Ramazan Geliyor! Hoş Geliyor!

Oruç bütün dinlerde ve öğretilerde, farklı şekillerde olsa da vardır.  Tarih boyunca da olmuştur. Fakat İslam’la düzenli, istikrarlı ve çok geniş kitlelere hitap eden bir ibadet şeklini almıştır.

ramazan-indigodergisi

28 Haziran itibariyle ramazan ayının ilk gününe günaydın diyeceğiz. 11 ayın sultanı huzurunu, bereketini, maneviyatını dünya insanına yağdıracak inşallah.


Geçen gün bulunduğum bir mekanda bir genç kızın arkadaşlarıyla diyaloğuna şahit oldum. “ Vallahi nasıl yapacağım bilemiyorum. Ramazan gelecek. Şimdiden strese girdim. Eziyet gibi geliyor. 1 ay biter mi ya?” ile devam etti diyalog. Eleştirmek, “Ramazan ayına öyle mi denirmiş, vay densiz “demek için değil bunu paylaşmamın sebebi.

Neyi neden yaptığımızı bilmeden, içini doldurmadan, maneviyatını hissetmeden, görev, zorunluluk dayatması ile ve cezadan korkarak, ödülü hedefleyerek yaptığımız zaman bir şeyleri, yapılan şey her neyse amacına ulaşamaz ve doğal olarak üzerimize yük olur. Aynı şekilde oruç tutmayı saçma ve şekilci bulanlar için de neyi neden yapmadığımızı gerçekten idrak etmemenin getirdiği bir aşağılama ve inkar söz konusudur.

Ramazan ayına ve oruca bir de şu gözle bakın?

Oruç tutmanın amacı Allah için aç kalmak değildir. Zira Allah’ın bizim aç kalmamıza ihtiyacı yoktur. O bütün ihtiyaçlardan münezzehtir. Yapılan tüm ibadetlerin bedensel ve ruhsal birçok yararları olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmışken sevap günah saymayı bırakıp, özü ve niyeti anlamaya çalışsak ne olur?

Oruç, bütün dinlerde ve öğretilerde, farklı şekillerde olsa da vardır.  Tarih boyunca da olmuştur. Sadece İslam’la düzenli, istikrarlı bir ibadet şeklini almıştır.

Oruç, gün ağarmasından, gün batımına kadar insanın dünyada yaşamasını sağlayan uyumak, nefes almak ve boşaltım dışındaki bedensel ihtiyaçlarını bilinçli ve istekli bir şekilde karşılamamaya niyet etmesidir. Sabırdır. Ruhun bedenden öze çekilmesidir.

*Kötü söz söylememek için dile, aşırıya kaçmamak için nefse kilit vurmaktır.

*Bedenden eksilttiğini ruha akıtmaktır.

*Kuran’ın anlamını indirildiği ayın maneviyatında sindirmektir.


*Olabildiğince dünyadan eli eteği çekmektir. İç muhakeme zamanlarıdır.

*Dünyasal ihtiyaçların bu dünyada kalacağını ve asıl amacın ruhu beslemek, bire ulaşmak, okyanusta bir damla olmak olduğunu hatırlamaktır. Okyanusun tuzunu, dalgasını, derinliğini aradaki perde inceldiği için daha yakından hissetmektir.

*Nefes alan her insanın yaradanın gözünde biricik, tek ve özel olduğunu, hiç birimizin diğerinden maddi olarak daha değerli ve üstün olamayacağımızı idrak etmektir.

Bu idrak de her şeyin emanet olduğunu anlatır ve paylaşmanın, dayanışmanın önemiyle birlik inancı vurgulanır.

Oruç ruh için olduğu kadar beden için de doğal bir detokstur. Bilinçli uygulanırsa iç organlarımız bir ay boyunca dinlenir ve yılın kalan on bir ayına tazelenmiş olarak başlar. Tabi ki iftarda ve sahurda uzmanların beslenme önerilerini kulak ardı edip, ağır yiyecekler yemezsek.

Şaşalı iftar sofralarında açılan oruçlar ramazanın maneviyatını zedeliyor bana göre. Gün boyunca bedenden ve ruhtan esirgediğinizi  pahalı sofralarda sunarsanız kendinizle çelişirsiniz.  Yokluğu öğretmeye çalıştığınız çocuğunuzu bilinçli olarak yoksun bırakıp, arkasından pahalı bir oyuncak almaya benzer bu durum.  Nefs alması gereken dersi alamaz. Öyleyse ibadet amacına ulaşamaz.

Oruç tutmak bireysel bir ibadettir ve dinde zorlama yoktur. Tutan tutmayana, tutmayan da tutana saygı göstermelidir ve asla yargılamamalıdır.

Geçen yıllarda oruç tutarken, açlığın etkisiyle çok agresifleşen ve çevresindekileri kırıp geçiren insanlar bu yıl bir kere daha düşünmeliler bence. Ya öfkelerini kontrol etmelerini sağlayacak yöntemler bulmalı ya da vazgeçmeli ki kaş yapayım derken, göz çıkarmasınlar.

Bu öfkeli oruçlulara naçizane bir tavsiye; “ O kontrol edemediğiniz öfke açlıktan dolayı değil. Zaten içinizde olan, bastırdığınız ve açlıktan bastırmaya güç bulamadığınız için açığa çıkan bir zehirdir. O sizin içinizde. Ramazan ayının destekleyen enerjileriyle siz isterseniz bu sorununuzun üstesinden gelebilirsiniz.”

Sağlık sorunları yüzünden oruç tutamayan ve bundan rahatsızlık duyanları bir nebze rahatlatacak, sağlıklarını kollayarak ramazan ayının maneviyatını yaşamalarını sağlayacak, oruç tutamadığım zamanlarda benim de uyguladığım birkaç şeyi sizinle paylaşmak isterim:

  • Sabah az ve basit bir kahvaltı yapabilirsiniz. Örneğin sadece peynir, ekmek gibi. Öğlen yine basit, besleyici ve az bir öğün yiyebilirsiniz. Akşam kendinizi rahat bırakıp herkesle birlikte iftar sofrasında istediğinizi yiyebilirsiniz. Böylece hem nefsinizi terbiye edersiniz hem de sağlığınızı riske atmamış olursunuz.
  • Gün içerisinde canınız özel bir şeyler isterse akşamı bekleyebilirsiniz.
  • Oruç tutan insanların ve ya oruç tutmayan insanların yanında açıktan bir şey yememeye özen gösterebilirsiniz. Oruç tutamadığınızı saklamadan tabi.
  •  Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek şekilde yardımda bulunabilirsiniz.
  • Oruç tutan insanları sıkça iftara davet edebilirsiniz.
  • Oruç tutan yakınlarımıza iftar davetlerinde yardım edebilirsiniz.
  • Oruç tutamıyorsunuz diye ramazanın bereketini ve huzurunu hak etmediğinizi düşünmeyin. O huzuru hak ediyorsunuz ve alabilirsiniz.
  • Allah’la samimiyetin artması muhabbetledir. Ve bu muhabbetin frekansı en çok Ramazan ayında netleşir. Onunla kendi yolunuzca muhabbetinizi arttırabilirsiniz. Bu muhabbet kişiye özeldir. Özgündür.

Not: Paylaştığım maddeler oruç ibadetinin yerine geçer demişim gibi algılanmasın. Zaten oruç tutamayanların yapabilecekleri ile ilgili hükümler kuranda açık ve nettir. Ekstra olarak bunları yapmak beni oruç tutamadığım zaman rahatlatıyor. Kendimi daha iyi hissediyorum. Sizlere de yardımı olabilir diye paylaştım.


Herkese hayırlı, bereketli, deriiin, farkındalık çığırları açtıran bir ramazan ayı  ve sonrasında insani bağlarımızı kuvvetlendirdiğimiz, küslerin barıştığı şölen tadında bir bayram dilerim. Ramazanınız huzur, bayramınız bayram olsun…


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...