Üsküp gezisi için dört gün yetiyor. Makedonya gezi yazımın giriş kısmında biraz şehri tanıtmıştım, bu yazımda ise diğer günlerde neler yaptık ona bakalım…
İlk Bölüm: Makedonya Gezisi: Üsküp
Üsküp 2. gün
İkinci gün, kent takına gelmeden önce solumuzda yer alan meydanı geziyoruz. Yine devasa heykeller güzel bir mimari tarzla birleştirilerek meydan süslenmiş. Fotoğraflarını çektikten sonra kentin en ünlü meydanı Makedonya Meydanı’na çıkıyoruz. Burada atın üstünde yer alan insan heykelleri var ki bunlardan biri çok önemli “Atlı Asker” olarak bilinen Büyük İskender Heykeli. Çok büyük bir kaidenin üstünde yer aldığı için uzaktan resimlenmeli. Kentin her yerinde yer alan büyük heykeller bu meydanda da yer alıyor.
Meydanın yarısı kapatılmış çok büyük bir inşaat var. Biz yılbaşında gittiğimiz için tüm Üsküp burada toplanmıştı. 31 Aralık gecesinde sabaha kadar süren, yerel ünlü sanatçıların verdiği konser ve yaklaşık 40 dakika boyunca patlatılan havai fişeklerin gösterisi oldu. Meydanda kocaman yılbaşı ağacı ve diğer ışıklı süslemeler, Noel Babalar ve tatlı satıcıları yer alıyordu. Lokma tatlısı tezgahlarda yapılıp satılıyor. Çok tavsiye etmem, zaten tatlı olan lokmanın üstüne, çikolata ve toz şeker döküyorlar ama tercih sizin.
Makedonya meydanına bakan cadde araç trafiğine kapalı, yol boyunca sağlı sollu kafe ve barlar yer alıyor. Keyifli mekanlar, üstelik bu standartlar için ucuz sayılırlar. Buralarda oturup ünlü biraları Stocka içmeden gitmek olmaz. Hafif bir bira, kesinlikle çarpmıyor.
Caddeyi yürümeye devam ettiğinizde sol tarafınızda, Rahibe Teresa’nın doğup 18 yaşına kadar kaldığı mekanı görüyorsunuz. Bina yıkılmış, yeni bina modern bir yapı, alt katta güvenlik, orta katta Rahibenin fotoğrafları, yatağı, masa ve sandalyeleri, birkaç özel eşyası, kendi el yazısı ile yazdığı notları, dünyaca ünlü kişilerle çektirdiği fotoları yer alıyor. Üst kat ise modern bir şapel.
Dediğim gibi biz yılbaşında gittiğimiz için Noel Yortusuna denk geldik ve gezdiğimiz tüm kiliselerde Hz. İsa’nın mağarada doğum anının canlandırıldığı küçük minyatürleri gördük.
Akşam yemeğini eski bir Osmanlı Konağı olan “Old City House” da yemeye karar veriyoruz. Bu ünlü konak sanki 19.yy’dan günümüze ışınlanmış gibi, kapının girişinde yer alan Singer dikiş makinesiyle, duvarlardaki aydınlatmalarıyla (eski gazlı lambalarla), kilimleriyle, duvar ve tavan süslemeleriyle görülecek bir yer. Küçük bir bilgi Shopska salatası çok ünlü denemenizi tavsiye ederim.
Pastrmajlija adını verdikleri yemek ise bizim açık pidemiz. İslenmiş kuzu burada şahane yapılıyormuş, çevremize bakıyoruz tüm masalarda bir tane vardı muhakkak. Gerçekten çok lezzetliydi. Peynirleri çok lezzetli ama çok tuzlu. Biz peyniri çok sevdiğimiz için her lokantada yedik. Yaklaşık 60 TL ödedik tüm hesaba, gittiğimiz diğer lokantalara göre biraz daha pahalı bulabilirsiniz. Yazın avlusu çok güzel oluyormuş, biz üst katta oturduk, ama kışın bile güzeldi avlusu ve bahçesi…
Üsküp 3. gün
Üçüncü gün büyük kiliseye gitmeye karar verdik. Aziz Nikolai kilisesi, çok gösterişli bir kilise, büyük bir yapı ve bahçesinde yeni saat kulesi var, kapısı kilitli çıkılmıyor. Kilisenin içinde çok heybetli kristal taşlarla döşeli bir avize tam ortada yer alıyor. Sıralar kilisenin duvarları boyunca sıralanmış.
Altarda çoğunlukla altın rengi kullanılarak yapılmış, İncil’deki olaylar ve insanların resmedildiği freskler var. Mum yakıp dua edilen yer ise, binanın içinde ama ayrı bir bölümde, sadece mum ve kumdan oluşan küçük bir oda şeklinde. Kiliseden çıkınca nehrin karşı tarafında yine Eski Yunan sütunlarıyla yapılmış bembeyaz göz alıcı bir Başbakanlık Binası yer alıyor.
Hava güzel ve biz eski tren garına gitmeye karar verdik. Rahibe Terasa’nın evinden yürüyüp aynı caddeyi takip ederseniz beş dakikalık mesafede. Maalesef kapısının önünde terk edilmiş gibi yatan birkaç sütun ve kaideden başka bir şey yok. İçerisi sanat galerisi ve yerel sanatçılarının modern resimleri yer alıyor.
Binanın etrafından dolaşılmıyor her taraf inşaat halinde, şantiye olmuş şehir. Yan tarafında büyük (!) bir AVM Ramstore var. (Onlara göre büyük, bizimkilerin yanında küçük kalır) Ramstore’lar kentin en yaygın market zinciri; logosu kanguru yani bizim bildiğimiz Migros! AVM’nin içinde LC Waikiki, Koton, Mavi vb. mağazalar var. Zaten ülkenin genelinde mağazaların çoğunu Türk markaları oluşturuyor. En sık rastlanan banka Halk Bankası misal. O yüzden ilk gittiğimiz günden itibaren memleketimde dolaşıyor gibiyim.
Markete girip yöresel peynir, İsli et (sucuk) ve yol boyunca gördüğümüz üzüm bağlarına ait şaraplardan alıyoruz. Reyondaki bir Türk kızı akşam yemeğinde Naçak’ta yememiz gerektiğini söylüyor, tarifini alıp oradan ayrılıyoruz.
Naçak yerel lezzetlerin yer aldığı, popüler ve ucuz bir lokanta. Başbakanlık Binası’na arkanızı dönünce caddenin karşısında ikinci sağdaki sokağın köşesinde. Bu kadar ayrıntılı bilgi veriyorum çünkü kime sorsak mekanı biliyor ama tarif edemiyor bir türlü. Sokak isimleri ünlü batı edebiyatçıların isimlerinden oluşmuş, ne güzel herkes Emile Zola’yı, Franz Kaffka ‘yı bu şekilde de olsa biliyor…
Naçak şeklinde tabelası olan lokantaya erken bir saatte gidiyoruz. 18.20’de orada olmamıza karşın bize son boş masayı veriyorlar. 55’li yaşlarda kibar ve şık giyimli İngilizce bilen garsonlara siparişi veriyoruz. Muhakkak Et çorbası için, Gulaş yemeği harika, salatası taze, kebapları lezzetliydi. Güler yüzlü hizmet vardı, ama mekan dolu olduğu için çorbalar 19.00 da anca gelebildi. Gittiğimize ve aradığımıza değdi…
Üsküp 4. gün
Dördüncü günde arabayla sokak ve caddeleri dolaşıp, Vodna dağına çıkacağız. Kentte görülecek mekanların çoğunu Osmanlı yapmış, ancak düzenli ve sistemli bir yapılaşma yok. Güzelim tarihi yapıların yanında tuğladan binalar, sıvasız kullanılıyor. Çarşıda birçok yer mezbelelik durumda. Gökdelen diyebileceğim sadece 3 bina gördük. Kendin uzak mahallerindeydi onlarda…
Vodna dağının eteklerine yanaştıkça evler, 2 – 3 katlı, bahçeli ve müstakil binalara dönüştü. Sanki kentin kalburüstü kesimi burada oturuyor gibi ve garajlardaki arabalar da daha yeni modeller. Arabayla mesire alanına kadar çıkıyoruz. Amacımız dünyanın en büyük Haçını görmek. Kentin her yerinden görülen bu haç 66 metre ve Milenyum Haçı olarak da biliniyor. 2000 yılından sonra dağın tepesine yerleştirilmiş.
Mesire yerinde piknik masaları ve kafeler yer alıyor, eminim ki sıcak yaz günlerinde çok popüler bir mekan burası. İki katlı kırmızı otobüsler yarım saatte bir buraya kadar çıkıyor. Hattın ismi Milenyum Cross (Haç). Arabayı park edip, teleferiğe yöneliyoruz. Kişi başı 15 TL ile yarım saatte bir hizmet veren teleferiğin gelmesini bekliyoruz.
Her aileye bir vagon şeklinde yukarıya doğru yolculuk başlıyor, yaklaşık 12 dakika çıkıyoruz. Yükseklik 1645 metre, tüm şehir, ova ve dağlar gözümüzün önünde. Güneşin batışına geldiğimiz için (saat 16.00 dağlar yüzünden güneş erken batıyor) rengarenk bir gökyüzü bizi karşılıyor.
Bu kadarını beklemiyordum, üstelik karşıdaki dağlar Yüzüklerin Efendisi’ndeki dağlara o kadar benziyor ki bir an kendimi filmin içinde sandım. Fotoğraf çekip dönüyoruz. İçindeki kafe son sefer olduğu için kapanmış, kışın son sefer 16.00 da bitiyor. Zaten 10 dakikadan fazla durulacak gibi değil çünkü soğuk içinize işliyor, ilk defa üşüdüğümü hissettim.
Kentin her yerinde çok sayıda otel var, biz bir otelde kalmayı seçtik. Odaları klima ile ısınan bir oteldi. Odanın ısınması 2 saati buluyordu, dışarıda üşümediğimiz kadar oda da üşüdük. O yüzden kışın gidecekseniz otele ne ile ısındığını mutlaka sorun. Otel ve hostelleri bir Avrupa ülkesine göre çok ucuz.
Biz internette yer alan booking.com sitesinden bulduk otelimizi. Bunun dışında kent merkezinde evini kiralayanlar da var. Kalabalık gidecekseniz ve ev ortamının rahatlığını istiyorsanız denenebilir. Lakin bu kadar ucuz yeme – içmenin olduğu yerde, evde mutfak ile uğraşmayın derim.
Üsküp için dört gün yetiyor. Saydığım gidilecek yerlerin dışında, şehrin büyük caddelerinde bulunan kumarhaneler var ki ben girmedim. Ancak 18 yaş üstündeyseniz akşamlarınız için alternatif olabilir. Akşamları keyifli ve eğlenceli bir seçenek istiyorsanız Vardar nehrinin kıyısında yer alan barlara girip canlı müzik dinleyebilirsiniz.
Alışveriş yapmak istiyorsanız çok fazla alternatif yok. Yukarıda saydığım yiyecekleri alabilirsiniz, ayrıca el örmesi ayakkabı şeklinde süs eşyaları var, magnet ve araba süsü olarak satılıyor.
Üsküp’te ulaşım taksi ve otobüslerle sağlanıyor. Metro, tramvay vb. yok. Ya yürümece her yere gideceksiniz ya da pazarlık yapıp taksilere bineceksiniz. Otobüsleri saymıyorum çünkü durak isimleri Kiril alfabesiyle yazılmış, bir şey anlamak zor.
Bir sonraki yazımda bahsedeceğim şehir olacak İştip’e kiraladığımız araçla geçiyoruz…
İlk Bölüm: Makedonya Gezisi: Üsküp