Mutluluk resim gibidir… Onun tadına varabilmek için biraz uzaklaşmam gerekir! Çok yakınındaysan, her şeyi iyi göremezsin. “Ne kadar da mutluyduk” demeye “Ne kadar da mutluyuz” demekten daha fazla alışığız.
Sanatçı Biyografisi: Bedri Rahmi Eyüboğlu
Mutluluk, rakı gibidir! İçer içmez tadı anlaşılmaz. Şarkılar biraz sonra söylemeye başlanır!
“Çok küçükken, sokaklara veya camların üstüne düşen yağmur damlacıklarının seyretmeyi çıldırasıya çok severdim. Yirmi senelik bir zamanımı harcadım ben bu ağır zevkin adını “mutluluk” koyabilmek için…” diyerek aramızdan 39 yıl önce ayrılan, ünlü ressam, şair, yazar, öğretmen, yazmacı, mozaik-seramik-vitray sanatçısı kimlikleri ile tanıdığımız, bir ölümsüz var kalbimizde daima ve O ölümsüzün adı: Bedri Rahmi Eyüboğlu…
Bedri Rahmi Eyüboğlu; 1911 yılında, Giresun’un Görele ilçesinde, beş çocuktan ikincisi olarak dünyaya gelmiştir. Kaymakam olan babasının görevi dolayısıyla önce Pınarbaşı sonra Havza ve Kütahya’ya taşınırlar. Buranın düşman işgaline uğraması sebebi ile de önce Artvin’e daha sonra ise babasının Trabzon Milletvekilliği görevine geçişi ile Trabzon’a geri dönerler.
1925’te Trabzon Lisesi’ne kayıt olan Bedri Rahmi, 1927 yılında ‘Zeki Kocamemi Trabzon Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atanır. Resim aşkının başladığı ilk yıllarda sanatçı, Atatürk’ün talimatıyla yükseköğrenim görmek için Fransa’ya eğitim için gönderilen ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu ile aralarında uzun süre mektuplaşırlar. Söz konusu mektuplaşmalardan bir kesit aktarmak istiyorum size:
Sabahattin Eyüboğlu:
“Canım kardeşim, küskün aşıklar gibi beklediğim mektubun nihayet geldi. Bir yandan okudum, bir yandan seni öptüm ve sonra gökyüzüne feri iki misli artmış gözlerle baktım.”
…
Bedri Rahmi Eyüboğlu:
“Canım ağabeyim,
Dün İskilip’ten döndüm. Filmleri, mecmuayı, mektubunu ve kartını buldum. Çevremde seni de bulacağımı yüzde beş bir ihtimalle ümit ediyordum. Bu yüzden mektup yağmuru altında hep sizi arandım.”
Sanatçı, mektuplaşmalar sürerken bir yandan 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ (Bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi’ne) girer ve burada İbrahim Çallı ile Nazmi Güran‘ın öğrencisi olur.
1931 yılında henüz diplomasını almadan okulu aracılığı ile eğitim alması için Paris’e gönderilir. Bir taraftan Fransızca öğrenme çabasında diğer yandan da dünyaca ünlü ressamlar olan Gauguin ve El Greco’nun eserlerini inceleyerek, bulunduğu müzelerden birebir kopyalar. Fakat ondaki asıl resim aşkını zirveye çıkaran üç isim olmuştur: Van Gogh, Gauguin ve Cezanne…
Fransa’da kaldığı yıllarda, o dönemin ünlü Fransız sanatçısı ve eğitmeni olan “Andre Lhote”den bir aylık aldığı dersler ile ressamlık yaşantısına derin dalmış olan sanatçının yaşamı, aynı zamanda ileriki yaşamında eşi olacak olan ve kendisinin de ressam olduğu, adına daha sonra “Eren” diye hitap ettiği “Ernestine Letoni” ile tanışması ile daha mutlu bir şekle bürünür.
1933 yılında Londra’ya gider ve bu yılın sonunda Türkiye’ye kesin dönüş yapar.
1934 yılında ‘Yeni Adam Dergisi’nde ressam olarak çalışmaya başlar. Akademi Diploma Yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu remi ile üçüncülük ödülünü alır.
1934 yılında ise D grubunun düzenlemiş olduğu sergiye 30 resmi ile katılır.
1935’te ise bir miktar resim çalışmasını Ernestine(Eren) ile birlikte Romanya’ya gönderir. Ernestine öncülüğünde her ne kadar kendisi katılamasa da ‘Bükreş Hasefler Galerisi’nde ilk kişisel resim sergisi açılır. Daha Sonra Çerkeş’e giderek bir süre çevirmenlik yapar, döner dönmez ‘Tan Gazetesi’ndeki yazılarına ağırlık verir. Artık Ernestine(Eren)’in İstanbul’a yerleşmesinden sonra 1936 yılında Bedri Rahmi ile Ernestine dünya evine girerler. Bir süre Tekel Müdürlüğü’nde vitrin düzenleyici olarak çalışır aynı zamanda “Sipahi Ocağı” sigarasının üzerindeki “Mızraklı koşan atlar” adlı logo çalışmasını tasarlar.Aynı zamanda üniversitesinin düzenlemiş olduğu diploma yarışmasına katılarak “Hamam” adlı çalışmasıyla birincilik ödülü ile diplomasını alır.
Sovyetler Birliği’nde düzenlenen, Türk Resim Heykel Müzesi’ne gönderdiği üç eseri ile ilk yurt dışı sergisine katılmış olur. 1937’de Asistan olarak girdiği Akademide hocası Nazmi Güran hakkında araştırma yapmış ve kitap haline getirilmiştir. O yıllarda CHP’nin düzenlediği yurt gezileri programına katılarak Edirne’ye gider. 1938’de “Ses Dergisi” yazarları arasına katılır. 1939 yılında ise ‘Birinci Devlet Resim ve Heykel Müzesi’ndeki sergide üçüncülüğü Arif Kaptan paylaşır.
Aynı yıl yedek subaylığını yapmak üzere askere alınırken ileride ailesinin yaşantısını gün yüzüne çıkaracak olan oğlu Mehmet Eyüboğlu dünyaya gelir.
Askerden 1941 yılında dönen Bedri Rahmi, ilk şiir kitabı olan “Yaradana Mektuplar’ı yayınlar. 1942’de ise CHP’nin bu kez Çorum’da düzenlediği yurt gezisine katılarak, Çorum ve İskilip’te kaldığı dönemler sanatçı; halay çekenler, çocuk emziren kadınlar, saz çalan aşıklar gibi konuları işleyerek o dönemin yeni oluşmaya başlayan halk sanatına yaptığı özgün eserleriyle katkıda bulunmuştur. Aynı yıl Dördüncü Devlet Resim Heykel Müzesi Sergisi’nde ikincilik ödülünü alır.
1940 sonrası sanatçı, bir ara duvar resmine yönelir. 1943’te Ortaköy’de bulunan ‘Lido Yüzme Havuzu’na ilk duvar resmini yapan sanatçının daha sonraki çalışması ise 1946’da Ankara Büyük Tiyatro(opera)’nun girişindeki duvara yaptığı ” Kız kaçırma” konulu fresk çalışması olmuştur. Sanatçı ayrıca mimar ve ressamın işbirliği içerisinde çalışması gerektiğini hayatı boyunca savunmuştur.1945 ve 1947 arası dönemde ise ‘Portre’ çalışmalarına yönelen sanatçı, bazen kağıt bazen de tahta zemin üzerine çok değerli eserler vermiştir. Aynı yıllarda genç sanatçılardan oluşan 10’lar Grubu’nun kurulmasında öncülük edenler arasında olmuştur. Tüm çevresinin resim üzerine yoğunlaşmasını söylemesine rağmen sanatçı şiir yazmayı asla bırakmamış ve 1948’de ikinci şiir kitabı olan ‘Karadut’u çıkarmıştır.
1950’de 150 eserden oluşan ilk ‘Retrospektif Sergisi’ni Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde açan sanatçı, aynı yıl İstanbul’da eşi ile birlikte ‘Maya Sanat Galerisi’ni kurar. Sanatçı ayrıca “Güzel olan yararlı, yaralı olan güzel olmalıdır’ fikrini başörtüsü ve kilimin dışında resimde de olması gerektiği fikrini savunmuştur. Duvar çalışmalarının yanı sıra seramik-mozaik-vitray-yazmacılık çalışmaları da olan sanatçının bu alanlarda gerek yurt içi gerekse yurt dışı bir çok eseri bulunmaktadır.
“Ben doğuştan ressam olmadım, çalışarak oldum.”
Fırçası yedi renkten oluşan Bedri Rahmi’nin plastik sanatlar alanında adeta bir karınca edasıylayaptığı tüm sanat çalışmalarının yanı sıra şiire ve yazın hayatında da ortaya koyduğu eserlerine saygı duymamak elde değil…
1953’te üçüncü şiir kitabı olan “Tuz”u ve ilk düzyazı kitabı olan “Canım Anadolu”yu, 1956’da “Üçü Birden” adlı şiir kitabını ise 1957’de yayınlamıştır.
Yaşadığı dönem boyunca Anadolu adına kalıcı eserler vermeye çalışan verimli Anadolu toprağına benzeyen üretkenliği ve çocuksu sevgisi ile yaşadığı süre boyunca durmadan üreten sanatçının;
…
Ah bu türküler köy türküleri
Ne düzeni belli ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen… diye biten “Anadolu Türküleri” adlı şiiri bugün bile dilimizde dolaşmaktadır.
Ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun 1972’de gözaltına alınmasından aşırı derecede etkilenen sanatçı, yeniden toplumsal değeri ağır basan eserler üretmeye devam etmiş ve adını burada sayamadığımız bir çok önemli esere imza atmış olan sanatçı, 21 Eylül 1975’te pankreas kanseri sebebiyle başarı ve coşku ile geçen yaşantısına veda etmiştir.(Sanatçının mezarı Küçükyalı’da bulunmaktadır.)
Sanatçının ve ailesine ait her türlü yapıtlarını, 1984’ten bu yana yayınlamaya devam eden oğlu ve bizlere bugün dahi dillerde dolaşan, gözlerden inmeyecek olan eserlerini kazandıran oğlu Mehmet Eyüboğlu’na teşekkürlerimizi belirterek, Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi’nde yetiştirdiği ve Öncü Türk Sanatçılarından biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu rahmetle anarak, sanatçının eşi Ernestine’ye yazdığı bir mektup kesiti ile sizlere veda etmek istiyorum…
“Beni korkutan şey…sözcüklerin komik kurbanları olabileceğimiz endişesi. Her ikimiz de sözcüklerimizi çok zor bir dilden ödünç alıyoruz…
Bu ödünç sözcükler bize ihanet edebilir. Ve bir yanlış anlaşılmalar zinciri birbirimize karşı duygularımızı berbat edebilir.
Size bütün ümitlerimi, serin ve bembeyaz bir gökyüzü yolluyorum. Görüşmek üzere.”
Değerli sanatçı Bedri Rahmi Eyüboğlu’na saygıyla…