‘Hadi artık yeter, bu seyahati kaynattın arada yazsana aylardır bekliyorum.’ mesajı ‘O’ an’ın geldiğinin ulvi işaretiydi. Bu yolculuk özümsendi ve ‘O’ yerler, ‘O’ tatlar çok özlendi, vakit tamamdır yazabilirim.
Mexico City: Frida Kahlo’nun Mavi Evi
Dün telefonuma gelen mesajla, flash back şeklinde sahnelerle gerçekleşen, ani serotonin salgılanmasına maruz kalıp hemen Meksika – Guatemala – Belize yolculuk notlarını yazmaya başladım. Bu yolculuk öyle kolay yazılacak bir yolculuk değildi. Üstünden zaman geçmesi, anıların beyinde yerleşik hayata gecerek özümsenmesi ve tabiî ki Nilay’ın beni dürtmesi gerekiyordu. Her şey tam olarak düşündüğüm gibi oldu.
[quote]
‘Hadi artık yeter, bu seyahati kaynattın arada yazsana aylardır bekliyorum.’ mesajı ‘O’ an’ın geldiğinin ulvi işaretiydi.
Bu yolculuk özümsendi ve ‘O’ yerler, ‘O’ tatlar çok özlendi, vakit tamamdır, yazabilirim.
[/quote]
Bir kahve molası esnasında canım yol arkadasım Nilay ile karar verdiğimiz yolculuğumuzun üstünden bir buçuk ay geçmeden gerçekleşeceği ilk bakışta aslında bana pek inandırıcı gelmemişti. Rotanın tamamını Nilay oluşturacaktı ve benim önümdeki önemli sınavlara hazırlanmam gerekiyordu. Meksika ve civarı ile ilgili aklımda olan birkaç yer dışında Zapata, Tacos, Viva la Vida ve bildiğim şey kaktüslerdi. Kaktüs deyip geçmeyin, şifadır kendisi. İşte bildiklerimizin ötesine geçme sürecimiz ancak Mexico City’e indiğimizde başladı. Çünkü bana göre; hiçbir bilgi tecrübeyle buluşmadığında gerçek değildir.
Sıcaktan bunalmış, hafif kilolu, esmer tenli, gümrük memurları, etrafta ve bagaj bantlarında gezen K9 köpekler, çantaların üşengeç ama aynı anda bir o kadar içinde kesin uyuşturucu varmış edasıyla aranması, adının Sombrero olduğunu öğrendiğimiz, gölge eden anlamındaki büyük şapkalar ve içerideki ağır baharat kokusu. Burası gerçekten Meksika!!
‘Ya bu şu benim çanta değil mi?’, ‘Köpek napıyo ya onun üstünde?’, ‘Abi ya içine birisi esrar koyduysa???’ tribi, kalp çarpıntısı ve ufak çaplı panik atak…
Gece vakti gözlerimi Meksika’da açmış ve kendimi bir şehir otobüsünde İspanyolca’nın huzurlu nidasıyla konuşan sıcak kanlı insanlar arasında buluvermiştim. Nilay hemen yanında oturan tipik Meksikalı amcayla sohbete başlamış ve otelin adresini ögrenmeye calışıyor, onları izliyorum ve ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Adaptasyon yeteneği bu kadar gelişmiş bir arkadaşa sahip olmak müthiş bir duygu. Gece vakti sokakların pek tekin olmadığını anlatan senaryo yine hakim, zaten Almanya hariç nereye gidersek gidelim büyüklerin bu nasihat içerikli korumacı tavrı hiç değişmiyor ve aslında bu duyguyu hissetmek bazen güzel de oluyor. Dünya evimiz etrafımızdakilerin hepsi de akrabamız. Dna’larımda kodlu duran bu bilgiyi her seyahatimde gün yüzüne çıkarıp tekrar hatırlamak ne kadar muazzam bir duygudur benim için tarif edemem.
Bir durağa geliyoruz, Meksikalı amca bizimle birlikte iniyor. Orada bir taksi durduruyor. Taksiciyle İspanyolca hızlı hızlı konuşuyor ve sadece 2 dolar gibi bir para vermemiz gerektiğini, fazla vermememiz gerektiğini tembihliyor bize. Sımsıcak halleriyle Mehiko’ya hoş geldiniz diyor ve bizi uğurluyor, bir de arkamızdan su dökse Meksika’daki amcamızı ziyaret etmiş sayacaktık kendimizi gerçekten. Taksiden el sallamalar devam ediyor, şaşırıyoruz, iyi duygular içindeyiz ve 5 dakika sonra oteldeyiz. Booking’ten varılacak yerdeki ilk gün için rezervasyon her zaman yaptıgımız bir alışkanlığımız. Diğer günleri sadece yaşanacaklar belirler.
Nilay da ben de şehir havası solumaktan pek keyif almıyoruz, bu şehir bilinen 3000 yıl öncesi bir geçmiş ve bulunan 13 bin yıllık kafataslarına sahip olsa da, içinde Aztek gibi bir uygarlığın adı geçse de şehir olmuş bir kere. Bisiklet kiralamak için verdiğimiz müthiş mücadele ne yazık ki halkın kullandığı kartlardan kiralamamız gerektiği ve bu yerin hangi politik binada yer aldığını bilmediğimiz için başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bütün seyahatimiz boyunca en cok parayı verdiğimiz tek yer Mexico City’deki bizi Frida Kahlo’nun müze olan evine götüren taksici amca oluyor. Bugün o İngilizce bilmeyen taksici amcayla pazarlık ve anlaşma için gerçekleştirdiğimiz diyaloğumuzu video’ya çekmediğimiz için çok üzgünüm. Unutulur bir sahne degildi. Sinir krizinin gülmeye dönüşmesi, tam anlaştık, evet bu kez oldu derken yazıyı ilk kez bulup kullanmaya çalışan canlılar gibi yapılan karalamalar, çizimler, yoldan insan çevirmeler ve tercümeler, sözlükten bakılan cümleler, yok arkadaş amca Meksika’nın en zor anlayan adamı çıktı. Tamam İspanyolca hepimizin çok sevdiği dünyanın büyük oranının konuştuğu dil olabilir ama vücut dili de var be amcam, biz kabilelerle anlaştık bu dilde. Anlatmak istediğimiz tek şey gidiş dönüş fiyat 30 dolar olur mu sorusuydu. Bizi 1 saat bekleyecek o kadar. Una hora‘nın neresi yetmiyordu anlatmaya talebimizi. Amma velakin amcanın niyeti dönüşte ortaya çıktı. 50 dolar vererek neticelenen bu macera tüm seyahat boyunca konaklama dahil olmak üzere bir yer için verdiğimiz en yüksek bedeldi. Frida ve Diego için değer miydi derseniz değerdi. Diego’ya değil belki ama Frida’ya değerdi. Hatta kişi başı 50 versek yine değerdi.
Frida’nın mavi evine geldiğimizde buruk bir hisle birlikte Nilay’ın içsel yolculuğuna çıkışı başladı. Bu evi ilk kez görmüyordu daha önce rüyalarında birkaç kez bulundugu bu evi ilk kez dünya gözüyle canlı kanlı görecekti ve Frida’nın hikayesinin bize olan mesajı bu evde iletilecekti. Çok ateşli bir kadının fiziksel engelleri ile mücadelesini tek dile getirebildiği aracı olan sanatı… Son tablosu, boyaları ortada, şovalesi salonda, önünde tekerlekli sandalyesi, yatağının baş ucundaki, vodoo büyülerini anımsatan ilginç heykelcikleri, geniş avlusunda yaptığı eserleri ve Diego… Diego’nun Frida ile fotoğrafları, mektupları ve protez bacaklar, ayakkabılar, parfümler herşey sanki Frida hala oradaymış gibi capcanlıydı. Hatta Frida’nın köpeği bile.
Frida birçok kadının anlatamadıklarını anlatmış, yaşaması bile mucizeyken yürümeyi başarmış, sadakatsizliğin resimlerini çizmiş, yataktan çıkmaması öğütlendiğinde çareyi yatağı sergi salonuna taşımakta bulan, Kahloism akımının öncüsü olmuş, ateşli bir komünisttir.
Merak edenler için www.museofridakahlo.org.mx adresi sadece fikir sahibi olmak için yeterlidir. Ancak Frida’nın hayatını okuyup, filmini izleyen ve Frida’yı içselleştiren kişiler için pek bir anlam ifade etmeyecektir.
Bu evde halen var olan bu büyük ateşin gücü hüküm sürer bence, evden çıktıgımızda bu ateşin bizide sarmış oldugu, içimizde beliren şükürler olsun ki hala ayaktayız ifadesi ve Nilay’ın derin bir iç çekerek söylediği ‘Gündüzlerimin ve gecelerimin celladı, Frida Kahlo’ cümlesiyle iliklerimizde hissetmiştik. Var olmanın gücü ve her şeye rağmen yaşamı anlamlandırma isteğimiz hiç tükenmesin. O gün Nilay için ilginç bir gündü, buna eminim. Hisleri hakkında konuşmasada O’nun her halinden derinlerde bir yerde bir şey olduğu kesindi. Bazen konuşmak işe yarar bir şey olmaktan cıkıyor. Anlamını yitiriyor. Benim konuşmam yersizdi çünkü o içinde kendiyle bir sohbete çoktan başlamıştı bu evle ilgili.
Haydi adamım Yucatan bizi bekler, hala yürüyebiliyorken gidip bir de Mayaların ruhuna dokunalım…
Mexico City’nin tarihi meydanı ve bugünün büyük grevlerinin toplanma noktası olan Zocala Meydanı’nda yine bir hareket var. Ancak bu kez haberlerden izlemiyoruz. Bu hareket yine bir grev mi başka bir şey mi ancak yaklaşarak anlayabiliriz. Bolca asker uzun kuyruklar, örülmüş setler ancak bu bir grev degil. Meksika ordusunun yaptığı kutlama. Tebrik ediyoruz kendilerini ve pek asker görme hevesimiz olmadığı için yaklaşık 5 saat sonra kalkacak Merida uçağımıza binmeden şehir merkezinin merkezine iniyoruz ve Meksika’nın en çok konuşmaya değer mamülü Tacos’lardan çeşit çeşit patlayana kadar yiyoruz. Kesinlikle Meksika mutfağı benim damak zevkimin tarifidir. Fajita, tortilla, enchilada yeme de yanında yat tadında büyük lezzetlerdir.
Aztek mitolojisinin etkisiyle şekillenen, garip inanışların olduğu Meksika’da kemik müzeleri, mumya müzeleri, bebek mezarları gibi yerler bulduk. Bir vodoo olayı bir oyuncak bebek takıntısı sezdik bazen ürperdik. Uzaylı hikayeleriyle nam salan Meksika’da en çok istediğim şey bir olağan üstü hal durumuydu. Bu şehrin sıkıcılığını ancak böyle bir hikaye giderebilirdi olmadı ama bunun yerine yolculuğun ilerleyen kısımlarında bir volkanın aktifleşmesine şahit olduk. Belki bu da bizi duyan uzaylıların bize yaptığı bir jesttir.
Birkaç katedral, şehir havasını soluma, sokaklarda sohbetler derken gerçek Meksika’ya uçuş için büyük bir heyecan duyuyor ve tekrar yola cıkıyoruz. İstikamet Yucatan yarım adası ve batıdaki ilk şehir Maya dilinde beş tepe anlamına gelen T’Ho – Merida bir sonraki yazımda…