Siyamatik titreşimlerin nasıl etkileşime girerek deneyimlediğimiz dünyayı yaratabileceğini gösterir. Tüm doğal süreçlerin ardındaki saklı prensibi ortaya çıkarır. Ses hayatımızın her alanına nüfus eden görünmez bir güçtür. Ama sesi görebilmek bize yeni bir pencere açabilir.
Siyamatik Nedir?
Siyamatik seslerin görsel dengini inceleyen bir bilim alanı; daha genel adıyla model fenomeni. Konu rezonans gözlemleriyle başlıyor. Alman fizikçi ve müzisyen Ernest Chladni 1680 yılında şöyle bir deney yapıyor: Metal bir plakanın üzerini kumla kaplayıp bir yayla titreştiriyor. Bu şekilde Chladni desenleri ortaya çıkıyor. Frekans arttıkça şekillerin karmaşıklığı da artıyor. Benzer bir rezonans deneyini buradan izleyebilirsiniz.
Daha sonra bu alan İsviçreli fizisyen ve doğa bilimcisi Hans Jenny tarafından inceleniyor. 1967’de ‘Siyamatik’ terimini bulan ve bilimsel bir metodolojiye sahip bu alanın kurucusu sayılan Jenny’dir. Etimolojik olarak ‘dalgamatik’ olarak da çevirilebilecek bu alan, kum, su, nişasta gibi çeşitli ortamlarda sesleri görüntülüyor.
Plakada parçalar halinde alanlar titreşirken bir kısım titreşmemekte. Titreşmeyen alanlar kumun biriktiği alanlar. Kum bu şekilde davranırken su tam tersi davranıyor ve titreşen alanlara toplanıyor. Her maddenin kendine has bir davranış biçimi var. Maddeler frekansla yerçekimine karşı koyuyor. Örneğin su yükseliyor, maddenin bulunduğu yüzey eğildiğinde üzerindeki madde dökülmüyor.
Çeşitli Alanlarda Siyamatik
Siyamatiğin günümüzde kullanıldığı alanlar arasında bilimden sanata farklı konular yer alıyor. Örneğin Lauterwasser, güncel bir Alman fotoğrafçı ve aynı zamanda siyamatik araştırmacısı. Kymatik adlı kitabında, Siyamatiğin en ilgi çekici yönlerinden birine dikkat çekiyor: Oluşan desenlerin doğadan bazı görünümleri anımsatması. Örneğin Leoparın üzerindeki beneklerin dağılışı, bitkilerde ve çiçeklerde bulunan geometrik desenler, deniz anası formları, kaplumbağanın kabuğunda bulunan desenler…
Başka bir alan sağlık. Jenny, vücudumuzun büyük bir oranı sudan oluştuğundan, sesle hücrelerimizin strüktürünün yeniden düzenlenebileceğini ileri sürdü. Bugün Siyamatik, bir terapi metodu olarak bedene şifa vermek için uygulanıyor.
Daha modern bir uygulamaysa oşinamatikler (okyanusölçer). Yunusların su içinde yaydığı frekanslar ölçülerek yunus balığı dili sözlüğü oluşturuldu. Bu çalışmanın ileri safhalarında yunusların birbiriyle kurduğu iletişimi daha derinlemesine anlamak umuluyor.
Siyamatik ve Yaratılış
Siyamatik titreşimlerin nasıl etkileşime girerek deneyimlediğimiz dünyayı yaratabileceğini gösterir. Tüm doğal süreçlerin ardındaki saklı prensibi ortaya çıkarır. Ses hayatımızın her alanına nüfus eden görünmez bir güçtür. Ama sesi görebilmek bize yeni bir pencere açabilir. Siyamatik alanında ki araştırmalar varoluşa dair iki fikri akla getiriyor.
Birincisi, Uzakdoğu inanışlarındaki kutsal hece OM. Om, tüm yaratılıştan önce varolduğu düşünülen, ve tüm evrenin ondan meydana geldiğine inanılan bir ses.
Ruhani bir çerçeveden bakıldığında Hans Jenny’nin yaptığı en ilgi çeken keşiflerden biri, insanın sesini plaka üzerinde görüntüleyebilmesiydi. İnsan OM frekansını seslendirirken ortaya çıkan desen, OM sesini sembolize eden Sri Yantra adlı mandalayı, yani simetriyi oluşturuyordu. Sesin maddeye şekil vermesiyle ilgili dikkat çekilebilecek noktalardan biri de, günümüzde yaygın bir inanış olarak İbranice, Sanskritçe, Mısır ve Tibet dillerinin, gerçekliğe şekil verme gücü olan kutsal diller olarak kabul edilmesi. Ayrıca bu dillerde kutsal heceleri, yazıları seslendirirken hücrelerimizin bütünle daha bağdaşık şekilde titreştiği, ve enerjimizin evrenle uyum içinde olduğuna dair bir inanç.
Siyamatik alanının akla getirdiği diğer bir fikir ise fizikteki Sicim Teorisi. Bu teori fiziğin parçacık teorisi alanında sürmekte olan bir araştırma çerçevesi olmakla birlikte Herşeyin Teorisi olmaya aday kuramlardan biri. Yani bilinen temel kuvvetlerle maddeyi açıklamak için matematiksel olarak bütün bir sistem oluşturmaya çalışıyor. Şu anda bilinen kadarıyla maddeyi atomlar, ve atomu da 3 bileşen oluşturuyor. Bu üç bileşenden ikisini ise ‘kuark’ isimli daha küçük parçalar meydana getiriyor. Sicim teorisi ise, eğer bu küçük parçacıkları inceleyebiliyor olsaydık, onların küçük noktacıklar olmadığını göreceğimizi söylüyor. Bunun yerine bulacağımızın sonsuz incelikte bir lastik halka gibi tek boyutlu döngüler, titreşmekte olan bir lif olacağını öne sürüyor. Yani Einstein’ın da hayatının son dönemlerinde üzerinde çalıştığı bu teoriye göre evrendeki her şeyin en ufak yapıtaşı, titreşmekte olan bu lifler.
Siyamatik araştırma alanı maddesel olmayan enerjinin maddeye nasıl etki edebildiğini gözler önüne seriyor ve evrenin dokusunun ses, yani titreşim olduğu fikrini daha anlaşılabilir bir hale getiriyor. Kesin cevaplar vermesede akılda uyandırdığı sorular ve çeşitli bilgiler arasında çağrıştırdığı bağlantılar yüzünden oldukça heyecan verici bir dal.