İnsan; genel olarak bizler, kendi coğrafyalarımızda kendi insanlarımızla ve diğerleriyle (!) barış, sadakat ve kimi zamanda kavga halinde yaşıyoruz. Gidenler, gelenler, vazgeçenler, umursamazlar ve çok umursayanlar olarak da ayrılıyoruz.
Ben vazgeçen ve umursamaz birisi olarak, ülkemiz ve insanlarımızın içinde bulunduğu bugünkü durum hakkında bir değerlendirme yapmak ve sizlere tattırmak istiyorum naçizane.
Vazgeçtim diyorum çünkü; sakal ve bıyık arasında kalmaktan çok sıkıldım. Aldığım eğitime inat fasişt sözler söylemek istiyorum ne kendime ne de beni büyütenlere saygısızlık yapmak istemiyorum. Saygısızlık yapmayınca da sen bunların zararını görmedin mi, neden susuyorsun diye tepki alıyorum. En sonunda hep şunu söylüyorum; Biz.
Umursamazım diyorum çünkü;
Devlet, toprak, millet ve para işlerine gelince gereksiz bir özgüvenle herkesi barıştırıp, herkesle güzel konuşulacağına inanıyorum ama yapamıyorum. Dedim ya gereksiz özgüvenle siyahla beyazı karıştırıp, gri ortaya çıksın istemiyorum.
Mümkün değil tabii, sonra nasıl bu kadar hayalperestsin sözlerini duyuyorum. Hayal değil, bunu biz yaşıyoruz diyorum, gülüyorlar. Yine diyorum; Biz.
Ötekileştiriyoruz, öteki oluyoruz aynı anda. Bizi bizden daha iyi kimse tanımaz, anlamaz derken bir bakıyoruz, bizim bizden başka dostumuz yokken düşman olmuşuz Biz.
Kim miyiz biz? Biz ne miyiz? Biz nerede miyiz?
Üç tarafı sularla kaplı bir çok kara parçası üzerinde yaşayanlarız. İnsanlar. Kardeşlik türkülerine, edebiyata, bilime, sekse ve dine konu olmuşlarız biz. Kardeş olmak için gerekli tüm vasfı elinde bulunduranlarız biz. Aynı anne ve babadan dünyaya gelmemiş olsak da aynı yolla, aynı sebeple burada bulunanlarız.
Biz Adem ve Havva’dan beri aynı şekilde türemiş, aynı meyveleriz. Tek farkımız, din, dil, ırk mı? Farklılık mı? Yok öyle bir kelime bizim kalplerimizde…
İşte bu yüzden kandırıldık. Bize bu farkları -ki farkları değil, farklılıkları- yanlış empoze edenlerden dolayı bu kanlar aktı, akıyor, akmasın! Güzellikle yaşamak varken çocuklar anasız,babasız kalmasın. Anne, babalar kandırılarak öksüz, yetim bırakmasın, kandırılmasın!.
Hep aklıma gelir ve söylerim; Mark Twain der ki; “İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına inandırmaktan daha kolaydır”. diye, işte kanmayalım ki kimsenin ekmeğine yağ sürmemiş olalım.
Sonrası böyle gelip geçsin, sulh içinde güzellikle.
Lütfen; eni sonu, ölüm olan bir dünya için, amel dururken neden bu kavgalar? Madde için hasımlık olurken mana için bari dirlik halinde bulunalım, maddeye önem verenlere inat. Ekmeklerini alalım ellerinden yağ sürmek yerine ve hasımlığı ortadan kaldıralım. Bir de komşumuz aç yatarken biz tok gezmeyelim. Hani önce kendi küskünlüklerimiz ve kırgınlıklarımıza son verelim sonra global düşünelim diye.
Açık mektubumdur, okuyan ve kırdıklarıma, hepinizden özür dilerim. Gelin birlik olalım. Biz kelimesinin anlamını bulana kadar, kafaları patlatalım. Sonra hep beraber, nerede kötülük varsa oraya yürüyelim. Elimizde çiçeklerle…
Hadi durmayın; hayalperest deyin!.
Ben dünyanın hep daha güzel olacağı günlerin hayalini kuruyorum. Kuracağım.