Astrobiyoloji nedir? 2010 yılında NASA tarafından önemli bir keşif duyuruldu. Arsenik ile beslenen bakteriler…
Selam Uzaylı Biz Dostuz
E.T.’yi çoğunuz izlemişsinizdir, ama izlemeyenler için kısaca özetleyecek olursak; uzaylılar da bizim gibi iyi kalpli, arkadaş canlısı ve dosttur.
En azından benim çıkardığım anlam bu. Hiçbir uzaylı saldırısı filmi de fikrimi değiştiremez! Bu yüzden bu çağrıyı benim gibi düşünen birçok insan adına yaptığıma inanıyorum.
Sevgili astrobiyologlar, sizden çok umutluyuz, lütfen bulun ve getirin o uzaylıları bize. Kendilerini çaya bekliyoruz.
Astrobiyoloji, bir diğer adıyla egzobiyoloji, evrende yaşamın ortaya çıkışını, evrenin biyolojik kökenini ve bu olaya etkiyen süreçleri inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalı. Disiplinlerarası denmesinin nedeni birçok bilim dalıyla etkileşim içinde olması. Hücre biyolojisi, biyokimya, jeoloji, paleontoloji, jeokimya, organik ve inorganik kimya, klimatoloji ve planetoloji astrobiyolojinin araştırma konuları olan evrensel süreçleri incelerken astrobiyologlara yardımcı olur. Basitçe şöyle söyleyebiliriz. Diyelim ki siz bir astrobiyologsunuz. Keşfedilen bir gezegenin yaşanılabilir olup olmadığını öğrenmek üzere astronomlarla çalışıyorsunuz. Gezegende su olup olmadığını öğrenmek için jeologlarla çalışır, bulunan maddeleri tanımlayabilmek için kimyacılarla, canlılık belirtilerini incelemek için biyologlarla iş birliği yapabilirsiniz.
NASA tarafından astrobiyolojinin temel amaçları belirlenmiş. Bunlar astrobiyoloji çalışmalarının içeriğini ve hedefini açıkça ortaya koyuyor.
1. Evrendeki yaşanabilir ortamların doğalarını ve bu ortamların dağılımını anlamak
2. Yaşanabilir ortamları, prebiyotik kimyayı ve Güneş Sistemi’ndeki yaşam belirtilerini keşfetmek
3. Kozmik ve gezegenlere ait belirtilerden yola çıkarak yaşamın nasıl meydana gelebileceğini anlamak
4. Dünya’daki yaşamın geçmişte gezegen sistemindeki ve Güneş Sistemi’ndeki değişimlerle nasıl bir etkileşimde bulunduğunu anlamak
5. Yaşamın çevresel sınırlarını ve evrim mekanizmalarını anlamak
6. Dünya’daki ve diğer gezegenlerdeki yaşam işaretlerinin nasıl farkına varılacağını anlamak
7. Dünya’da ve diğer ortamlarda yaşamın geleceğini biçimlendiren ilkeleri anlamak
Buradan da anlaşıldığı üzere astrobiyoloji özet olarak Güneş Sistemi’nin içinde ve dışında kalan gezegenlerdeki yaşanabilir ortamların araştırılması, Dünya’daki yaşamın evrensel kökenleri ve erken dönemleri üzerine araştırma yapan bir bilim dalı.
Dünyadışı Akıllı Yaşamlar Araştırması (SETI)
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından Dünyadışı yaşamı incelemek üzere birçok proje uygulanmış. Örneğin 1975’te fırlatılan Viking 1 ve Viking 2 uzay araçları 1976’da Mars’a başarıyla inerek Mars’ın ilk renkli fotoğraflarını Dünya’ya gönderdi. Mars’ın yüzey haritasının çıkarılması amacıyla çekilen bu fotoğraflara günümüzde hâlâ kaynak olarak başvuruluyor.
1988 yılında Sovyetler tarafından uzaya fırlatılan Phobos 1 ve Phobos 2 uzay araçları da Dünya’ya fotoğraflar gönderdi. NASA Dünyadışı yaşam araştırmalarını geliştirmek istedi ve 1998 yılında NASA Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurdu. Bir yıl sonra da Mars Global Surveyor adlı uzay aracı fırlatıldı. Bu proje çok başarılı oldu ve uzay aracı 2001’de harita çıkarma görevini başarıyla tamamladı. Uzay aracıyla olan iletişim 2006 yılının Kasım ayında kesildi.
Fakat 1960’lı yıllarda ABD tarafından başlatılan ve 1971’de NASA tarafından geliştirilen SETI projesi bu alandaki projelerin en önemlisi. Bu projenin amacı, Dünyadışı bir uygarlıktan veya bilinmeyen başka gezegenlerden mesaj gelip gelmediğinin saptanması. 2011’e kadar devam eden bu proje fon yetersizliği nedeniyle durdurulmuş. Tom Pierson yönetimindeki SETI Enstitüsü 2013 yılına kadar toplanan maddi desteklerle projeye kaldıkları yerden devam ediyor.
Milyar Kere Milyar…
Milyar kere milyar, hatta daha çok yıldızla dolu kozmosun keşfi aslında kendi kendimizi keşif yolculuğumuzdur’ diyen ünlü gökbilimci ve yazar Carl Edward Sagan için astrobiyolojinin babası diyebiliriz.
1961’de Chicago Üniversitesi’nde fizik eğitimi almaya başlayan Sagan, evrende bizden başka gelişmiş uygarlıkların da olabileceğini düşünüyordu. 1960’lı yıllarda doktorasını bitirip gökbilim ve astrofizik alanlarında uzmanlaştıktan sonra Güneş Sistemi’nin keşfi için yapılan birçok projede görev aldı. “Muhteşem bir şey bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor” diyen Sagan, çalışmaları sırasında Güneş Sistemi dışına gönderilmeye başlanan insansız hava araçlarına evrensel mesajlar koyma fikrini ortaya attı. Bu şekilde gönderilen ilk mesaj Pioneer 10 sondasının üzerine yerleştirilen ve üzerinde şekiller olan, altından yapılmış bir plakadır.
NASA’dan önemli keşif: Arsenik ile beslenen bakteri
Birçok bilim adamı astrobiyoloji ve ksenobiyoloji terimlerinin eş anlamlı olarak kullanılmasının yanlış olduğunu savunur. Astrobiyologlar, Dünya’da olduğu gibi galaksimizdeki başka yaşam türlerinin kimyasal yapısının da karbon temelli olduğunu varsayar. Ksenobiyologlar ise karbon şovenizmi dedikleri ve yaşamın mutlaka karbon temelli olduğu görüşüne karşıt bir görüş ile karbona ve oksijene gerek olmadan yaşayabilecek canlı türleri de olduğu düşüncesini göz önünde tutar.
2010 yılının Aralık ayında NASA önemli bir açıklama yapacağını bildirdi. Açıklamaya saatler kala “Sonunda uzaylılar bulundu”, “İstila edilmiş olabiliriz” gibi söylentiler hızla yayıldı. Nefesler tutulmuş bir şekilde dinlenen açıklamada NASA bunları söylememiş olsa da biyoloji alanında çok önemli bir keşfi duyurdu: “Arsenik ile beslenen bakteri”.
Biraz daha geriye gidip olayların nasıl geliştiğine bakalım. Amerikan Jeofizik Enstitüsü’nden astrobiyolog Prof. Felisa Wolfe-Simon, Arizona Üniversitesi’nden Ariel Anbar ve Paul Davis 2009’da yayımladıkları çalışmada, Dünya’daki bazı yaşam biçimlerinde fosforun yerini arseniğin alabileceğini belirtti. Bu fikir arseniğin ve fosforun Periyodik Tablo’da birbirine yakın olmasından doğmuştu.
Bunun üzerine Prof. Felisa Wolfe-Simon yüksek miktarda tuz ve arsenik bulunan California’daki Mona Gölü’nde çalışmalara başladı. Bulduğu GFAJ-1 isimli bakterinin moleküler yapısında fosfor yerine arsenik kullanılabildiği ortaya çıktı. GFAJ-1 arsenikle besleniyor ve arsenikli ortamda yaşayabiliyor. Aynı zamanda arseniği kendi DNA’sına ve hücre yapısına da katabiliyor. Bakterinin bizim de aralarında olduğumuz diğer tüm canlılardan farklı olmasını sağlayan bu özellik gerçekten çok önemli, çünkü ilk kez Dünya’daki yaşamın altı temel elemente yani karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve sülfüre bağlı olduğu kuralı yıkılıyor.
Nerede Bu Kanıtlar?
1950’de bir öğle yemeği sırasında hararetli bir tartışma sürüyordu. Ünlü fizikçi Enrico Fermi’nin bu tartışma sırasında sorduğu bir soru konuyu açıklar: ‘Eğer Samanyolu’nda çok sayıda gelişmiş Dünyadışı uygarlık varsa, neden onlara ait uzay araçlarına ya da sondalara rastlamıyoruz?’
Fermi’nin kendi adını taşıyan, Dünyadışında yaşam olduğu tahminine karşı çıkan bir varsayımı var. Fermi Paradoksu olarak isimlendirilen bu varsayım, Dünyadışı varlıklar olduğu yönünde çok sayıda tahmin olmasına karşın somut bir kanıt ya da aramızda bir iletişim olmaması arasındaki çelişkiyi ifade ediyor.
Yıl 2013. Dünyadışı uygarlıklar olduğuna inanmayanlar hâlâ aynı soruyu soruyor. Gerçekten uzaylılar var mı? Öyleyse, sayıları nedir? Bu konuda ünlü gökbilimci Frank Drake’in oluşturduğu formülden yararlanabiliriz. Dünyadışı yaşam bulunan gezegenlerin tahmini sayısı Drake Denklemi ile hesaplanır.
Denkleme göre olası zeki varlıkların sayısı, bazı tahmini sayıların çarpımıyla elde edilir. Bu verilerin sonucunu yani olası Dünyadışı varlıkların bulunduğu gezegen sayısını mutlaka merak ediyorsunuzdur. Drake’in günümüzden 50 yıl önce yaptığı hesaba göre 10 olan bu sayının, günümüzde yapılan hesaplara göre 70.000 olduğu varsayılıyor. Tabii ki hata payı olduğunu da göz ardı etmemeliyiz.
Astrobiyoloji biliminin daha geniş kitlelere yayılmasını umut ediyoruz. Unutmayalım bir yerlerde muhteşem bir şeyler keşfedilmeyi bekliyor.