Babalar günü: Hızla yaklaşan gelecek

Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde “İnsan babasına bile güvenememeli.” sözüne katılmayan gençler %42,9’muş. Bunun %14,7’si kesinlikle katılmayan gençlermiş.

Babalar günü: Hızla yaklaşan gelecek

Babalar gününde yayınlanan söz konusu araştırma; aslında gençlerimizin ne kadar yalnız olduğunu, ne kadar zamanın rüzgarına kapıldığını da göstermektedir.

Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde “İnsan babasına bile güvenememeli.” sözüne katılmayan gençler %42,9’muş. Bunun %14,7’si kesinlikle katılmayan gençlermiş. Sadece %14,7. Şaka gibi değil mi?


Bu araştırmaya tersten bakınca görüyorsunuz ki; gençlerin %42,9’u babasına güveniyormuş. Daha da vahimi %42,9’un % 14,7’si “Kesinlikle güveniyorum.” diyen gençlermiş.

İnsanın binlerce arkadaşı olabilir, hatta defalarca evlenip; hayat arkadaşını da değiştirebilir. En iyisini, kendine en uygun olanı, onu en çok mutlu edeni bulana kadar arayış içinde de olabilir. Bulur bulmaz; ayrı bir konu ki bulamayanların oranının bulanlardan çok daha fazla olduğuna da inanıyorum.

Babalar gününde yayınlanan söz konusu araştırma; aslında gençlerimizin ne kadar yalnız olduğunu, ne kadar zamanın rüzgarına kapıldığını da göstermektedir. En azından araştırmaya katılanlar açısından bunu göstermektedir. Ki malumunuz; anketler bir anlamda bütünün parçalarının sunumudur.

Söz konusu araştırma; bir anlamda gençlerimizin babasız, babalarımızın da evlatsız olduğunu gösteriyor. Güven duygusu ile menfaatlerin ne kadar önemsendiğini, daha açık ifade ile menfaatlerin geleceğe ve yaşama ne kadar etkin bir şekilde egemen olduğunu gösteriyor. Hayatta herkesin yalnızca bir anne ve bir babası olacağı gerçeğinin önemsizleşmesi bile gençliğin tercihlerinin yavanlığını ve kaygan zemine yerleştiğini göstermektedir.

Herkes mutlu olmak ister ve o gençlerin %100’ü de eminim ki mutlu olmak istiyordur ama mutlu olmanın en temel direğinin güven olduğu; belli ki araştırmaya katılan gençlerimizde yitip gitmiş.

Anlaşılan onlar ilişkilerini güvenmeden ya da kısmen güvenerek yaşıyorlar. Yaşadıkları ilişkiler güvensiz olduğu içinde bir karşılığı, bir bedeli oluyor. Ve ne yazık ki o karşılık azaldığında ya da tükendiğinde ilişkinin adı ne olursa olsun o andan itibaren anlamsızlaşıp, bitiyor.

Yazık ki gözümüzün önündeki bu neslin önemli bir kısmı; evlilik hayali ile sarıldıkları kişileri bile aldatan ve ayrıldıktan kısa bir süre sonra yeni ilişkilere kendilerini, ruhlarını, kalplerini temizlemiş olarak başlayabilen bir zihniyete sahipler.


Bizim kuşağın bir bölümünün anlayamadığı (Bir kısmının ise çok iyi anlayıp, hayatlarının felsefesi yaptığı) bu zihniyet; aslında sevgi kaybıdır. Sevgiden vazgeçmektir. Sevginin yerine başka değerleri yerleştirmektir.

Anne baba açısından ise sevgi paylaşımının diplerde dolaşması nedeniyle; yaşarken evladı kaybetmektir. Kaybettiğini hissetmek gibi bir duygu seline bulaşmaktır.

Bu durum anne babalara acı verirken ne yazık ki evlatlar ve/veya çocuklar durumu gayet normal karşılayabiliyorlar.

O yüzden de ne yazık ki yüz kişiden sadece 14 tanesi babalarına kayıtsız şartsız güveniyorlar. Bu durum emin olun ki her geçen yıl daha da azalacaktır.

Sonuç ne olacak derseniz söyleyeyim; sadece kendine güvenen ve ilişkilerine kendilerini tam kaptırmayan bu yüzden de yüzeysel (Ağırlıklı olarak cinsellik içeren) ilişkiler yaşayan bir nesil geleceğimiz olacaktır. Bu yüzeysellik içinde kendi yarattıkları tatmin noktaları ile tatmin olarak sürdürülecek yaşamlar yaşanacaktır.

Ve inanın ki çok uzun zaman geçmeden; modern ve her sokak köşesinde rahatlıkla göreceğimiz huzur evlerini yaratacaktır.

Güvensizliğin yarattığı paylaşım azlığı sevgi azlığını, sevgi azlığı ise ilgisizliği ve sevdiklerine karşı vurdumduymazlığı karakterlere yerleştirecektir. Bunun sonucu olarak da yaşlı anne babalara huzurevlerine doğru yol gözükecektir.

Huzurlu bir ölüm için huzur evlerindeki bir odaya; evlatlarından daha yakın, daha ilgili bakıcıların insafına…


Yalnız ve kimsesiz ölümlere…

Fiziksel ve Ruhsal Değişme: Ben O Değilim