Sabaha karşı televizyonu açarsınız. Siyah beyaz eski bir Türk filmi oynuyordur, hiç izlemediğiniz. Bir adam vardır başrolde şık giyimli, saçları taranmış, nev – i şahsına münhasır ince bıyıklı.
Hani eskilerin salon erkeği diye tabir ettiği. İşte bu adam, Türk sinemasına yıldızlık kavramını getirir. Sinemaya girdiği 1951 yılından son filmini çevirdiği 1977 yılına kadar hep başrol oynar. Henüz 50 yaşındayken ölmüş olsa da, ardında 130’un üzerinde film bırakır. Ki bu filmlerin arasında Kanun Namına’dan Acı Hayat’a, Otobüs Yolcuları’ndan Cingöz Recai’ye kadar Türk sinema tarihinin köşe taşlarını oluşturmuş filmler vardır. Ölümünün üzerinden tam 35 yıl geçse de, o hala Taçsız Kral diye anılır; Ayhan Işık.

Selanik’ten göç etmiş Işıyan ailesinin 5 Mayıs 1929’da İzmir’de dünyaya gelen oğulları Ayhan eğitim hayatına İzmir’de başlar. Babasını erken kaybeder. Ağabeyi İstanbul’da üniversite kazanınca eğitimine İstanbul’da devam eder. Rıfat Ilgaz, edebiyat hocasıdır. Sinema kariyerinde defalarca birlikte çalışacağı Safa Önal ise okul arkadaşıdır. Resme oldukça kabiliyeti olduğundan Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan dersler alacağı Güzel Sanatlar Akademisi’ne gider. Çizgi romanları ve karikatürleri çeşitli dergilerde yayınlanır.
Tarihler 29 Eylül 1951’i gösterdiğinde Ayhan Işıyan için yepyeni bir hayat başlar. Yıldız Dergisi, düzenlediği yarışmayı Ayhan Işıyan ve Belgin Doruk’un kazandığını, Işıyan’ın Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan ile başka bir filmde başrol oynayacağını ilan eder. Dönemin önemli oyuncularından Orhon Murat Arıburnu’yla başrolleri üstlendiği ilk filmi Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan’da kendi soyadını kullanmak yerine Işık soyadını tercih eder. Ömer Lütfi Akad’ın yönetmenliğini üstlendiği ikinci filmi Kanun Namına, Türk sinemasında bir çağı kapatıp başka bir çağı başlatır. Sinemacılar Dönemi’nin ilk filmi olarak kabul edilen 1952 yapımı Kanun Namına, Ayhan Işık’ı henüz 2. filminde bir yıldıza dönüştürür. Aynı yıl çevirdiği yine Ömer Lütfi Akad imzalı İngiliz Kemal Lawrence’a Karşı, Ayhan Işık’ı zirveye çıkarır. 1953’te tam 4 filmde başrol oynar. Aynı sene içersinde Güzel Sanatlar Akademisi, Resim bölümü, yüksek kısmından mezun olur. 1958 yılına kadar her yıl en az bir film çevirerek 8 filmde daha rol alır.

Ayhan Işık, 1962 – 1967 arasında hem kariyerinin en verimli dönemini geçirir, hem de sektör şartlarını düzeltmek için söylevlerde bulunur. Hollywood şartlarını da incelediğinden sigorta, sendika ve sinema kanunu gibi kavramların Türkiye’ye yerleşmesi gerektiğini anlatır. Yapımcıların işsiz bırakıp intihara sürüklediği aktör Suphi Kaner’in ölümü, Ayhan Işık’ı daha katı hareket etmeye iter. İşi sadece sözde bırakmayan oyuncu, bir filmde rol almak için Pazar günleri çalışmama, fazla mesai için fazla para, güvenlik, kaliteli set ortamı, istediği galaya katılmama gibi kuralları şart koşar. Ayhan Işık’ın bir de tuhaf isteği vardır; filmin sonunda ölmemek. Çünkü ona göre eğer bir oyuncu filmin sonunda ölürse seyirci bir sonraki filmde kendisini gerçekçi bulmayacaktır.

1968 yılında tek bir filmde rol alan Işık, 1969’da ise çoğu renkli 9 filmde rol alır. Safa Önal imzalı Cingöz Recai, oyunculuk performansı bakımından en başarılı filmlerden biri olur. 1970’de 10, 1971’de 6, 1972’de 9 filmde rol alır. Bu filmler, genellikle vasatı aşmayan macera ve dram türünde yapımlar olur. Oyuncu, Frank Agrama imzalı İtalyan ortak yapımı L’Amico Del Padrino / Babanın Arkadaşı ile ilk kez bir yabancı yapımda rol almış olur. İtalyan yönetmen Sergio Garrone imzalı 1973 yapımı La Mano Che Nutre La Morte / Ölümün Nefesi ve 1974 yapımı Le Amanti Del Mostro isimli filmlerde dönemin ünlü Alman oyuncusu Klaus Kinski’yle birlikte rol alır.

Ayhan Işık kariyeri boyunca kendisine rakip gösterilen hemen hemen her aktörle birlikte film çevirip bu filmlerde başrol oynayarak aslında rakipsiz olduğunu gösterdi. Ayhan Işık’ın kendisine rakip gösterilen ama birlikte rol almadığı Yılmaz Güney’le de “Kurşun Öldürmez” isimli bir film çektiği fakat filmin yönetmeni Asım Mutki’nin ölümüyle yarıda kaldığı bilgisi yakın zamanda ortaya çıktı.
Ayhan Işık 13 Haziran 1979’da güneş çarpması nedeniyle beyin kanaması geçirir. 3 gün komada kaldıktan sonra 16 Haziran 1979’da henüz 50 yaşındayken hayata gözlerini yumar. Bu beklenmedik ölüm özellikle yakın dostu Sadri Alışık’ı derinden etkiler. Sadri Alışık’ın Ayhan Işık’ın mezarını adres göstererek yazdığı mektuplar, ne denli büyük bir dost olduklarını kanıtlar niteliktedir. 35. ölüm yıl dönümünde andığımız Ayhan Işık, sadece ailesi ve yakın dostları için değil Türk sineması ve seyircisi için de yeri doldurulamayacak bir isim.


