İndigo cocuğun kalbi – 4

Ölüm dedi içinden, ölüm. Neydi ki? Sonsuzluk, sessizlik, yok oluş, var oluş, huzur ya da acı… Neydi?

İndigo cocuğun kalbi - 4

O yoktu artık. Ağlamak istemiyordu, üzülmek de istemiyordu. Çünkü bu durum olması gereken ve olacak birşeydi. Ölüm her zaman vardı ve hep olacaktı.

Hem ölen kişi yok olmamıştı ki var olmuştu. Herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Anlam veremiyordu olanlara, herkes birgün ölecekti zaten; o zaman niçin bu insanlar ölümün farkına varamamıştı? O an anladı; insanlar gerçekleri unuttukları için bu haldeydiler. Unutmuşlardı onlar herşeyi…


Kalbinde bir ağırlık ile uyanmıştı o gün. Kötü rüyalar görmüştü. Acaba ondan mıydı bu huzursuzluğu? Rüyasından dolayı olduğunu umut etti ve okula gitmek için giyinmeye başladı.

Can sıkıntısı içinde annesini öptü ve okula doğru yürümeye başladı. Rüyasını detayları ile hatırlamaya çalıştı. Bir yokuştan çıkıyordu, çok yorgundu, hava çok sıcaktı, sadece sıcak değildi, sıkıcı bir havaydı sanki.

Terlemişti, su içmek istiyordu ama ortalarda su içebileceği hiçbir yer yoktu. Kimse de yoktu. Herkes terketmişti sanki onu. Neredesiniz, gitmeyin diye ağlamaya başlamıştı ama onu duyan kimse yoktu. Çaresizlikten kıvranıyordu ki sıçrayarak uyandı. Bugün nedense aklı okulda değildi, bir an önce akşamın olmasını ve eve dönebilmeyi istiyordu.

Ders arasında arkadaşı ile bahçede otururlarken babasının geldiğini gördü. Normalde buna sevinirken, bugün sevinemedi, ne vardı bugün? Babası mutsuz görünüyordu. Hadi gel öğretmeninden izin aldım, gidelim dedi.

Soramıyordu babasına, duymaktan korkuyordu. Evet artık emindi, kötü birşey olmuştu. Ama evlerine gitmiyorlardı, o an anladı herşeyi. Babaannen çok hasta oldu, ona gidiyoruz dedi babası onun gözlerine bakamayarak. Öldü mü diye sordu gayet net bir şekilde. Babası şaşkınlıkla ona bakarken evet dedi. Babası ağlamamak için zor tutuyordu kendini, bedenini sıkıyordu. Erkekti ya, bir de yanında çocuğu vardı, ağlayamazdı, ağlamamalıydı.

Ona sıkıca sarılmak, babacım lütfen dilediğin gibi ağla, bağır, duygunu yaşa demek istiyordu ama bunun doğru olduğuna inanmıyordu ki babası. Sahip oldukları duyguları yaşamasını ve kullanması gerektiklerini birçok kişi gibi o da bilmiyordu. Duyguları yaşamasını bilmediği için, duygular onu esir alacaktı.


Evin önüne geldiklerinde her yer çok kalabalıktı. Bir sürü insan oradaydı. Annesini gördü, başına bir yemeni takmıştı ve gözleri şişti. Belli ki ağlamıştı. Sarıldı annesine, bir çok kişi ağlıyordu, kimisi sessizce oturuyordu, kimisi kendince yorumlar yapıyordu.

Herkesi incelemeye başladı. Öğlen olmuştu ve orada olanlara yiyecek birşeyler dağıtmaya başlamışlardı. Hoca dedikleri biri Türkçe olmayan dilde birşeyler okuyordu. Anlamıyordu neler söylediğini ancak etkileyici, değişik şeyler okuduğunu hissedebiliyordu. Babaannesini çok seviyordu, babaannesi her zaman ona yemekler yapıyordu, sürekli arıyordu, ona hediyeler alıyordu, en çok seni seviyorum diyordu. Artık yoktu. Üzülüyordu çünkü bir daha babaannesine gelemeyecekti.

mezarlık

O yoktu artık. Ağlamak istemiyordu, üzülmek de istemiyordu. Çünkü bu durum olması gereken ve olacak birşeydi. Ölüm her zaman vardı ve hep olacaktı. Hem ölen kişi yok olmamıştı ki var olmuştu. Herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Anlam veremiyordu olanlara, herkes birgün ölecekti zaten; o zaman niçin bu insanlar ölümün farkına varamamıştı? O an anladı; insanlar gerçekleri unuttukları için bu haldeydiler. Unutmuşlardı onlar herşeyi…

Birkaç kadın ona bakıp, çok seviyordu babaannesi bunu. Çocuk değil mi bak, farkında bile değil tabi olanların diye konuşuyorlardı. Farkında olmayan sizsiniz, nasıl da tüm yaşamı sadece bildiğinizden emin olduğunuz şekilde yaşıyorsunuz demek istedi ama sadece içinden söylendi; her zaman olduğu gibi insanların tüm gerçekleri unuttuğuna hem şaşırarak hem de üzülerek farketti. Gerçekleri anlatamıyor ve yine susuyor, yine susuyordu.

Ölüm dedi içinden, ölüm. Neydi ki? Sonsuzluk, sessizlik, yok oluş, var oluş, huzur ya da acı. Neydi?

Neden bu dünyaya geldiyse, ne için buradaysa, bir an önce halledip, O en güzel duyguya; O en güzel Aşk’a; O en güzel Sevgiye dönebilmeyi o kadar çok istiyordu ki… İnsanlar da öylesine ve düşe kalka yaşayarak gerçeklerin farkına varamıyorlar ve çılgınca korkuyorlardı ölümden. Korkulacak şey ölüm müydü? Bitirilemeyecek görevler miydi, alınamayan dersler miydi?

Bir bilselerdi O’na ulaşmanın güzelliğini, bir bilselerdi O’nun rahatlığını. Hele bir de görevi tamamlayan, ölmeden önce ölenler, Aşk’a ulaşanlar, ölmeden önce O’ndan olanlar, içindeki gerçek O’nu bulanlar. Kolayca O yüce duygu olan, saf ve tertemiz duygu olan, O yüce sevgiye geçenler. Nasıl güzeldir onlar için bu geçiş, nasıl da kolaydır.

İndigo cocuğun kalbi - 4

Aklımdan ilginç düşünceler mi geçiyor diye hayıflandı. Orada yapayanlız ve ilginç hissetti kendini yine. Dünyadayım ve ben de özlem duygusunu yaşayacağım, babaannemi çok özleyecegim, onun yemeklerini, beni sevmesini, sarılmasını, bayramlarda ona gidişimi, beni arayıp 2 gün olmasına rağmen ne zamandır neredesiniz demesini, daha birçok şeyi özleyecekti.


Üzüntüyle doldu içi, inşallah geçişin kolayca olur, inşallah geçişin ışıkla olur dedi içinden, her ölene dilenebilecek en güzel şeyi diledi sessizce, inşallah tüm derslerini, görevlerini bitirmiştir de, geçişi kolayca olsun…

İndigo Çocugun ‘Kalbi’ – 3