Meşhur ‘herkes’ yalanı!

Hani şöyle kocaman yanlış bir algı vardır: “Bu herkesin isteyeceği türden bir şey ve ben buna sahibim. Öyleyse bunun değerini bilip mutlu olmalıyım.”

herkes-yalanı indigo dergisi

Bu algıya sahip kişiler neden sevemediklerini ararlar o ‘mükemmel’ kişiyi, işi, hayatı… Hem de kendilerinde ararlar sorunu. Herkes bunu istiyor ve kendisi istemiyorsa sorun elbet ki herkeste değil kendinde olmalıdır. Diğer herkesin aksine kendisi ötekidir sanki, ve öteki olduğunu hep gizleme laneti sarar başını. Manzara resimli duvarların arkasında yalnızlığa terk eder kendini.

Oysa sorun herkestedir. Herkesin aynı ideallere sahip olduğu, olabileceği koca bir yalandır. Ama ‘normal olmak’ adına içindeki Öteki’yi hapsedenler yüzünden, sürekli daha fazla kişi düşer bu yalanın tuzağına. Eğer gördükleri manzaraların arkasında kendilerininki gibi acı çeken Öteki’ler olduğunu bilseydi bu insanlar,  farklılıklarını kucaklayıp özgürleşebilirlerdi belki. Herkes bunu yapabilse, uyulması gereken bu “herkes” kalıbı, genel geçer “güzel hayat” yalanı yerle bir olurdu. Herkes kendine göre olanı seçebilir, kim bilir belki(!) mutluluğa bile kavuşurdu.


Ama bunun yerine hepsi yalan söyledi. Kimsenin aslında gerçekte olmadığı o “herkes” gibi davrandılar ve hayatlarını bu batıl inanca hapsettiler. Vadedilen mutluluğu bulamadıklarındaysa mutlu taklidi yapan onca insanı görüp kendi ‘tuhaf’lıklarını örtbas etmek için onlarda mutlu taklidi yaptılar.

Gizli Renkler

Kendine göre doğru olanı seçmek

Bu bahsettiğim ‘herkes’ yalanından neyse ki gitgide daha çok kişi, hayatlarının daha erken bir aşamasında sıyrılıyor. Bunun sebebi yeni nesiller ile başlayan, doğuştan daha kuvvetlice gelen bir bilinç ve sorgulama güdüsü mü? Yoksa kimlikleri açığa vurmadan derine gömülü öteki’leri paylaşmaya olanak tanıyan internetin insan yaşamına girişi mi?


Fikrimce bunlar ve onlarca olası sebep birbirinden ayrı düşünülemez. Ama sonuç olarak insanın mükemmele sahip olması gereken mükemmel bir canlı olduğu sanrısı gitgide hükmünü yitiriyor. Bunun yerine insanın bilhassa mükemmel olmadığı için, kendisine göre doğru olanları seçmesi gerektiği anlaşılıyor.

Mükemmel kelimesi şeyler için değil, ancak insanın kendisi ile hayatındakilerin bütünü için kullanıldığında mutluluğu getiriyor. Bu durumda yalan senaryoda ‘mükemmel’ denilen şey gerçekte ancak açlığı doyurucu, kişiyi tamamlayıcı ise kişi için mükemmel oluyor.

Hala bu yalana tutsak olanlar içinse neon ışıklarıyla yanıp sönen çözüm: iletişim.

Farkında olanların yaşayarak, yani olarak (olmak ki en kapsamlı ifade şekli) yayabileceği bir bilinç bu. Ve duvarlarına hapis olanların konuşarak ( unutmamalı ki konuşmak anlatmanın aksine dinlemeyi de içerir) varabileceği bir bilinç. Temkinle yaklaşılması gereken iletişim ortamlarıysa, örneğin Facebook gibi kimliğin ifşa olduğu, hatta görüntünün ön planda olduğu platformlar.


Mutsuzluklarını, başka insanların parlak görüntülerine bakıp kıyaslama yaparak misli misli katlayanlar şunu unutmamalılar ki: En az kendileri kadar başkaları da mutsuzluklarını sergilemeyi tercih etmediğinden,  görülenler hep parlak olan görüntülerdir. Gösterilen ise çoğu zaman ardındaki gerçeği gizlemek içindir.

Gerçek Sanılan Dünyalar