Kitabın Esrarı: Elçi ve İlah

Aslında, bütün kitapların toplandığı ya da tersine bütün kitapların kendisinden koparak dağıldığı bir kitap vardır, insanlık…

Kitabın Esrarı: Elçi ve İlah

Aynı Nil’den beslenen kollar gibi, o cevapların da beslendiği bir gerçeklik yok mu? Her kitabın içinde, gerçeğe davet eden bir peygamber ve özünde ilah yok mudur?

İnsanlık, yaşamı idrak etmenin de mihenk taşıdır. Adeta birbirinin yıkıntısı üzerine inşa edilen medeniyetler misali,  en son katı ‘gerçek’ olan bir düşünce asansörünün yönlendirici kumanda panelidir. Ruh göçü (Reenkarnasyon) inancına göre: Öldükten sonra yeniden, başka bir bedende doğma fikri, esasen hayatın öznesi olan insan için değil de töz olan insanlık için varlığı su götürmez bir durumdur.


Buna göre: İnsan yaşamdan istifade ettiği ölçüde izlenim sahibidir ve yetenekleri boyutunda bu izlenimleri aktarır. İnsan, çeşitli sanat eserleri üreten veya toplumsal yapının ihtiyaçları dahilinde ömrünün sonuna dek hem öncekileri yüklenen hem de eklediğiyle devredendir. Diğer bir deyişle, yüksekliğin her birimi -santimden, metreye kadar- uçurumdan düşen çakıl tanesine ağırlık vererek, güç kazandırır.

Bu açıdan baktığımızda insanlar, yaşayıp ölen hücreler gibi, insanlığın ete, kemiğe bürünmüş tasvirinde sadece anatominin parçalarıdır. Her biri değişken ruh hallerine atıfla, farklı özelliklere sahiptir ve varlık nedenleri ortadan kalktığında onlar da yok olurlar. Bilmeye, öğrenmeye aç her insanın uğrak yeri solgun kitap yapraklarıdır. Ancak Cemil Meriç‘in de söylediği gibi: “Kitaplar yalnız dostlarına açılıyorlar. Yoksa konuştuklarını dinlemeye değmez.” Kitapların dostları kimlerdir, hangi kitaplar dost olmaya değerdir?

Mevlana’nın namaz tasviri

Mevlana’nın namaz için bir tasviri vardır. Tasvirinde namazın Batıni, yani manevi ahengini keşfetmeden namaz kılanları, yerden tane toplayan bir tavuğa benzetir. Ve o insanlar da aynı tavuk gibi tek düze hareketlerden ötesine geçmez, sadece başlarını yere koyar ve kaldırırlar. Meriç’ in hayat kadınına benzettiği kitaplar gibi, sadece hoyrat ellerde mıncıklandığıyla kalan kitaplar vardır. Öyleyse kitapların da bir dili olmalı, bu dil nasıl öğrenilir?


Sun TZU “Savaş Sanatı” isimli kitabında, yaşamak için öldürme taktiklerini geleceğe aktarırken; Hasan Sabbah, kendi yaşamı için müritlerine ölmeyi öğretmedi mi? Bütün tarih bencilliğe taç takıp kral ilan ederek bir toplumu kucaklarken, diğer toplumları bencilliğin kanlı kılıcında susturan ırklarla dolu.

Henüz bir önceki sayfanın güçsüz rüzgarı parmaklarında yaşarken, iki kelime önce zihnindeki giyotinle mantık ve kalbi birbirinden ayırarak katleden insan cani değil midir? Yani cümleyi okuyup anlamı kavrayamayan kişi, manen cani olmaz mı? Bu şekilde iki tip birbirinden ayrılır, birinci tip kitabın dilini bilen ve onun verdiklerini alıp, istifade edendir. İkinci tip ise yukarıda örneklendirdiğimiz anlayışın mensubudur.

En nihayetinde her iki tip de inançlara göre ateş ve suyun, dolayısıyla kainatın, toprağın bir parçası olmadılar mı? Ya da zaten öyleydiler de kurak toprak gibi çatlayan topuklardan ve bedenden ibret mi almadılar? Bunlar ve bunlar gibi binlerce sorunun gebe kaldığı cevaplar vardır.

Aynı Nil’den beslenen kollar gibi, o cevapların da beslendiği bir gerçeklik yok mu? Her kitabın içinde, gerçeğe davet eden bir peygamber ve özünde ilah yok mudur?

Öyleyse dostlarım, Ellerinizi terleten ve zihinlerinizi sarsan her kitapta, insanlığı okuyun! Biliniz ki insanlık yaşam kitabının kalabalık paragrafları arasında yaşayan, kelimelere, cümlelere ve satırlara kendi ruhundan üfleyen biricik sözcüktür.


Bütün tarih, bütün kitaplar ve bütün dünya, insanlığın yani özün yansımalarıdır. Açıkçası yazılan en kusursuz kitap insanlıktır ve her insan kendi varlığının satırlarında bu kusursuzluğu arayıp, sorgulamalı. Bugünü bugün yapan şüphecilik ve sorgulama dürtüsü her insanın kendisinde tekrar tekrar keşfettiği ateş gibi, cehaletin ayazıyla buz tutmuş gerçekleri ısıtacak ve asırların karanlığıyla sarhoş olan düşünceleri ayıltıp aydınlığa çıkaracaktır.

Ağrı’daki çocuklara armağanınız yalnızca kitap olsun


Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.