İnsanlar ‘bireysel ilgi’ için can atıyor. Bunun için de ellerinden geleni yapıyor. Sorun üzerine sorun çıkarıp köşede bucakta saklanmış ilgileri avlıyor. Avlarken avlanıyor ve özel ve farklı olmadığını kavrıyor. İnsanlar ‘bireysel ilgi’ için can atıyor.
Kurtlar Sofrası
Oysa ne güzel başlamıştı gözlerini açarken dünyaya hayat. Binbir umut ve idealle bezenmiş gökkuşağı umutları vardı önceleri çocuk insanlarda. Çocuk insanların gündemi vardı çocuk mu çocukça. Çocuk insanlar bilirlerdi büyüklerin bilemediklerini, çocuk insanlar görürlerdi hayatın göremediklerini. Çocuk insanlar sezerlerdi büyüyünce başlarına gelecekleri…
Büyüyüverdi bir gün büyüyememiş bir çocuk insan. Oturuverdi acıkınca, acele kurulan sofraya ve bakıverdi dikkatlice kurtların kendisi için hazırladığı yaşayamama alanına. Büyüyen çocukları düşündü birden büyüyememiş çocuk. Birden düşündü artık büyük olmuş ve büyümüş olmuş insan çocuklarını… Çocukluklarını artık reddeder hale gelmiş büyümüş olanları… Bedenen büyüyüp çocukların bile yapmadığını yapıp yaşamayı ağlatanları… Çocukken bir yerleri yaralanmış olanları ‘öptüm geçer.’, diye merhametle avutanları…
Bir plan, amaç ve umutları vardı
Önceleri aynı ve benzerdiler. Çokluk içinde birlik ve sadece beden olarak farklı yerdeydiler. Müthiş çığır ve büyük sıçrama noktası bilincinin çocuk isimli küçücük insan varlıkları şeklinde idiler. Bir gündemleri vardı büyüyünce unutulacak olan. Büyüklere asıl gündemi hatırlatacak olan bir bilinçleri vardı büyümüş olan çocuk insanların. Yaşayamamayı, toptan yeryüzünden silip atacak bir plan, bir amaç, bir ideal ve bir umutları vardı.
Olan ve bitenler büyüyünce niçin değişiyor? Çocukluktaki tüm o güzellikler niçin büyük çocuklar tarafından reddediliyor? Çocuklukta; kardeşlik ve barış varken, büyüklükte niçin ayrılıklar ve savaşlar besleniyor? Bir çocuğu kandıran büyük, asıl kendisinin büyükçe bir şekilde kandırıldığını niçin sezemiyor? “Büyümüş olan çocuklar, ‘büyüklük’ ile kafayı yemiş. Büyürsen eğer bilincin ele geçirilir, bilincin olmadığında ise kendin için yaşarsın ve kimseyi umursamazsın ve böylece ‘bireysel ilgi’ peşinde koşan bir zavallı büyümüş olan olarak kalır tekrar asla çocuklaşamazsın” diye söylendi kendi kendisine büyüyememiş olan mini minnacık çocuk.
Çocuk Topluluğuna Katılım: Büyümüş Çocuk İnsanlar
Minicik olan çocuk kendisi ile olan sohbetine devam etti ve şunları söyledi:
Eriyip gitmek için bunu yapmamıştık önceden bizler. Oyun oynuyorduk sadece. Dar alan muhabbetlerinde tüm insanları kurtaranlardan kurtulmak için ve toplumun bağrında açan bir çivit mavisi zambak olarak açabilmek için bu yola saptık. Tüm doğrulayıcı ve tasdik edici ve doğrudan bağlanıcı olanlardan bağımsızlık adına onların tüm bağlarından yakamızı, özümüzü ve bağrımızı kurtarmak istedik. Topluluğa katıldık çünkü baştan beri gizli saklı yaşamak düşüncemiz yoktu. Bunu baştan söylemiştik zaten. Baştan beri bizlerin belirli alan insanları olmadığını anlatmaya çalışmıştık.
Baştan beri tüm ruh coğrafyalarımızı sere serpe bir sofra gibi ortaya açmıştık. Açsak ne fayda. Baştan konulan yafta ve yafta sonrası daimi pranga peşimizi hiç bırakmadı. Baştan yaftalayanlar sonrasında infaza yollayanlar… Dar alandan niçin ve nasıl çıkarsınız yargılamaları… Yargılayanların acımasızca yaptıklarını, deneyim dönemine ait dersleri olarak görüyoruz ve onları henüz anlayamadıkları için anlayabiliriz. Biz büyümüşlere bir düşmanlık, kin, nefret asla beslemiyoruz. Ama bizlere de içten içe ve gizliden gizliye beslediklerini biliyoruz. Çocuk ruhu bilincini hala ısrarla benimsiyoruz.
Küçümseyenler
Minicik olan çocuk kendisi ile olan sohbetine devam etti ve şunları söyledi:
Küçük dünyalarında, büyüklük resimleri görenler. Küçük dünyalarında asıl gerçeğin asla peşinde koşmayanlar. Anlamayanlar yaşadıklarını. Anlatmak da istemeyenler ruhun gerçek karşılığını……. Mevcut ve kendisine rabt edilmiş olanlara âşık olanlar topluluğu. Bir yalan misali yaşamayı sevenler. Bir yalan misali asla ve asıl olana ne de tüm insanlığa doğru yol alana doğru yol seçmeyenler. Hâlihazırda benim rahatım son derece yerinde diyenler. Bir yalan misali, ne ötesine ne de berisine asla karışmam diye gizli kapaklı içinden küfredenler. Sizleri de anlıyoruz. Sizlerden isteğimiz, sizler de kendinizi anlamaya doğru bir yol edinin ve yalansızlıkta ruhlarınızın asıl olan vatanına gerisin geriye sizler de gelin.
Dış Çatırtılar
Minicik olan çocuk kendisi ile olan sohbetine devam etti ve şunları söyledi:
İşte burada ayrılıyor sap ile saman. İşte burada ayrılıyor gerçek ile yalan ve asla kopmaz dediğin an kopuyor insan. Koparılamazım, eşsiz ve çok değerli bir varlığım diyenler koparılmayacakken kendilerini söküyorlar topraklarından ve kendilerini kurtarıyorlar tüm insanlıktan. Müstağni oluyorlar o an ve öylece inanıyorlar. Dünün masumları ululuk taslıyorlar. Şeytana inanıp şeytanlaşıyorlar. Benlik davasını güdüp hiçleşiyorlar. Masumiyeti yalana çeviriyorlar.
Açılan Kapılar
Büyüyememiş olan çocuk kendi kendine söylenmeyi kesti. Kurtlar sofrasında olduğunu hatırlayıp içinden düşünmeye yeltendi ve aklından şu düşünceleri geçirdi:
İnsan düşüncesi, atmosfer gibi durmadan değişir. Durmadan değişmemesi, tüm koşullara rağmen sabit olduğunu gösterir. Sanki bu atmosferde değilmişçesine ve sanki bu dünyadan habersizmişçesine. İnsan bu, değişir. Değişen insan, değişmeyen ise gayri insan… Düşüncelerin değişip durması masumiyeti niçin değiştiriyor? Masumiyet bir düşünce değil, düşünceleri doğuran sabitlerden bir tanesi. Masumca düşünülebilir ve masumca çözümler üretilebilir. Masumiyeti değiştiren şey, bir düşünce değil, bir düşünememe ancak insanı masumiyetten uzaklaştırabilir. Bir düşüncesizliktir masum olmayan her şey. Masum olmayan her şey ‘büyük’ ve ‘büyük’ olan her şey de masum değil dedi çocukça bir düşünüşle büyüyememiş olan mini minnacık varlık.
Masum Kızgınlık
Büyüyememiş, büyük bedenli küçücük minik olan çocuk birdenbire kızdı. Sofrayı elleriyle dağıtıp kızgın kızgın kurtlara doğru baktı. Söyledi söylemek istediklerini ve haykırdı içinde biriken duygu ve düşünce selini:
Neler hatırlıyorum biliyor musun keskin zekalı büyümüş olan çocuk? Tüm hatırladıklarımı tabi ki söylemeyeceğim. Bir kısmını sizler için sarf edeceğim. Zaten bildiğin varlık halinden sonra kapana kısılışını hatırlıyorum. Öncesini sen bileceksin üstün zekalı büyümüş olan çocuk. Unutmuşlukla doğduktan hemen sonra hatırlamayı sen nereden bileceksin? Sen sadece körü körüne tartışıp ego yarıştırmayı bilirsin. Bunu da marifet zannedersin. Yarışın asla kazananı olmadığını bilmezsin ve yarıştıran tarafların asla vazgeçmeyeceğinden de bihabersin. Düzen bozucu sistem kuranlardan olduğunu bilmediğin gibi düzen kurucu her şeye de zaten doğal olarak karşı olan sensin. Zekanı tanrı edinmişsin büyümüş olan çocuk. Kendine tapan tanrı olduğunu sen nereden bileceksin? Hayatını kendin bile anlayamadığın şeyleri insanların da anlayamadığı şekilde açıklamaya vakfetmişsin. Üstün zekanın aslında olmadığını da bilememişsin büyümüş çocuk. Tek farkın; sırtının, “sırt sıvazlayıcılar” tarafından daima sıvazlanışı, büyümüş olan çocuk. Sen bir masaj mağdurusun. İçmeden masajla hamur gibi yoğrulmuşsun. Masaj zaten bilmediğin seni iyice bilemeyeceğin hale getirmiş. Öyle gevşemişsin ki varlığın öz ruhundan kendisini hemen terk etmiş.
Yuvaya Dönüş
Sonra masadan kalkıp sofrayı terk etti. Kurtlar, donakalmış bir vaziyette olan ve bitenleri seyretti. Çocuk, “Zaten bu büyükler de hiçbir şeyi anlamıyor” diye söylendi ve düşüncelerine yöneldi:
İlk önce söz var olmadı. İlk var olan hep titreşim, ritim ve ezgi idi. Sözün yazılı anlamı ve okuyarak anlamlandırılışı hep eksik kalıyor. İnsan bunun için müziği seviyor. Müzikte ruh, arda bırakılmakta olan tüm düşünce eksikliklerini, melodinin muhteşem ahenginde bütünleştiriyor. Müzik, anlama yol gösteriyor. Müzik; ritim, müzik titreşim. Müzik geride eksik bırakılan her ne varsa tamamlayan… Müzik hayatı kendisinin bile anlayamadığı şekilde anlayan. Anlayamayanlara ezgi ile açıklayan. Etrafta, ötede ve beride ne varsa hepsini bir araya toplayan ve topladığını da ruhlara cömertçe dağıtan. Hayatınızın ezgisi sizin serüveninizdir.
Kurtlar sofrasına düşüyor insan. Sadece gerçeklerin peşinde koşarken kurt pususunda buluyor kendini. Gerçeği deneyimlemek için yola çıktığımız için zorlanıyoruz. Korunmuş tecrübe gerçek deneyim olmadığı için onu istemiyoruz. Böylece yaşıyoruz. Sadece bir farkla. Büyüyünce budanacağımızı biliyoruz. Budanmamak için de küçüklükten asla vazgeçmiyoruz. Mütevazı olan büyümüş minicikleri anlıyorum dedi çocuk. Bizim gibi yapıyorlarmış.
Bu yazı tamamen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi yoktur.