Sokaklar değil midir her şeyi başlatıp bitiren?
David, uyanır uyanmaz bir sigara içtikten sonra saatin kaç olduğunu anlayabilmişti. Haftanın ilk günleri hep böyle göz açılmaz gelirdi ona. Hemen toparlanıp kalktı, üzerini giydi ve işe yetişmek için evden çıkıp apartman merdivenlerini hızla indi. Sokak kapısını açar açmaz bitmeyeceğini düşündüğü baharın, katiliyle karşılaştı. Daha dün güneşin tatlı tatlı kavurduğu cadde karlara gömülüp sessizleşmişti. Yüzüne vuran soğuk uykusunu kaçırmış, uğradığı hayal kırıklığına şaşırıyordu. Yılın ilk karını ayaklarının altında eze eze yola koyuldu. Düş şehrinin kışı da bir başka güzel olurdu ya, David oldum olası sevmemişti kış aylarını. Sanki bütün şehir uykudaydı ve sadece oydu bir yerlere yetişmek zorunda olan. Kalbindeki can yakıcı huzursuzlukla, yürüyerek neredeyse yolu yarılamıştı.
8914 Çile Sokağından geçtiği sırada küçük bir kalabalığın bir kadının etrafında toplandığını gördü. Meraklı bakışlarla onlara yaklaşırken sadece kadının çıldırmış görüntüsüne odaklanmıştı ve kadının görüntüsü gittikçe korkunçlaşıyordu. Artık her şeyi hatta kadının kendi kendine mırıldandığı şeyleri bile duyabiliyordu. Bu Lisa, evet evet Lisa bu. David’ in çalıştığı yere iki blok ötede bir kitapçı dükkânında çalışıyor. David, kitap okuma alışkanlığı olmamasına rağmen yemek aralarında hep o kitapçıya gider, bahaneyle Lisa’ yı görürdü. Etraftaki sesler zihnini dağıtınca Lisa’ nın kendisine baktığını fark etti. Genç kadın çaresizce bağırıyordu, “Güvenimi kaybettim! 8914 Çile Sokağı işte burada dün gece. Aman tanrım, 8914 Çile Sokağı” deyip duruyor çıldırmış gözlerle etrafına bakarak adeta kaybettiği güveni arıyordu. David kalbinde adını koyamadığı bir acı hissediyordu ve ne yapacağını bilememek onun canını sıkıyordu. Onu daha sakin bir zamanda, mesela öğle yemeğinde kitapçıda görüp, konuşurum diye düşündü ve oradan sessizce ayrılıp yoluna devam etti. İş yerine varıp, John’ a selam verdikten sonra, kasaya geçti ve somurtarak gelen müşterilerle ilgilendi. David, bir müzik mağazasında kasiyerlik yapıyordu. Günün yarısına kadar Lisa’yı ve kaybettiği şeyi düşünüp durdu. İlişkileri henüz yeniydi, ama Düş şehrin de hızlı yaşanırdı aşk denilen şey, onlar da bu şehrin büyüsüne kapılarak birbirlerine âşık olmamışlar mıydı? İşte olan şey buydu.
Bir önceki akşam, David ve Lisa, akşam yemeğini birlikte yemişlerdi. Yemek boyunca, birbirlerine romantik hitaplarda bulunmuş, işveli ve masum dokunuşlarla, birbirlerinin ruhlarını okşamışlardı. Masum ve mahrem bir gecenin sonunda sarmaş dolaş yürümeye başlamışlardı. Düş şehrinin tılsımlı sokaklarında, aşkın da etkisiyle adeta iki sarhoş gibi yürüyor ve geleceğe dair hayaller kuruyorlardı. 8914 numaralı sokağa geldiklerinde David bir şeyler anımsarcasına birden duruldu, yüzündeki neşe kayboldu. Ürkek ve endişeli bir tavır takınarak, üzgün bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Kelimelerini özenle seçiyordu. Birkaç gün önce yine kumar oynamış ve birlikte biriktirdikleri parayı kaybetmişti. Lisa, tutkulu bir kumarbaz olan David’ i bu kötü alışkanlıktan vazgeçmeye razı etmiş ve bunun için ondan söz almıştı. Ancak o, iradesine söz geçiremedi ve Lisa’ yı hayal kırıklığına uğrattı. İkisi de Düş şehrinin zor yaşam şartlarında tek başına ayakta kalmaya çalışan gençlerdi. Belki de birbirlerine rastlamaları onların en büyük şanslarıydı. Onlar da bunun farkındaydılar ve bu yüzden birbirlerine sımsıkı bağlanmışlardı. Yortu günü kiliseye birlikte gittiklerinde David, o an elini tutan kadının eşi olması gerektiğine karar vermişti ve birkaç gün sonra, Ümit Nehri’nin kenarındaki bir balıkçı barakasında otururlarken Lisa’ ya evlenme teklif etti. Anne ve babasız büyüyen Lisa, oracıkta gözyaşlarına boğulup David’ in evlilik teklifini kabul etmişti. Sonunda bir ailesi olacağı için büyük bir sevinç duyuyordu. O gün, ikisi içinde rüya gibi bir gündü ve o günden sonra, arzularını gerçekleştirmek için para biriktirmeye başlamışlardı. Oysa önceki akşam… Lisa duyduklarından sonra, sanki bütün dünya şiddetli bir depremde yerle bir olmuş ve yapacak hiçbir şeyi kalmamış gibi olduğu yerde kalakaldı. Bir şey söylemiyor, sanki düşüncelerin hırçın dalgaları arasından kurtulmak için mücadele ediyor gibiydi. David endişeyle omzuna dokunduğunda, Lisa kendine geldi ve öfkeyle bir şeyler söyleyecekken, bir anda arkasını dönerek oradan uzaklaştı…
David, bütün bu olanları düşünürken, nihayet yemek saati geldiğinde koşarak kitapçıya gitti. Lisa çıkmaya hazırlanıyordu, ona yaklaşıp selam verdikten sonra, öğle yemeğini birlikte yemeyi teklif etti. Lisa, aşkın yakıcı buyruklarına direnemedi ve David’ in davetini kabul etti. Yemek için Fedakârlık caddesini geçip, Mutluluk Sokağına gitmeye karar vermişlerdi. Lisa, hüzün ve sorguyla geçen gecenin ardından, olanca dalgınlığıyla konuşuyor, David ona ve hayallere sarılmış onunla birlikte yürüyordu. Sakin yürüyüş anlarında, aralarındaki buzlar gittikçe erirken, Lisa’ nın korkunç çığlığı David’ in hayallerini yarım bıraktı. “8914 Çile Sokağı kahretsin, güvenim…” Önceki gece ayrıldıkları ve sabah Lisa’ yı gördüğü sokağın başına gelmişlerdi. Lisa, yine çıldırmış, sözlerini tekrarlıyordu: 8914 Çile Sokağı, güvenim…
Unutmuşlardı Fedakârlık Caddesi ile Mutluluk Sokağını bağlayan 8914 numaralı Çile Sokağını. David ne kadar ısrar ettiyse de, Lisa ben o sokakta güvenimi kaybettim dedi. Ve ayrılıp başka yollardan gitmek zorunda kaldılar Mutluluk Sokağına. O günden sonra bir daha asla birlikte yürümediler çünkü mutluluğa giden yolda Lisa güvenini kaybetmişti…