Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin politikalarına kamunun bilgi edinme ve erişme hakkı kolaylaştırılmalıdır. Sansürün yasaklanarak basın özgürlüğünün sağlanması, sivil toplum kuruluşlarını yolsuzlukla mücadele ve geniş çaplı kamu ihalelerini gözlemleyebilmeye yetkili kılınması gibi uygulamalar; tek bir yargıcın verebileceği yasak kararlarından daha etkili olacaktır.
İki bin on dört yılının son aylarında Yeni Türkiye’nin yöneticileri, yolsuzluğa bulaşan siyasetçilerinin ‘Meclis Araştırma Komisyonu’na söyleyeceklerini , itibarsızlaştırılacakları kaygısıyla kamuoyunun bilgi edinme hakkını yasaklanırken; Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) açıkladığı iki bin on dört yolsuzluk endeksinde ‘Yeni Türkiye’ beş puanlık kayıpla kırk beşinci sıradan altmış dördüncü sıraya düşerek listedeki en büyük gerilemeyi yaşayan ülke oldu.
Artık başına Yeni sıfatı eklenen Türkiye, Yolsuzluk Endeksi’ndeki yeri ile hangi yönde ilerlediğini de tartışmasız gösterdi.
17-25 Aralık 2013 Tarihinden sonra, siyasetin ‘Yolsuzluk’ eylemlerinin içinde yer almasının ortaya çıkması ve bunun bir ‘Darbe’ girişimi olduğunun iddaa edilmesi; düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamaları, basın ve internet sansürünü, yargı üzerinde hiçbir gizliliğe gerek görülmeden yapılan baskıları kullanarak uygulamaya sokulan ‘Algı Operasyonu’ küresel ölçekteki tepkileri önleyemedi.
5187 Sayılı Basın Yasası’nın 3. Maddesinin 2. Fıkrası:’ Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının milli güvenlik, kamu düzeni ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.’
[quote]5187 Sayılı Basın Yasası’nın bu maddesine dayanarak ‘Bakan’ düzeyindeki siyasetçilerin Yolsuzluk Komisyonu’na vereceği ifadelerin kamuoyuna basın yoluyla duyurulması yasaklandı. [/quote]
Yasama alanında Türkiye’deki ilk ‘Basın Yasağı’nı DP’nin (Demokrat Parti) ‘Tahkikat Encümeni’ aldırdı; günümüzde aynı ideolojinin ardılı olduğunu belirtilen iktidar partisi, yarım yüz yıl sonra aynı yoldan gitmekte herhangi bir sakınca görmemektedir.
Oysa, Türkiye’nin 1954 yılında yürürlüğe soktuğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesinin, 2.fıkrası:’Kullanılması ödev ve sorumluluklar içeren bu özgürlükler, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü, kamu güveninin gerekleri ile ve kamu düzeninin korunması, suçun önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın başkalarının ün ve haklarının korunması, gizliliği olan bilgilerin açıklanmasının önlenmesi ya da yargı organının otorite ve yansızlığının sağlanması için gerekli olan ve yasayla konulan kural, kısıtlama ve cezalara bağlanabilir.’
5187 Sayılı Basın Yasası’nın, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.maddesine uymadığı açık-seçik ortadadır. Herhangi bir yasa maddesi, yasama organı tarafından çıkarılmadan bir ‘Yargıç’ ile verilen yasak kararı, halkın bilgi alma hakkının gaspıdır!
Dünya Bankası yolsuzluğu: ’Kamu yetkilisinin özel çıkarlar için yetkisini kötüye kullanması, istismar etmesi; elde edilen özel çıkarın kişisel, grup, siyasi parti olarak paylaşımı; kaynakların kullanılmasında tekelci yetkiye sahip olan, görevleriyle ilgili konularda tek başlarına karar alma yetkilerini kötüye kullanan ve hesap verme mekanizmaları bulunmayan görevlilerin bu süreçte kendi çıkarlarını gözetmeleri…’ olarak tanımlamaktadır.
[quote]Siyaset Türkiye’de Kamuya hizmet yerine, bireysel kariyer elde etme, emeksiz zengin olmanın tek yolu olarak görüldüğü sürece, yolsuzluğun önüne geçmek olanaksızdır! [/quote]
İbni Haldun, (1332-1406) yöneticilerin lüks yaşam maliyetlerini karşılamak için yolsuzluğa başvurduklarını söylerken; ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yetersiz gelir düzeyi, ‘Yeni Türkiye’ gibi geçiş dönemleri, toplumsal yozlaşma, otoriter- diktatöryal rejimler yolsuzluğun nedenlerinden sayılabilir!
Herakles, Kral Augyas’ın üç bin sığırının bakım ve temizliği görevini aldığında otuz yıllık bir pislikle karşılaşır. Mitolojiye göre Herakles pisliğin normal çalışmayla bitmeyeceğini anlayınca, Alpheus Nehri’nin yatağını değiştirir ve büyük temizliği gerçekleştirir. Halkın ‘Nehri’ bilgidir ve bu hak engellenmezse pisliği temizleme yolunda büyük adımlar atılacaktır.
[quote]Yolsuzluk karşıtı kurullar, aracılar veya ombudsmanların yer aldığı bağımsız kuruluşlar oluşturularak; yolsuzluğun ciddi derecede fazlalaştığı ortamlarda yasal olmayan rantın önüne geçilebilecektir. [/quote]
Yozlaşan toplumsal kültürün, şeffaflığa yönelik dönüşümünü gerçekleştirmek için, kamu sektöründe karar verici yöneticilerin görev tanımlarında revizyona gidilmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin politikalarına kamunun bilgi edinme ve erişme hakkı kolaylaştırılmalıdır. Sansürün yasaklanarak basın özgürlüğünün sağlanması, sivil toplum kuruluşlarını yolsuzlukla mücadele ve geniş çaplı kamu ihalelerini gözlemleyebilmeye yetkili kılınması gibi uygulamalar; tek bir Yargıç’ın verebileceği yasak kararlarından daha etkili olacaktır.
Yolsuzluğun ekonomik büyüme üzerindeki etkisi her zaman negatif oldu. Yolsuzluğun kaynak ve gelir dağılımını etkileyerek, büyümenin sonlanmasına neden olduğunu ekonomistler belirtmektedir. Yatırımların ve verimliliğin azalmasına, dış yatırımcıların kaçmasına, emeğin küçümsenmesi kaynaklı, toplumsal yozlaşmaların oluşmasıyla ahlaki erozyon da erdem olmaktadır.
Kamu harcamalarının bileşimi de yolsuzluktan etkilenerek eğitime, sağlığa, kültüre, sanata ayrılması gereken kaynağın azalmasına neden olmaktadır. Eğitime ayrılan kaynağın azalması niteliksiz insan gücünün artmasına bu da düşük oranlı gelişmeyi beraberinde getirmektedir.
MEB’in (Milli Eğitim Bakanlığı) eğitim- öğretim üzerinde yeni bir yapılanmaya gitmek istemesinin ardında pozitif bilimlere ayrılacak kaynağın yeterli olmamasını düşünüyorum. Osmanlıca öğrenmenin zorunlu olması, dini eğitimin okul öncesine uzanması, sosyal bilimlerin, felsefenin, tarihin, matematiğin ikinci plana atılarak önemsizleştirilmesi; getirilen ve getirilecek olan ‘Yasaklar’ın sorgulanmaması için midir? Bu sorunun yanıtı ancak korkulardan arınarak verilebilecektir?
Peki, toplum ne kadar cesur?