Bu yıl 29 Nisan’da kutlanan ‘Uluslararası Dans Günü’, birincisi düzenlenen Sanatta Görünürlük Festivali’nin son gününe denk geliyor. Dünya Dans Günü’nü de gündeme taşıyan festival, gönüllü dans öğrencilerinin ve bu alanda yer alan bağımsız koreografların birleşerek, sahne ve kamusal alan arasında üretim odaklı geçiş sağlamak adına oluşturduğu bir insiyatiftir.
Bu yıl 29 Nisan’da kutlanan ‘Uluslararası Dans Günü’, birincisi düzenlenen Sanatta Görünürlük Festivali‘nin son gününe denk geliyor. 25-26-27-29 Nisan tarihleri arasında, MSGSÜ Devlet Konservatuvarı Çağdaş Dans Anasanat Dalı öğrencilerinin organizasyonu ve anasanat dalının desteği ile gerçekleştirilecek olan festival etkinliklerini MSGSÜ Bomonti Yerleşkesi, Şebnem Selışık Aksan Sahnesi ve Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde izleyebilirsiniz.
29 Nisan Dünya Dans Günü’nü de gündeme taşıyan festival, gönüllü dans öğrencilerinin ve bu alanda yer alan bağımsız koreografların birleşerek, sahne ve kamusal alan arasında üretim odaklı geçiş sağlamak adına oluşturduğu bir insiyatiftir. Amacı üretilen eserlerin seyirciyle doğrudan etkileşime geçerek, kitleyle buluşmasını sağlayan festival etkinliklerinin tümü ücretsiz. Festival programı ile ilgili daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler, festival için açılan şu blogtan takip edebilirler. Ben programa göz gezdirdim bile. Dikkatimi çeken ve ilgi çekici olabilceğini düşündüğüm birkaç etkinliği paylaşıyorum, öyleyse:
Hayaletlerin Ziyafeti!
Gizem Aksu’nun ‘Felsefi konseptler koreografik araca nasıl dönüşebilir?’ sorusuyla yola çıktığı bir araştırma sürecinin farklı katılımcılara açıldığı ilk buluşma olarak tanımlanan atölye çalışması, sadece izleyici olmaktan sıkılanlar için iyi ve ilginç (Ben konsepte bayıldım!) bir seçenek olabilir.
Felsefenin derin külliyatından beden, zaman ve mekana dolaysız göndermeleri olan ve araştırmada çalışılan bazı konseptler: “organsız beden” (body without organs), yersiz yurtsuzlaştırma” (deterritorialization), “özgürlük” (freedom), “yapı bozum” (deconstruction), “hayalet” (specter), “queer”, “kırılganlık” (precariousness), “koşulsuz misafirperverlik” (unconditional hospitality), “heteronom öznellik” (heteronomous subjectivity), “rhizome”, “ilişkisellik” (relationality), “oluş” (becoming).
Etkinlik ile ilgili daha fazla bilgiye blogtan ya da buradan ulaşabilirsiniz.
‘SUS’
Üç genç insan bir masa etrafında bir araya gelir ve itiraflar başlar: “Bora’yı Pelin’den ayırdım”, “Bieanelleri mağaza gezer gibi geziyorum”, “Anneannemi mezar çukuruna soktuğumda içimi çok büyük bir huzur kapladı” ya da “Sevgilime sarkarsa onu yırtıcı bir hayvan gibi parçalarım” (…) Hepsi küçük bir yüzleşme anının yakıcı gerçeklere dönüşme çabası mı, yoksa yine becerilemeyen, yüzeysel bir itiraflar dizgesinin başlangıcı mı? Sus soruyor: Hangisi gerçek? Utanmak, çekinmek ve susmak… O. Biz. Ben. Hangisi gerçek?
Can Kandara, Hande Özgül ve Kübra Şahri performanslarıyla ‘sus’mak söz konusu olduğunda açtığı sıradan ya da tersine geçmek bilmez yaralara nasıl dönüştüğünün arayışını sahneye taşırken, izleyicilerin de kendilerini sorgulamalarına yol açacak gibi gözüküyor.
Daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Ve festival boyunca yolunuzun İstiklal’e ve adımlarınızın herhangi bir caddedeki performansın ahengine karışması dileklerimle!