İnsanlık bu kadar ucuz olmayıp değerli kategorisinin gerektirdiği değeri hakkıyla yaşayabilseydi, yaşayabilseydik keşke…
O zaman, ne insan canı bu kadar değersiz sayılırdı ne de kendisinden günlerdir haber alamadığı oğlu için atan ananın kalbini bu kadar üzmüş olurduk. Ne pazarda şehit edilirdi mehmetçiğimiz ne de senelerdir kardeş gibi yaşayabileceğimiz ülkemizde terörist listesine eklenen bir grupla çatışmış olurduk.
Yıllardır yaşasın diye yorulmadan nefes aldığımız canımızın parçasının yanı başımızda kuruşluk oyunlara satıldığına da şahit olmazdık, o zaman. Ne, neyi yapacağını bilmeyen kendini bilmez değersiz üç-beş grubun oyuncağı olurduk ne de barış gölgesi ardında savaş çığlıkları atardık.
Bırakın insanını, ülkesine dair en ufak bilgimin dahi olmadığı hatta ülke olduğuna bile tam inanamadığım sayıda vatandaşa sahip ülke insanının Ata’ma sahip çıkması ve elinde Türk Bayrağı’nı dalgalandırmasına şaşkın bakışlarım eşlik etmezdi o zaman. Elimde Türk bayrağı, yüreğimde Ata sevgisi olurdu o zaman. Yöneticilerimizin Atatürk kelimesini ağzına almaması durumunu bile arka planda tutacak Ata sevgisi lazım.
“Reforma ihtiyacı var İslam’ın” diyerek kendini ortaya atan kimselerin beyinlerinin reforma ihtiyacını gösterebilseydi bizim gençlik; ne İslam’ı IŞİD kelimesi içerisinde arayan nesil görürdük ne de İslam denildiğinde aklımıza saçlı sakallı, kendini terör listesinde aratan kimseler gelirdi.
Ne dinimize sahip çıkabildik ne de değerlerimize. Atatürk’ü seven biri olduğunda bu ülkede hemen bir tarafa yönlendirilmiş olursun. Türklüğünle övündüğünde hemen bir siyasi partinin çatısı altına girmiş sayılırsın. Bunlar olmazdı o zaman.
Türk olduğum için yok mu Kürtler için atacak kalp bende? Yok sanıldı ama, yıllarca…
Dışarıda…
Yıllardır büyük harflerle “HİNDİ” kelimesi yazılan yere bizi, ülkemizi temsil eden birinin oturmasına hangi insanımız sesini çıkarabildi? Hangi birimiz buna gözünü yumabilir ki?
Hata ile kazayı da karıştırır olduk. Ortada kocaman bir hata var, kaza değil. Hatalar, hatalar, hatalar… Hataların hepsi oldu bir anda kaza. Umutsuz bakışlarda umut aramaya, ana yüreğini sızlatmaya kimin hakkı var. Kıyılan can, kan; neden? Her yer dolu ölü beden.
Yok mu Atasını seven, elinde Türk Bayrağı’nı dalgalandırarak insanlığa karşı yemin edip insanlık karşıtında dimdik durmaya cesareti olan bir can?
Yok mu aramızda İslam’ın ışığında bilimi terk etmeden daima ileriye yönelecek bir yürek?
Yok mu ırk farkını umursamadan kanayan yaraların merhemi olacak bir nesil?
Yok mu vatanını severken İslam’ı oyuncak etmemeye and içen bir beden?
Yok mu yeğeninin cansız bedenini taşıyan amcaya bakınca sızlayacak bir göz?
Yok mu birlik içerisinde kardeşçe yaşayabileceğim bir kardeşim?
Yok mu?