Tüm zamanların en çılgın diktatörü bir döneme damgasını değil hatta yumruğunu bizzat vurmuş bir lider… Gençken serseri olarak gezdiği sokakların hakimiyetini sağlamış bir deli. Ezildiği ve işe yaramaz diye dışlandığı bir hayat geçirdiği Viyana’ya ordularıyla girmiş bir adam. Kısaca konuşmaları ve yazılarıyla etkilediği milyonlarca Alman “Nazi”nin Führer’i. Hitler’in karmaşık fakat bir o kadar da istikrarlı hayatı kadar ölümü veya kaçışı üzerine tartışmalar da ilgi çekici ve etkileyici.
Hitler resmi olarak hiçbir zaman doğrulanmamış ölüm tarihi ile karşımıza çıkıyor. Dünya bu tarihi 30 Nisan 1945 olarak kutluyor(!). Ancak günümüzde dahi Führer’in ölümü hakkında ki komplo teorileri son bulmuş değil. Kendisinin peşinde biraz da ben koşturmak ve teorilerle sizlere sonuç seçenekleri sunmak istedim.
Hitler, II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’da katliam yapmadığı ülke hemen hemen kalmamışken, savaşın sonunu getirecek hamleyi yaparak daha önceden saldırmazlık paktı imzaladığı, en az kendisi kadar deli ve ne yapacağı belli olmayan bir adam olan Stalin’in Sovyet Rusya’sına savaş açmış ve bu hamle ile gerçekten bir devrin sonunu getirmişti. Sovyetlerin yenilmez denen zamanında dünyanın en güçlü ordusu sayılan “Kızıl Ordu” ya savaş açmak zaten ancak onun yapacağı bir işti. Kaldı ki, hayatı boyunca hiçbir askeri eğitim almamış olmasına karşın, Kızıl Ordu’yla yaptığı savaşlar dahil hiçbir yenilgi almamıştı. Ta ki dondurucu Rusya soğuğu ile karşılaşana dek. Kış şartları Nazi ordusunu ilk defa Kızıl Ordu’ya karşı yenik düşürmüştü. Bu sonun başlangıcı oldu.
Sovyetler bu tarihten itibaren zorlanarak da olsa devamlı bir biçimde Nazi ordusuna galip geldi ancak Nazi ordusu sayıca ve teknolojik olarak kendinden üstün olan Kızıl Ordu karşısında birçok yerde tabiri caizse destansı savunmalar yaptı ki Stalingrad ve Leningrad savunmaları bunun bariz örneklerindendir. Dipnot olarak belirtmeliyim ki Nazi ordusunu yaptığı acımasız insanlık dışı katliamlara rağmen tabii ki savunmuyorum ancak yiğidi öldürüp hakkını yememek lazım.
Sovyetlerin bu galibiyetlerinden sonra, karargahını Berlin’deki İmparatorluk Yüksek Mahkemesinin 15 metre altındaki yüksek korumalı özel bir sığınağa taşımıştı. Hitler’in en büyük düşmanı olan Stalin, Führer’in kaçma ihtimalini göz önünde bulundurarak şehre tek yönden saldırmak yerine şehri dört bir yandan kuşatarak merkeze doğru ilerleme yolunu seçmişti. Berlin kuşatmasında öncelikle şehir yoğun bir hava saldırısına maruz bırakılmış daha sonra ise iki metre aralıklarla dizilmiş toplarla Berlin iki hafta boyunca dövdürülmüştü. İki hafta içerisinde Berlin’e toplam iki milyon top mermisi atılmış şehir yerle bir olmuştu. Hitler’in son emirleri bile insanlık dışıydı. Artık savaşacak normal yaş asker kalmadığı için çocuklar ve yaşlılar dahil tüm Alman halkının silah altına alınmasını emretmişti. Şehri savunmaları için savaş yorgunu askerler çocuklar ve orta yaş üstü erkekler kalmıştı.
Hitler artık halk arasında pek görülmüyordu. Sürekli sığınağında emirler veriyordu. En son 20 Nisan 1945 günü yani Berlin’in düşmesinden 12 gün önce tanıklar onu Berlin’de görmüşlerdi. 20 Nisan onun doğum günüydü. Meydanda emir ile silah altına aldırdığı çocuk askerleri tebrik ediyor onları cesaretlendiriyordu. Son görüntüleriyle bile yüreklere dehşet saçıyordu. Daha sonra onu Berlin sokaklarında gören olmadı.
30 Nisan’ı 1 Mayıs’a bağlayan gece ilk Rus askeri sığınağa girdiğinde Hitler’in sadık adamı Nazi Partisi Propaganda ve Enformasyon Bakanı Dr. Paul Joseph Goebbels, eşi ve 6 çocuğunun cesetlerini ele geçirdi. Ancak Hitler’in cesedi ortalarda yoktu ve Stalin’e yakalanmamakta kararlıydı. Hitler’i eline geçirmeyi de şüphesiz ezeli düşmanı Stalin’den daha çok kimse isteyemezdi. Yazar Antony Beavor şöyle der: Stalin’in takıntısı vardı. Bence onu yakalasaydı bir köle gibi zincirleyip sokakta halkın önünden geçirmek ve Moskova’da bir kafes içinde dolaştırmak isterdi. Ancak cesedi bulunamamıştı. Hitler neredeydi?
Ruslar iki ay boyunca müttefiklerinden ABD dahil hiç kimseyi Berlin’e sokmamıştı. Rusların ilk raporlarına göre Hitler savaşarak ölmüştü. Ancak Rus basını bundan pek emin değildi ve intihar ettiğini savunuyorlardı. Amerikalılar, Hitler’in, Almanya’nın bu haline dayanamayarak felç geçirmiş olabileceğini ve bu yüzden öldüğünü iddia ettiler. Kaçtığına dair haberler de vardı. Ruslar cesedi bulamadı. Altı gün sonra bir ceset buldular ve onun olduğunu iddia ettiler ancak doktorlar bunun “o” olmadığını ve bu cesedin kötü bir dublörü olduğunu söylediler.
Bir ay sonra Rusların önde gelen generallerinden Georgi Jukov’un yaptığı açıklama tüm dünyayı sarstı. Jukov adamlarının Hitler’e dair hiçbir iz bulamadığını söylüyordu. Uluslararası bir insan avı başladı. Bütün Almanya karış karış arandı ancak sonuç yoktu. Clemsan Üniversitesi’nden bir tarihçi olan Donald Mckale, Hitler’in şehri terk etmesinin teoride son anlara kadar mümkün olduğunu söylüyor. Doğum günü olan 20 Nisan’dan sonra yaklaşık iki bin Nazi kurmayı Berlin’i hızla terk etmişti. Pekala, bu konvoya katılmış olabilirdi.
Ayrıca şehrin tamamen düşmesinden beş gün öncesine kadar hava alanı halen düşmemişti meşhur yeraltı yollarından buraya ulaşılabilirdi. Ayrıca, dikkate alınması gereken bir diğer iddia ise şöyle; Sovyet askerleri şehrin düşmesinde sadece 3 gün önce, 29 Nisan’da Berlin semalarında iki kişilik bir uçak görmüşlerdi. Askerler o kadar şaşırmışlardı ki uçak menzillerinden çıkana kadar ne yapacaklarını bilememişlerdi. Hitler Berlin’de merkezi bir bulvarı işçilere uçak pistine dönüştürtmüştü. Bunu göz önünde bulunduracak olursak o uçakta Hitler’in olma ihtimali yüksekti. Ayrıca Nazi ordusundan bir pilot liderini uçakla Danimarka’ya götürdüğünü söylemişti.
Kaçma iddialarını güçlendiren bir diğer mesele ise Hitler’in sığınağa girilmesinden sadece bir gün önce 29 Nisan 1945 de metresi olan ve yakınındaki birkaç kişiden başka kimsenin bilmediği yasak aşkı Eva Braun ile evlenmesiydi. “Bir gün sonra intihar edecek bir adam neden evlensin?” sorusunu akıllara getiriyordu.
Hitler eğer kaçtıysa nereye gidebilirdi? Doğu olamazdı, çünkü doğunun her yerinde birçok katliama imza atmıştı ve doğuda gittiği yerlerde Hitler’i barındırmayacakları kesindi. Eğer kaçmayı başarabildiyse muhakkak batıya gitmiş olmalıydı. O dönemde hakkında birçok iddia ortaya atıldı. Bunlardan en ilgi çekicileri Alplere gidip kendi halinde bir yaşam sürdüğüydü. Lüks bir Fransız kumarhanesinde krupiyerlik yaptığı ile ilgili iddialar da vardı. Hitler ile alakalı en çarpıcı haber İsveç’ten gelmişti. Hitler Eva Braun ve iki çocuğuyla birlikte yaşıyor ve Nazizm’i yeniden canlandırmak istiyor. Bu iddia bütün dünyada şok etkisi yapmıştı. Hitler gibi bir deliden her şey beklenirdi ve Nazizm’in tekrar canlanmasını dünya kaldıracak durumda değildi. Stalin, Hitler’in denizaltı ile müttefiki Japonya’ya kaçtığını düşünüyordu ve her konuda olduğu gibi bu konuda da ısrarcıydı. Ayrıca Avrupa’nın son diktatörü Francisco Franco’nun yani İspanya Devlet Başkanı’nın Hitler’i ülkesinde saklayabileceği düşünülüyordu.
Derken iki Alman denizaltı Arjantin’e giriş yaptı. U530 ve U977 kodlu bu iki denizaltının nereden ve nasıl geldiği bilinmiyordu. Bu haber dünya genelinde bu denizaltılardan birisinin Hitler’i taşımış olabileceği düşüncesini uyandırdı. Arjantin iki denizaltının mürettebatlarını sorgulanmak üzere Amerika’ya verdi. Tarihçi Timothy Mulligan sorgulama kayıtlarını bulup incelediğinde U530’un Mart 1945 den beri denizde bir görevde olduğunu ve kaptanın en iyi ihtimali değerlendirip Arjantin’e geldiğini gördü. Ancak U977’nin hikayesi dikkat çekiciydi. U 977 kodlu denizaltı, Berlin’in tam düşüş tarihi olan 2 Mayıs’a kadar Norveç’teki üssünden ayrılmamıştı.
Bu Hitler’in Berlin’den uçakla Norveç’e gelip 2 Mayıs’ta denizaltı yolu ile Arjantin’e geldiği iddialarını gündeme getirdi. Dönemin Arjantin diktatörü Juan Peron tam bir Hitler hayranıydı. Hitler’in Arjantin’e gelmesi durumunda onu ağırlamaktan zevk duyacağını ancak henüz böyle bir durumun gerçekleşmediğini ilan etmişti. U977 Norveç’ten devriye için ayrılmış ancak 105 gün sonra karaya yanaşmıştı. Bu süre devriye için çok uzun bir süreydi. Denizaltı bir yere uğrayıp Hitler’i bırakıp daha sonra Arjantin’e gitmiş olabilirdi. Mürettebat aylarca tutuklu kalarak FBI tarafından sorgulanmasına rağmen ısrarla Hitler’in gemide olmadığını söylüyorlardı.
Bunun üzerine artarda, Buenos Aires’te çeşitli yerlerde görüldüğüne dair ihbarlar FBI’a ulaştı ve FBI 10 yıl boyunca bu olay üzerine yoğunlaşarak bir soruşturma yapsa da somut bir sonuca ulaşamadı. Hitler halen bulunamadığına göre ya cesedi tamamen kül olana kadar yakılmış yahut güçlü birileri tarafından korunarak gizleniyor olmalıydı. Stalin müttefikleri suçluyordu. En son ve en çarpıcı iddiası ise Hitler’in İngiliz işgali altındaki bir yerde bir şatoda lüks bir yaşam sürdüğü yönündeydi ve bu iddia İngiltere’yi büyük zan altında bırakıyordu. İngiltere bu iddiayı kesinlikle reddetmişti.
Yıllar geçiyor ve ona dair ipuçları günden güne azalıyordu. Tanıkların ifadelerinden ulaşılabilinen nokta sınırlı ve çelişkiliydi. Hitler’in doğum gününde yanında bulunan birisi ona kaçmasını söylediklerinde reddederek Berlin’de kalacağını söylediğini dile getiriyordu. Hitler gençliğinin önderlerinden bir tanık ise Hitler’i 30 Nisan günü sığınakta ölü olarak gördüğünü söylüyordu. Ya Ruslar yalan söylüyorlardı yahut cesedi bulamadıkları için kafaları karışmıştı. Daha önce de belirttiğimiz gibi Ruslar iki ay boyunca Berlin’e kimseyi sokmamış ve üstüne üstlük sığınak ve civarında arama yapmak isteyenleri engelleyerek uzaklaştırmışlardı. Belli ki sakladıkları bir şeyler vardı. Stalin Hitler’i bulmuş ancak cesedi saklamış mıydı?
Bir iddiaya göre Ruslar bölgede kazı çalışması yapmışlar ve aramanın üçüncü gününde Hitler ve Eva Braun’a ait olduğu öne sürülen iki adet yanmış cesede ulaşmışlardı. Cesetler teşhis edilemeyecek haldeydi. Cesetlerin bulunan parçaları ve ilgili deliller Sovyet arşivlerine gizlenmişlerdi. Sovyetler dağıldıktan sonra bu ortaya çıktı ve Hitler’e ait olduğu öne sürülen ve üzerinde bir merminin çıkış deliği bulunan bir kafatası parçası, kan lekelerinin olduğu öne sürülen bir kanepeye ait bez parçaları, birkaç kemik ve dişler vardı. Teşhis için önem arz eden parçalar dişlerdi çünkü arşivde bir de dişçisinden alınmış Hitler’e ait bir çene filmi vardı. Dişçinin ifadelerine göre Hitler dişçisine ölene kadar bir daha dişçi görmek istemediğini ve kendisini ölene kadar idare edecek bir kanal yapmasını istemişti. Dişçinin yaptığı altın kanal büyük bir “U” harfini andırıyordu. Kanıt olan dişlerdeki kanal ile filmde alenen görülen kanal birbiriyle uyuşuyordu…
Stalin’in gizlediği raporda cesedi bulduklarında siyanür kokusu aldıkları yazıyordu. Ayrıca kafatası parçasının tam kafanın sol üst arka kısmına denk düşen yerde bir kurşun çıkışı vardı. Buna göre eğer bu kafatası parçası ona ait ise Hitler önce siyanür içmiş ve ölmeye birkaç dakika kala işini garantiye almak isteyerek ağzına dayadığı silahla kafasına sıkarak intihar etmişti. Tanıkların ifadesi ile son emri bile dehşet saçıyordu. Cesedinin kül olana kadar yakılmasını emretmişti. Yakma işlemi ise üzerine 100 litre benzin dökülerek gerçekleştirilmişti. Ancak tam kül olmadan Ruslar gelmiş ve Gestapo askerler işi yarım bırakmak zorunda kalmışlardı. Bu teoriye göre Stalin, ezeli düşmanının mezarının olmasını bile istememişti. Adeta mezarından bile korkmuştu. Nazistlerin bu mezarı kutsallaştırarak yeniden nazizmi diriltebilmeleri ihtimalinden korkuyordu.
Dönemin KGB ajanlarından birisinin ifadesine göre cesedi mermi sandıklarına koymuşlar ve bir yere gömmüşlerdi. Ruslar gömülen yeri terk etmeden evvel sandığı çıkarıp gittikleri yere taşıyorlardı. İddiaya göre ceset tam 8 kez gömülmüş ve tekrar çıkartılmıştı. En sonunda tamamen kül oluncaya kadar yakılıp külleri kanalizasyona boşaltılmıştı. Stalin bunu saklamak istediği için bu olaylar ancak 1970’lerde öğrenilebiliyordu.
Ancak kafatası ile ilgili bir sorunumuz var. Kanıtları incelemesi için bir saat süre verilen Amerikalı uzman Nick Bellantoni kafatasının kırk yaş altı birine ait olduğunu ve kemiklerin çok ince olması hasebiyle Führer’e ait olamayacağını söylüyor. Hitler’in öldüğü iddia edilen yıl olan 1945’de, 56 yaşındaydı.
Şüphesiz en güçlü iddia hem siyanür içip hem de kafasına sıkarak intihar ettiği yönündeki iddia. Ancak Nick Bellantoni’nin tespitleri de göz ardı edilemez. Ayrıca resmi kayıtlara göre 1948’de ortaya çıkan eski Gestapo şefi Müller’in iddiaları da bir hayli kafa karıştırıcı. Sürekli yanında bulundurulan dublörünün bir iğne ile uyutulduktan sonra kafasına sıkılarak öldürüldüğünü ve Hitler’inde bir denizaltı ile Almanya’dan kaçtığını söylüyor.
Bu konuda birçok kitap yazıldı Hitler’le ilgili komplo teorileri de bir kitap edecek kadar fazla bunlardan en ilginçleri delilli ispatlı(!) olanlarıdır. Onlardan bir kaçı şu şekilde ; İngiliz yazarlar Gerard Williams ve Simon Dunstan’ın 5 yıllık çalışmaları sonucunda yazdıkları “Grey Wolf: The Escape of Adolf Hitler (Bozkurt: Adolf Hitler’in kaçışı)” ismiyle çıkan kitaplarında Adolf Hitler’in ve Eva Braun’un, sanıldığı gibi 29 Nisan 1945’te Berlin’de intihar etmediğini ve Arjantin’e kaçtığını, 13 Şubat 1962’de öğleden sonra saat 15:00’te 2 kız çocuk babası olarak Güney Amerika’da öldüğünü ve intihar ettiği ileri sürülen tarihten sonra 17 yıl daha yaşadığını iddia ediyorlar.
Simoni Renee Guerreiro Dias adlı yazarın ‘Hitler Brezilya’da-Yaşamı ve Ölümü’ isimli yeni kitabına göre ise Hitler 1945’te Berlin’deki sığınağında intihar etmedi. Berlin’den kaçmayı başararak önce Arjantin’e sonra Paraguay’a gitti. Paraguay’ın ardından da, Brezilya’nın Bolivya sınırındaki Mato Grosso eyaletindeki küçük bir kasaba olan Nossa Senhora do Livramento’ya yerleşti. Nazi lideri 1984’te 95 yaşındayken burada yaşamını yitirdi. Yazar Dias, kanıt olduğunu iddia ettiği bir fotoğraf da yayımladı. Fotoğrafta Hitler olduğu belirtilen kişi, Cutinga isimli siyahi gençle görülüyor. Kitaba göre Hitler, ırkçı geçmişini gizlemek için siyahi kadınla birlikte oldu. Ayrıca Vatikan’daki müttefiklerinin ‘hazine haritası’ verdiği iddiası da kitapta yer aldı.
Benim komplo teorim ise şu şekilde Führer zeki bir adamdı ve her durum için bir planı vardı. Bu sebeple yanında sürekli kendisiyle tıpa tıp benzer bir dublörünü gezdiriyordu. 29 Nisan’da en çok sevdiği şehir olan hatta adeta evli olduğu Berlin ölmek üzereyken o, metresi Eva Braun ile evlenerek önceden piste çevirttiği bulvardan kalkan uçak ile Norveç’e gitti. Daha sonra oradan 2 Mayıs’ta hareket eden denizaltı ile İspanya’ya oradan ise Arjantin’e geçti. Burada bir süre daha yaşamını sürdürdükten sonra yatağında öldü. Ancak o dişler nereden gelmişti ve nasıl açıklanabilirdi? Kanaatimce böyle bir adam kendisine yaptırdığı o bariz diş kanalını dublörüne de yaptırtmış olabilir.
Velhasıl tarihin gelmiş geçmiş en büyük kasabı, biz dünyalıları bir kez daha peşinden koşturdu. Bu onun peşinden koşuşumuzun 69. yılı ve hala hakkındaki iddialar ve ona ne olduğu konusundaki sır perdesi kalkmış değil. Öyle ki kalkacak gibi de görünmüyor.