Aşk; hakında yüzyıllardır konuşulan, yazılıp çizilen, ifade etmek için her yönüyle fimler çekilen bir fenomen olarak yaşamlarımızda olan bir olgudur. Aşk hakkındaki çeşitli araştırmalara bir bakacak olursak…
Aşık kişide serotonin hormununun kan düzeyi, normal insanlara göre yüzde 40 daha düşük olduğu ve bu durumda aşık olanların depresyona çok yatkın oldukları gözlenmiş.
Bazı nöroloji uzmanlarına göre; “Aşk bir hastalık!”
Aşık olan kişilerin yemeden içmeden kesilebildiği, uyku düzenlerinin bozulabildiği; “Böyle durumlarda psikolojik bozuklukların kaçınılmaz olabildiğinin görüldüğü saptanmış.
Aşkın bir saplantı ve melankoli hali olduğunu, aşık kişinin başka kimseyi düşünemediğini, gözünün kimseyi görmediğini; aşk mutluluğu yaşayan ya da aşk acısı çeken binlerce insan üzerinde yapılan araştırmalara göre aşık kişinin ya mutluluktan havalara uçtuğunun ya da ölümüne keder tablosu sergilediklerinin bilindiği gibi bir olgu yerleşmiş durumda.
Bazı araştırmacıların, beyinde depresyonla büyük ilişkisi olan serotonin hormonunun aşk acısı ve duygusu üzerinde de etkili olduğunu iddia ediliyor. “Araştırmalara göre serotonin hormonunun az salgılanması aşk acısını körüklediği, hatta dayanılmaz hale getirdiği; depresyonlu ya da depresyona eğilimli kişilerde aşk duygularının daha yoğun yaşandığı ve ortada aşkın neden olduğu bir acı varsa bunun daha derin ve yoğun hissedildiği belirtiliyor.
Depresyon kaynağı diyenler çoğunlukta…
Bu nedenle aşktan dolayı üzüntü ve acı yaşayanlara antidepresan ilaçların fayda verebildiği biliniyor. Ya da diğer bir ifade ile aşk acısı, beyinde serotonin salgısını arttıran ”manyetik stimülasyonla” (TMS) da tedavi edilebiliyor.
Bir nöroloji uzmanının açıklamasına göre; “Tıp dilinde prefrontal korteks denen ve psikoloji dünyamızı kontrol eden bölge sol alın bölgesinin hemen arkasında yer alan bir bilardo topu büyüklüğünde bir alan. Depresif hastalarda bu bölgenin çalışması bozuluyor. Ve bu bölgede kafatasına yapılan güçlü manyetik uyarımlar ile kontrolden çıkan bu bölgenin dengesi yeniden sağlanabiliyor. Aşk hali, prefrontal korteksin dengesini bozabiliyor. Sadece prefrontal korteksi mi? Hayır aşk esnasında ”amigdalanın da düzeni bozuluyor. Beynin içinde derinlerde badem büyüklüğünde olan ve biri sağ diğeri sol beyin yarımküresinde olan amigdala korkuyu kontol ediyor. Aşk esnasında amigdalanın dengesi bozularak kişi korkuya kapılabiliyor ve allak bullak olabiliyor.”
İlk defa Antropolog Helen Fischer, deli gibi aşık olan kişilerin fonksiyonel MRI çekimlerinde beyinde gözle görülebilen değişiklikler olduğunu göstermiş. Pisa Üniversitesi psikologlarından Donetella Marazziti, aşk acısı yaşayanlarla örneğin ellerini günde 100 kez yıkayan obsessif kompulsif bozukluk hastalarının (OKB, takıntı, vesvese) MRI görüntülerinin benzer olduğunu ifade etmiş. Dolayısıyla nevrozla aşık olma hali arasında ortak bir paydadan söz etmek yanlış değil” deniyor…
Bu bilgilerin ışığında aşk hakkında; aşık olan kişinin çevresine mutluluk saçtığı, gözlerindeki sevinç, mutluluk ve sarhoş edici bir iç huzuruyla enerjinin çevresine yayıldığının görüldüğü de söyleniyor.
Peki aşkın tarifi var mı?
Aşık insanın sevebilme yüceliğiyle dolduğu, sevgi üreterek, sevilmek gereksinimini doyurduğu, yaşam sevincinin katlanarak arttığı gözlemlenir…
Aşk, insanoğlunun doğumu ile başlıyor, yaşadığı sürece devam ediyor, ölümünden sonra bile varlığını sürdürebiliyor. Aşk insanın her hücresinde varlığını devam ettiren biyolojik bir olay ve tüm canlıların gereksinimi. Diğer canlılarda daha çok somut ve fizyolojik bir işlev gibi, insanda ise biyolojik olmanın ötesinde tüm beyinsel kapasitesini, psikolojik donanımlarını ve sosyal paylaşımlarını içeren bir eylem olarak görülüyor.
Aşk ile sevgi birbirinden farklı mı?
Sevginin, en geniş duygusal yaşantı olduğu bilinen bir gerçek. Aşk ise sevginin tercih edilen yoğun hali. Aşk, sevginin dorukta yaşanması. Aşkı karşı cinse hissedilen duygularla sınırlandırmamalı. Aşkın temelinde evrensel sevgi üretimi var ve altta yatan amaç bu. Tanrı, doğa ve insan sevgisi de bu duygunun içinde.
Aşk mutlu mu eder, yoksa depresif mi yapar?
Gözlemlere göre, aşık olan kişi öğrenmeye daha açık. Çalışmaktan keyif alır ve daha coşkulu. Sağlıklı aşk kişiyi mutlu ediyor, bağımlı olanı ise depresif yapabiliyor. Aşkı yaşayan ve sevgisini dengeleyebilen kişilerde zamanla agresifliğin azaldığı görülüyor, daha hoşgörülü bir uyum var. Aşık olan kişi çevresine baskı ve öfke yansıtmıyor, tam tersi pozitif ve uyumlu Mutlu olan kişi, çevresindekilere karşı yıkıcı olmuyor.
Aşk beyni nasıl etkiliyor? Aşık olan kişinin beyni ile aşık olmayan kişinin beyni arasında fark var mı? Aşk, vücutta aralarında endorfinin de bulunduğu mutluluk hormonlarını artırdığından, beyindeki kimyasal işleyişi canlandıran, hızlandıran, aktive eden en temel duygu. Beyin ne kadar donanımlı ise aşk hayatının da o kadar iyi olduğu gözleniyor. Kişinin beyni kısır, donuk, paylaşıma açık değil ise aşk hayatı da o kadar kısır oluyor. Aşk zihni açarken adeta hormonları canlandırıyor ve beyin kaabuğu değişiyor.
Aşk bir hastalık olabilir mi?
Aşık beynin daha üretken daha sağlıklı olduğu görülüyor. Beynin en sağlıklı vitamini; aşık olmak ve sevmek. Beyin kabuğunun işlevini hızlandırıyor. Bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri oluyor, direnci artırıyor. Sevdiğini kaybedenlerde ise tam tersi oluyor, vücut direncinin azalmasıyla hastalıklara yakalanma riski artıyor.
‘İlk görüşte aşk’ diye bir şey var mı? Yoksa zamanla mı öğrenilir?
Şöyle anlatılıyor: İlk görüşte etkilenme, duygulanma var. Kadında erkeklere oranla ilk görüşte etkilenme daha örtülü. Aşk aklına uymuyorsa, sorun oluyor. Eğer ilk görüşte etkilendiği kişiyle zamanla tanıdıkça mutlu değilse sorun yaşanıyor. Aşık olunan kişiyi değerlendirirken diğer sevgi nesneleri ile ilişkileri de dikkate alınmalı. Mesleki anlamda ahlaki değerlerden yoksunsa toplumsal ahlakında zafiyet var ise aşk hayatında da benzer sorunlar yaşanabiliyor…
Aşkın ortaya çıkmasında hormonlar mı, sosyal ortam mı etkili?
Aşk, içgüdüsel ve dürtüsel bir yönelim… Biyolojik zeminde beyinsel tüm deneyimler, donanımlar ve beklentiler aktive ediliyor. Kuşkusuz sosyal ortam da oldukça etkili. Kişi ne kadar derin ve yaratıcı ise o kadar derin bir aşk yaşıyor. Cinsellik tüm canlılar için biyolojik gereksinimken insanda ise aşk ve sevginin ifade tarzlarından biridir.
Aşk, sevgi ve paylaşım katılırsa insani olur.
Kaç kere aşık olunur?
Aşkın sınırı olmadığı, genelde tutkuyla aşkın birbirine karıştırıldığı bilinir… Aşk bir ilişkidir, seçim ve sorumluluk. Duygu yoğunluğu yaşamak kişinin aşık olduğu anlamına gelmez. Ergenlik dönemi, yetişkinlik döneminde 20’li yaşlar, orta yaşta 35-40’lı yaşlar, 50-60’lı yaşlar… Yaşam dönemlerinde kişi hayatını, mutluluk arayışlarını sorgular. Zamanla çiftlerin tercihleri değişmişse ilişkide sorunlar başlar. Kimi çiftler bu sorunları aşarken kimi yeni mutluluk arayışlarına yönelir.
Dünyayı ve kendini seven insanlar daha sağlıklı aşık olur. Çünkü aşk kendini sevmenin uzantısında ortaya çıkar. Dünyayı, insanları, yaşamı sevemiyorsa bütün bunların ötesinde o insanın aşkla karşılaşması nasıl mümkün olabilir?
Tüm bu bilgiler ışığında, aşkın insana Tanrı tarafından verilen en güzel hediye olduğunu ve bedenimiz gibi mucizevi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İnsana bahşedilmiş bu en güzel oluş halinin bağımlılıkların ötesinde, tutsaklaştırıcı ve uzaklaştırıcı etkilerden uzak tutularak korunmasını, bu mucizeye emek verilerek çok çok güzel yaşanmasını diliyorum herkes için…