri sebebiyle geri bırakılmışlardır. Geri bırakılan kurtlar geyikleri yiyerek, bitki örtüsünün aşırı zarar görmesini engellemiş ve ekolojik döngünün dengeleyicisi olmuşlardır. Sadece bunla kalmamış, geyikler kurtların kolayca tuzağa düşürebileceği vadi ve nehir kıyılarından uzaklaşmış, bu yüzden oradaki ölü bitki örtüsü yeniden canlanmış ve bazı alanlarda ağaçların boyları altı yılda dörde katlanmıştır. Artan ağaçlar toprağı güçlendirmiş ve erozyonu engelleyerek nehirlerin daha sağlam bir şekilde akmalarını sağlamışlardır. Ağaçların boyları artınca göçmen kuşlar gelmeye başlamış ve kuş popülasyonu artarak dengeye gelmiştir.
Ağaç yemeyi seven kunduzların ve meyvelerle beslenen ayıların sayısı artmıştır. Kunduzlar nehirde bentler inşa etmişler ve bu sayede su samurları, misk sıçanları, ördekler, balıklar ve sürüngenler için yaşam alanı yaratmışlardır. Öte yandan kurtlar çakalları öldürdüğü için tavşan ve fare sayısında artış olmuştur. Bu da gelincik, tilki ve porsuk gibi hayvanların daha rahat beslenmesi ve popülasyonlarının artmasıyla sonuçlanmıştır. Kurtların bıraktığı leşleri tüketmek için kartal ve kargalar alanda çoğalmıştır. Kısaca kurtların yeniden salınmasıyla Yellowstone Ulusal parkının sadece ekosisteminde ki popülasyon dengelenmemiş aynı zamanda coğrafik yapısı değişmiş ve verimli bir alan haline gelmiştir. Bu örnek bize, tek bir hayvan cinsinin bile ne kadar kritik bir rolde olduğunu kanıtlar niteliktedir. İşte hayvanlar bu muazzam dengenin yürütücüleridir.
Hayvanların kadim bilgeliği
Dikkatli gözlemlediğimizde hayvanlar muhteşem bir evrimsel güzellik yansıtırlar. Ayrıca her hayvanın ruhsal bir mesajı da vardır bizlere. Her hayvan, şamanik öğretide evrensel bilgeliğin bir yüzünü temsil eder. Bu yüzden en kadim zamanlardan beri insanlar hayvanları izleyerek doğada yaşamayı ve doğanın bilgeliğini öğrenmeyi amaç edinmiştir. Örneğin tavşan bereket, bolluk ve üretkenliği, sincap toplamayı, saklamayı ve dağıtmayı, yunus kozmik dengeyi, aslan cesareti, kurt çevreyle uyumlu olmayı ve diğer hayvanlarda farklı özellikleri ve bilgelikleri anlatır bize. İşte bu sebeplerden dolayı insanların hayvanlardan öğrenecek çok fazla şeyi vardır. Hatta bütün kadim şamanik öğretilerde ‘güç hayvanı’ veya ‘erk hayvanı’ ismi verilen kişiye yardım eden ruhsal hayvanlar mevcuttur. Ruhun doğada ki yansımasını temsil eden bu ruhsal hayvanlar olmaksızın bizler kendimizi güçsüz, yalnız ve neşesiz hissederiz.
Bu kadim bilgelikler hayvan odaklı ezoterik sembolizmi doğurmuştur. Eski tanrı formlarının yarı hayvan yarı insan olması tesadüf değildir. Örneğin Antik Mısır’ın bilge tanrısı Thoth yarı ibis kuşu yarı insan, Sekhmet yarı aslan yarı kadın, İsis akbaba kanatlarına sahip bir kadın, Antik Yunan’ın çoban ve doğa tanrısı Pan keçi ayaklı (eski mitlerde keçi başlı) olarak resmedilmiştir. Daha nice uygarlığın tanrıları ve tanrıçaları yarı hayvan yarı insan resmedildiği gibi kutsal hayvanlarıyla birlikte anılmıştır. Bu hayvan bilgeliğine sahip insan formunda yüksek ruhların sembolizmidir. Bunlar dışında hayvanlar burçlar olarak yerini almış ve yine astroloji onların bilgeliğinden yıldızlarda ki görüntüleri vasıtasıyla yararlanmıştır.
Eski zamanlarda bu yüzden bilgelikler her daim hayvanlar üzerinden anlatılan hikayelerle aktarılmıştır. Benzer şekilde tasavvufta hayvanların bilgelik dolu özelliklerine dair çok fazla öykü ve örnek görürüz. Simurg ve kuşlar meclisi öyküsü veya Mesnevi’de yer alan nice öykü buna örnektir. Mevlana, Mesnevisinde sık sık hayvanların bilgeliği üzerinden insanlara öğütlerde bulunmaktadır. Hatta Süleyman Peygamberin dahi karıncadan aldığı bilgelik çokça anlatılır. Karınca Süleyman peygambere ‘1 yılda 1 buğday yerim’ demesi üzerine merak eden Süleyman peygamber karıncayı bir yere kapatır ve sadece bir buğday koyar. Ama bir yılın sonunda karıncanın sadece yarım buğday yediğini görünce şaşırır ve sorar. Bunun üzerine karınca rızkın Allah’tan değil insandan gelmesinden dolayı güvenemediğini söyleyerek, Allah’ın bereketine olan inanç üzerine bir öğüt vermiş olur. İbrahimi öğretilerde bir diğer örnek ise Yunus peygamberin bir yunusun karnında karaya ulaşmasıdır.
Nilgün Arıt’ın kitaplarında bahsedilen ilginç bir nokta ise, şamanik erk hayvanı ve hayvan bilgeliğinden ve hayvan imgeli tanrılardan arta kalan günümüzde ki yansımaların çizgi filmler olmasıdır. ‘Yarasa adam, batman’, ‘örümcek adam, spiderman’ vs. gibi hayvan güçlerine sahip çizgi film karakterleri o zamanlardan kalan arketip içeren kurgulardır. Çizgi filmler, eski kadim hayvansal hikayeler gibi hayvanlar üzerinden yapılmakta ve hayvanların bilgeliğiyle çocuklar temel erdemleri öğrenmektedir.
Bir hayvanı uzun süre gözlemlediğinizde size muazzam bilgelikler sunar. Örneğin ağaçların reçinelerinden yaralarını iyileştirmeleri, hasta olduklarında doğru otu yemeleri, yemeklerini elde etmek için ürettikleri stratejiler, uçmak için kullandıkları fiziksel yasalar, saklanmak için uyguladıkları gizli yöntemler ve en önemlisi ruhsal boyutta yansıttıkları gizli yetenekler… En basitinde evde kendi kedinizi, köpeğinizi veya kuşunuzu izlediğinizde bile hayrete düşmekteyiz. Bu yüzden bir çok ritüelde ve gelenekte hatta bilimsel gelişmelerde hayvanları gözlemleme ve hayvanları taklit etme söz konusudur.
Hayvan eziyetleri
Bütün hayvanları köleleştirdik; onlara o kadar kötü davrandık ki hiç şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, Şeytan’ı insan şeklinde hayal ederlerdi. – William Ralph İnge
Bütün bu kadim öğretiyi, hayvanların ekolojik önemini ve ruhsal bilgeliğini maalesef unuttuk. Onları aşağıladık, etleri sütlerini ‘sömürerek’ gerektiğinde onların yaşama şanslarını ellerinden aldık. Sahte bahçelere, aquaparklara hapsederek onları eğlence aracı kıldık. Kürklerini ‘çaldık’ ve kemiklerini eşyalarımız için kullandık. Hepsinin ötesinde ‘hayvan’ kelimesini hakaret olarak algılayacak bir kibre ulaştık.
Bu açıdan, bir dur demek için ilk yapmamız gereken hayvanların kullanıldığı ve özgürlüklerinin sınırlandırıldığı parklara, sirklere gitmemekte önemli bir hareket olacaktır. Her yıl düzinelerce yunus Japonya sahillerinde yakalanmakta ve su parklarına satılmakta geri kalanlarsa vahşice öldürülmektedir. Yunusların ve daha nice hayvanın ‘hapsedildiği’ yerlere gitmemek ve bunu olabildiğince çevremizde hatırlatmak, gerekirse videolu yayınları paylaşmak hayvanlara yardım için yapabileceğimiz basit eylemlerden bir kaçıdır. Lütfen onların bizim malımız olmadığını, onları kaçırıp eğlence veya sözde terapiler için hapsedemeyeceğimizi unutmayalım!
Hayvanlara olan saygı, kendimize olan saygıdır. Bizlerin hayvanlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Şunu asla unutmamalıyız ki onlar bize değil, biz onlara muhtacız. Bu bilgeliği yeniden hatırlamak ve onları onurlandırmak, Dünya’mızın bilgeliğine erişebilmek için yapmamız gereken bir diğer önemli nokta hayvan kelimesini kötü değil iyi anlamda kullanmak ve önce kendi bilinçaltımıza sonra da çocuklarımıza bunu yansıtmak olmalıdır. Eğer hayvan kelimesi negatif anlamdan pozitif anlama dönüşürse, hayvanlara olan bakış açımızda daha ılımlı olacaktır.
Hayvanların bilgeliğini unutmamalı ve onların bizim yol arkadaşlarımız hatta yeri geldiğinde öğretmenlerimiz olduklarını aklımızdan çıkarmamalıyız. Hepimiz gerçekten birazcık hayvanlık etseydik, yani doğayla yeniden bütünleşip doğanın döngüsüne saygı duyup bilgeliğini hatırlasaydık, Dünya çok daha yeşil ve huzurlu bir yer olurdu. Bu bilinci yaymak, hayvanları korumak ve onların özgürce yaşamalarını sağlamak hepimizin doğuştan edindiği bir sorumluluktur.