İnsan, Dünya gibi bir gezegen olsaydı nasıl olurdu? Benimki ev ve güneş arasında bir yolculuktu. Güneşe ulaşmak için, gencecik rüyalardan uyanıp, karanlık gecenin içinden geçiyordum.
Yitirilmiş bir alışkanlıkla mıdır bilmem, gece yarısı ruhumu dürten bir güdüyle uyandım. Sizde de olur mu böyle? Üzerine seneleri örttüğünüz bir ölü canlanıverir mi birden? Gayri ihtiyari üzerimi giymiş, sokağa çıkmıştım ve yüzüme vuran ayaz sayesinde evimin birkaç sokak ötesinde kendime geldiğimde, bıyıklarımın henüz terlediği günleri hatırladım.
Tıpkı bu gece olduğu gibi o zaman da nereye gittiğimi, neden bütün şehir uykudayken sokaklarda olduğumu bilmiyordum. Ancak o zamanlar alelade bir gece değil, ömrümün dört yılının, her gecesi sokaklarda geçmişti. Dünya’ yı ve insanları sorgulamaya başladığım günlerdi ki benim dört mevsimlik yaşamımın temeliydiler. Gecenin bir yarısı uyanır, şehrin izbe sokaklarından geçip sahile çıkar ve gün doğumunu izledikten sonra evin yolunu tutardım.
Sanki görünmeyen bir güç tarafından geceye çekiliyordum
Benimki ev ve güneş arasında bir yolculuktu. Güneşe ulaşmak için, gencecik rüyalardan uyanıp, karanlık gecenin içinden geçiyordum. Başlangıçta bilinçsizce yaptığım gezilerin üzerine yenileri eklendikçe, keyif almaya başlamıştım. Adeta küçük bir bebek gibi her gece bir şeyler öğreniyor ve daha fazlasına acıkıyordum. Gün geçtikçe adımlarım yavaşladı, yürüyüşler uzadıkça düşünceler artıyor ve o zamanlar farkına varamasam da düşündükçe değişiyordum.
Sanki görünmeyen bir güç tarafından geceye çekiliyordum. Belki de bu deliliğin bir başka çeşidiydi. Yıllardır şehre hamallık yapan ihtiyar kaldırıma hangi akıllı selam verir, şu koca Dünya’da benden başka ıslığının yankısına yoldaş olan var mıdır? Hayır, havlama tatlı köpek! Ben dostum… Bahattin! Sıkıntın ne? Deli misin yoksa akıllı mı anlayamadım. Karga bokunu yemeden, ne işin var sokaklarda; niçin sen de herkes gibi gecenin köründe sıcak yatağında uyumazsın ki?
İnsandan emin olamazsın, niyetini asla bilemezsin
Etraf ne kadar da sessiz, gece kuşlarından, böceklerden ve ara ara havlayan köpeklerden başka yalnızca rüzgârın sesi var ve benim ayak seslerim… Gündüzün hengâmesinden tek iz bile yok. Işıklar sönmüş, gözler kapanmış, say ki bütün insanlar ölmüş, felekte bir başınasın. Ne garip: Şimdi şuracıktan karşıma bir köpek çıksa, niyetini hareketlerinden anlayabilirim. Beni ısırmak mı istiyor, bir parça ekmek mi, yoksa yolculuğuma eşlik etmek mi istiyor? Anlayabilirim.
Bir hayvanın tavrı olsa olsa ya düşmanca olacaktır ya da dostça, buna göre tedbirini alabilirsin: Yolunu değiştirirsin ya da onun da sana yoldaş olmasına izin verebilirsin. Oysa insan böyle mi? İnsandan emin olamazsın, niyetini asla bilemezsin. Düşündüm de sanki gece, gündüzden daha güvenli; insanlar uykudayken dünya daha masum, daha temiz. Acaba geceyi gündüzmüş gibi yaşayan bir toplum var mıdır? Gerçi toplum denen illet yüzünden Dünya bu haldeydi, unutmuşum… Yine de şimdi birini görsem de selam verip, ateş istesem ne iyi olurdu. Tabii ya, bu şehrin bir tane delisi var o da benim, bu saatte başka birinin sokaklarda işi ne? Aslında yalnız olduğum da söylenemez, her adımımın bir şahidi var…
Bağımlısı olduğum gecelerden bir hastalık bulaştı: Yalnızlık
Aklımda o yıllardan sadece bu manzaralar kalmış. Ruhum soruları cevapladıkça, aklım yeni yeni sorular üretti. Sonra bana, günden güne bağımlısı olduğum gecelerden bir hastalık bulaştı: Yalnızlık… Öyle ki artık gündüz bile sorular aklıma hücum eder olmuştu. Etrafımda yürüyen, koşan; konuşan, gülen, kısacası yaşayan insanların aslında orada olmadıklarını, gece olunca derin uykulara göç edeceklerini düşünürdüm, bu yüzden yalnızlaştıkça yalnızlaştım. Sonra yalnızlığın da aslında ne olduğunu anladım, onun bir musibet ya da bela olduğunu düşünenlere bir tüyo vereyim: Yalnızlık, Dünya’nın keşfedilmemiş bir harikasıdır.
Bir gün kendime, insanlar Dünya’ ya zarar vermekten ve bu gezegeni yaşanmaz hale getirmekten nasıl vazgeçer, vazgeçirilir diye sormuştum, aradan uzun yıllar geçti ve hala bu sorunun cevabını arıyorum. Az sonra yeniden güneş doğacak, sahil bomboş. Sanıyorum artık siz de anlamışsınızdır, bu şehirde hala benden başka deli yok.
Gece gibi gündüzler diliyorum, günün aydın olsun ey şehir, merhaba Güneş!