İnsan dünyaya geldiği andan bu yana ona eşlik eden en soyut şeydir nefes…
Dokunamadığımız, göremediğimiz kimi zaman algılamakta güçlük çektiğimiz fakat buna rağmen beynimizde şekillenen durum ve olaylar, Sümer’de yazının hayata geçmesinden evvel nefes ile yani konuşmayla anlam kazanıyordu. Bana kalırsa sırf bu açıdan dahi konuşmak kutsal bir mesele.
Yeni Dünya’da şiir ve onun kutsal görevi
Dağın en tepe noktasına tırmanan bir sporcunun kendini dünyadaki her şeyden daha güçlü hissetmesi ile bir şairin yazdığı şiirden sonraki ruh hali hemen hemen aynıdır. Bunun sebebi de yukarıda değindiğim sergüzeştle paraleldir.
Şair sözcükleri adam etmek hususunda diğer türlerde eser üreten yazarlardan daha inatçı olmalıdır. Şair kelimelerle oynayabilen kişi olarak şöhret yaptığı için örneğin bir romancıdan daha iyi kurgu yapmalı ve dizeleri oluştururken daha mütevazı davranmalıdır. Her şeyden evvel özenli olmalı şair.
Ölçüp tartabilmeli. Düşünmeli… Buradaki düşünmek terimsel algılanmamalı. Şairin düşünme eylemi, hayal kurmayla doğru orantılıdır. Diğer yandan şiirin dünyanın gelişimiyle paralellik gösterdiği söylenebilir. Sümer’den bu yana şiiri şiir yapan araçlar değişiklik göstermiş ve şartlar iyileşmişse de amaç ve hissiyat aynıdır; kalıcılık… Evet, iyi veya kötü yazsın fark etmez şairi yazmaya iten ana güdü kalıcı olma isteğidir.
Şiirin gelişimi konusunda akademik bilgi sunmaktansa işin felsefi yönüyle ilgilenmeyi yeğlerim. Zira felsefe bazı bilim dallarına yardımcı bilim olarak destek verir. Buna göre şiir felsefesi teriminin kelime dağarcığımıza girmemesini tuhaf karşılıyorum. Bana kalırsa felsefe sadece ana bilim dallarına değil alt bilim dallarına da müdahil olmalı. Muhtemelen bu sayede şiiri sırf lise yıllarında ilgi duyulan, gelip geçici bir hevesmiş gibi algılayan günümüz insanına şiirde ulaşılmak isteneni anlatabiliriz.
Günümüzde şiir herhangi bir altyapı ve yaşam tecrübesi gerektirmeyen vasıflı vasıfsız herkesin kolaylıkla uzmanlaşacağı bir edebi tür olarak biliniyor. Böyle düşünenler unutmamalıdır ki şiirle haşir neşir olmak, bir zamanlar soyluluk göstergesiydi.
***
Şiirsiz adam olarak tanınan Yahya Kemal’in dilinden dökülenler ne kadar önemli öyle değil mi?
Kadıköy sahiline yakın kıraathaneleri adeta mesken tutan son dönem şairlerimizin, şiiri nasıl önemsediklerini o anların tanıklarından okuyunca şiirin hor görülecek bir konu olmadığını anlıyoruz.
Adını anmaya mecbur olduğum bir Cumhuriyet şairi, demokrasinin temel taşlarını gönlünde taşıyan ve bunları yazıya döken Milli Şairimiz Mehmet Akif, kıtlık yıllarında kalbini saran nice acıyı kelimeler vasıtasıyla kâğıda dökmeye niyetlenir. Ancak bunları yazmak için ne defter vardır, ne kalem ne de mürekkep… Akif, sobada yanan çıralardan birini alır ve tahtanın kömüre bulanmış tarafını duvara değdirip şiirini yazar… Sanırım şiirin en acıklı serüvenidir bu.
Şiir ile bizlerin arasını açan, şiirin bize küsmesine neden olan hadiseleri sıralamaya kalksam kitaplar dolar. En göze çarpanı ise hafta sonları hemen her kanalda yayınlanan futbol programları. Yayın akışını gereksiz yere işgal eden, izleyenlerde IQ düşüklüğü meydana getirecek düzeyde absürt tartışmaların yaşandığı bu tarz programlar yerine kültür sanat programları yayınlansa fena mı?
Şiirle aramızı açan diğer faktör ise, radyoların gecenin bir yarısı yayına soktuğu şiir programlarıdır. Toplasan iki elin parmaklarını geçmeyen dinleyici kitlesiyle sırf yayını doldurmak adına gerçekleştirilen bu programların şiire faydası olmadığı gibi zarar vermektedir.
En çirkini ise edebiyat dergilerinin sırf abone kazanmak için sosyal medya şairi olarak tanımlanan kişilerin anlamsız dizelerine dergide yer vermesidir. Facebook’ta paylaştığı üç dört satırlık bir yazıya aldığı like ile kendini şair zanneden bu insanlar şiirin bize küsmesinin üçüncü ve sanırım en kayda değer nedenlerden biri…
Nitelikli dergiler yok değil. Lakin onlar da ya kemikleşmiş yazar kadrosu yüzünden ya da ücreti nedeniyle okunmuyor.
Sanırım dünya var oldukça şiirin başını derde sokan menfaatçi insanlar da olacaktır. Tek temennim sayılarının çoğalmaması yönünde…
Diğer dilek hakkımı da elektronik dergilerin sayısının artması için kullanıyorum. Daha da ötesi insanlar kalifiye şiirleri ve yeni yetenekleri ceplerinden beş kuruş çıkmadan takip edebilir umarım…
Teknoloji bize böyle güzel bir kolaylık sağlıyorken nedense hala sömürü peşindeyiz. Gerçekten anlamıyorum. İşin ehli birkaç edebiyatçı ön ayak olsa da bu şiir konusu tekrar kıraathanelerde konuşulan, mahallelerde söylenen, afiş ve billboardlarda yazılan tür olsa ne hoş olur.
Son olarak, cadde ve sokakları boydan boya işgal eden reklam billboardları yerine duvarları şiir ile süslü şehirler diliyorum.
Şiir ile kalalım. Dörtlüklerde buluşalım…