Önyargılarımız fark etmediğimiz alışkanlıklarımız mı?

Önyargılarımızın farkında mıyız? Önyargı dediğimiz bakış açımız neye göre ve nasıl şekilleniyor? Önyargılarımız fark etmediğimiz alışkanlıklarımız mı?

Önyargılarımız fark etmediğimiz alışkanlıklarımız mı?

Önyargılarımız fark etmediğimiz alışkanlıklarımız mı?

İnsanı, insana dair davranış, durum ve tutumları biraz olsun incelediğimizde zihin oyunlarımızı da tanımaya başlıyoruz. Hani bazı kişiler vardır, mutlaka aynı ortamda bulunduğumuz, kimi zaman bizi öfkelendiren; yolumuza çıkan, kendi doğrusunun dışına çıkmayan, onunla aynı düşünmeyenlere karşı hoşgörüsüz, tek yanlı tutum sergileyip, kendi doğrusunu kabul ettirmeye çalışan kişilerdir onlar..

Ben de sık sık karşılaşıyorum böyle kişilerle ve ne kadar kendilerini engellediklerini görüyorum. Artık günümüzde hızlı akan zaman diliminde, herkesin durup düşünecek vakti olmadığını düşünerek , otomatikleşmiş davranış ve düşünce kalıpları ile tepkisel olmayı bir yaşam biçimi haline getirmiş olduklarını gözlemliyorum.


Ben de Kendin Ol’ma yolunda, yeni bir yıl öncesinde önyargılarımızdan bahsetmek istedim. Önyargılarımız hem kendimize hem de başkalarına karşı etiketlerle yaklaşmamıza sebep oluyor. Bu konudaki okuduğum kaynaklarda bu davranış şeklimizin bizim otomatik davranış şeklimiz gibi alışkanlıklarımızdan geldiği hatta tüm bunların çocukluktaki aileden gelen değerlerimize bağlı olduğu ile ilgili ortak bir bakış açısını gördüm.

Örneğin okuduğum kaynakta bu konuda şu bilgiye rastladım: Biyokimyacı ve genetikçi bilim adamı Goldstein önyargıyı, bir grup veya o grubun üyeleri hakkında olumsuz bir değerlendirme olarak tanımlamış “öteki’ni olumsuz değerlendirme“ve ”ötekini’ne karşı olumsuz davranış ” olarak iki tipe ayırmış.

Acelicilik mi?

Diğer bir kaynakta; Liberal Protestan düşünce üzerinde güçlü bir etkisi olan ilahiyatçı Schleiermacher’e göre ise önyargılar yan tutma ve acelecilikten kaynaklanır. O’na göre, yan tuttuğundan dolayı otoritelere itaat eden kişi peşin hükümlerde bulunur, bireyi belirleyen peşin hükümler ise onun yan tutmasından kaynaklanır.

Belki bu durum daha çok siyasi otoritelerde ve resmi kurum ve kuruluşlarda özellikle çalışma hayatımızda mobbing olarak karşımıza çıkar. Bizler de farkında olmadan zaman zaman kendimizi, eşimizi,çocuklarımızı ya da birilerini yargılayan cümleler söylerken buluruz kendimizi; bu böyle böyledir…. diye katı ve kesin köşeli ifadeler ile karşımızdakine fikrimizi veya davranışımızı yansıtırız. Ya da birilerinin hiç de öyle olmadığımız bir durum veya o fikirde olmadığımız bir şekilde; sen böyle böyle düşünüyorsun… ifadesi ile karşı karşıya kalırız.

Anlaşılan odur ki genel olarak diyebiliriz ki, önyargı veya hoşgörüsüzlük, hissedilebilir ve açığa vurulabilir bir şeydir. Bir grubun tamamına veya bir şahsın doğrudan kendisine yöneltilebilir. Eğer önyargılar çok önceden ifade edilmiş, olgunlaşmamış peşinen karar verilen, davranışa dönüşür ise artık bunun adı dışlama olur. Yani önyargı bir tutum, dışlama ise bir davranıştır. Tıpkı bu günlerde reklamlarda kamu spotu olarak gösterilen giyimi karşısında, bir kişiye karşı tavrımız gibi.

Buradan da anlaşıldığı gibi, aslında önyargılarımız bizim akıl öncemizdir

Düşünmeden, ölçmeden, tartmadan gösterdiğimiz davranış ve sözel anlatım biçimimizdir. Alışkanlığımız haline gelir. Alışkanlıklarımız tecrübelerimizden gelir. Tecrübe olmadan zihnimiz onu tanımaz ve düşüncemiz davranış haline gelmez.

Belki hergün bu şekilde kendimizi bulduğumuz bir dolu an’larımız oluyor. Örneğin lokantaya giden iki müşteriden birine bir garson dış görünüşünden dolayı daha kötü muamele edilebiliyor. Dolayısıyla önyargı olumsuz bir tutumdur ve birçok sosyal durumda kendini gösterebilir.


Bize bunu düşündüren, zihnimizin önceki yaşanmışlıkları ile oluşturduğumuz fenomenlerdir. (Fenomen,duyularla algılanabilen şeydir) Onun için psikoloji bilimi bakış açısına gore, eğitimlerimden çıkardığım bir sonuç olarak önyargı iki görünüşe sahip bir tutum olarak değerlendirilir. İlki belli sosyal gruplar hakkındaki görüş, inanç ve fikirlerin oluşumundan ve tabiatından meydana gelen bilişsel görüş, diğeri ise duygu ve değer birleşmesinden oluşan duygusal görüştür.Bu konu ile araştırma yapmak isterseniz Çiğdem Kağıtçıbaşı ve Doğan Cüceloğlu ‘na ait kitapları tavsiye ederim.

 Peki nedir önyargı nedenleri?

İnsan davranışı boşlukta oluşmaz. Bir nedeni gerektirir. Psikanalizin lideri Freud’un önyargı ile ilgili iki temel görüşü vardır. Dış grup düşmanlığın kaçınılmazlığı ve önyargının grubu bir arada tutma işlevi.

Örneğin Freud şöyle der: “Önyargının, bir kısım insanların saldırganlık göstermelerini kabul etmesi kadar, önemli sayıda insanı da sevgide birbirine bağlaması her zaman mümkündür.

İnsana ait her ürünü, her durumu insan psikolojisine ve insan kişiliğine bağlayan psikanalitik yaklaşıma göre önyargı psikodinamik bir süreçtir. Psikanalistlere göre önyargılar ve kalıp yargılar insanın doğal bir eğilimiyle ilişkilidir. Bu yaklaşım sahipleri, ilk çocukluk yıllarında yaşanan engellenmelerin duygusal gerilimler yarattığını ve ileriki yıllarda içinde bulunulan durum tarafından bir takım saldırganlık ve düşmanca duygular duyulduğunda, bunların yansıtma mekanizması vasıtasıyla başkalarına yüklendiği şeklinde bir model geliştirmişlerdir. Aslında kişinin önyargılı tutumu, kendinin de farkında olmadığı bir gereksinmeyi karşılamaktadır. Bu gereksinme, yıpranmış olan egosunu tamir etmek ve yükseltmektir.

Psikodinamik teorilerden ikincisi, önyargının ancak zayıf bir karakter veya kusurlu bir kişilik yapılanmasına sahip bir insanda gelişeceği noktasına odaklanmıştır. Bu perspektif, önyargıyı normal bir durum olarak kabul etmez; önyargı nevrotik insanların güvensizliği ve şiddetli anksiyetenin bir sonucu olarak ortaya çıkarır.

Takıntılar

Örneğin titizlik takıntısı olan bir kişi, insanları dağınık ve düzensiz olarak görebilir. Böyle bir durumda aslında kişi kendi psikolojik “takıntıları”nı yansıtmaktadır. Bu teoriye göre, eğer önyargıyı değiştirmek istiyorsak, direk olarak önyargılı kişinin üzerinde odaklanmak gerekmektedir. Bu noktada kişinin farkındalığını artırmak ve neyi neden yaptığını ona göstermek çok önemlidiri Bir başka önyargı nedenleri yaklaşımı da Prothro’nun yaklaşımıdır. Bu bakış açısına göre “Amerikan açmazı” olarak değerlendirdiği önyargıları, aileden, öğretmenlerden ve arkadaşlardan edinilmiş tutumlardır diye nitelendirir. Bu nedenle önyargıları sadece insanın doğal eğilimine bağlamak yerine, öğrenme sürecinin bir parçası olarak da görmek gerekir diye bir bakış açısı ortaya çıkar.

Görülen o ki önyargılar, bizim deneyim yoluyla elde ettiğimiz tüm değerler sistemimiz veya tutumlarımızla uyguladığımız davranışlarımızdır. Kaldı ki önyargının gerçeklik üzerinde yaptığı çarpıtmalar ilk çocukluk yıllarında görülmez, sonradan belirir. Eğer sosyal hiyerararşi Sosyal öğrenme yoluyla edinilen önyargılar çok küçük yaşlarda aile içinde öğrenilmeye başlar ve çocuk biraz büyüyüp okula gitmeye başlayınca, içinde yetiştiği mahalle, kasaba onu etkilemeye devam ederse çocuğun çevresinde söylenilen sözler, yapılan davranışlar, yargılamalar, dedikodular, uydurulanlar kalıplar çocukların zihinlerinde izlerini bırakırlar ve onların da ana-babaları veya komşuları gibi aynı önyargıları benimsemelerine yol açar. Böylece çocuk kesin özdeşleşmeler kurarak hayatta bazı “yerleri”nin olduğunun farkına varmaya başlar. Gelişen egosu,”ben neyim”in yanısıra “ben ne değilim” den oluşur. Kendi tarafındakilere ve başkalarına “nasıl davranırım” üzerinde kavramlar geliştirir. Akran grupların etiketlerini kullanır. Liseye vardıklarında ise çocukların kalıp yargıları neredeyse erişkin topluluğunun kalıp yargılarının düzeyine yaklaşır.

Bu esnada kalıp yargıların oluşmasında ana-babanın ve akranların rolü unutulur ve bunun eskiden de böyle olduğu düşünülür. Yetişkinlik çağında ise o, artık daha geniş bir sosyo kültürel yapının neden olduğu önyargılara sahip biridir. Buraya kadar ifade ettiklerimizden de anlaşılacağı üzere önyargıyı anlamada psikolojik ve sosyal faktörlerin ikisinin de önemli olduğu görüyoruz. Bu bağlamda Einstein’ın o ünlü sözünü hatırlarsak herşey daha iyi anlaşılacaktır:

Insanlardaki önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan çok daha zordur. ~ Einstein


O halde yeni bir yıla girerken önyargılarımızı geride bırakalım.En önemlisi de çocuklarımıza onları yargılamadan onların kendileri olmalarına izin vererek yaklaşalım. Bir kişi, grup veya bir olay karşısında hemen önyargılı olmak yerine, empati yaparak gözlemliyelim. O halde yeni bir yıl için alınacak en güzel kararlarımızdan biri durum ve kişilere karşı olan tutumumuzda önyargı ile yaklaşmadan önce farkında olmak olacaktır.

Descartes’ın içe dönük 7 şüphesi: Her şey sallantılıdır!