Hayatın Bilmecesi: Kadın ve erkek

İnsanoğlunun sırrını bir türlü çözemediği muammadır kadın erkek ilişkileri. Erkekler, kadınları anlamamaktan dem vurur, kadınlar da erkekleri…

erkek

Kadın ve erkeğin birbirini anlamasının yolu, öncelikle farklı olduklarını kabulden geçer. Dış görünüş olarak ne kadar farklı isek hormonal yapı olarak da farklıyız. Beynin farklı işleyişinden kaynaklı, algıda seçicilik, problem çözme, öncelik sıralaması, duygulanım şekli gibi başlıklarda da çok büyük farklılıklar vardır erkek ve kadın arasında.

İlk çağlarda erkeğin iç güdüleri avlanmak, korumak ve soyu devam ettirmek için üremek üzerine programlanmıştır. Bu içgüdüsel program, günümüzün çağdaş erkeğinin DNA’larında da kodludur. Fiziksel koşullar değişse de ve kadının çalışma hayatında daha çok yer almasıyla birlikte biraz törpülense de hala ailesini koruyan, evinin ihtiyaçlarını karşılayan ve cinselliğe odaklı bir erkek modeli hakim.


Kadının DNA’larındaki en önemli mühür ise annelik iç güdüsü. Bu içgüdü kadında daha yumuşak, narin, merhametli bir yapı gösterse de evlatları ve değerleri tehdit altındayken, bu içgüdü kadının içindeki saldırgan gücü ateşleyen bir kibrit tanesi olabiliyor.

İlişkilerdeki tartışmaların en önemli sebebi, farklı bakış açılarımız olduğunun bilincinde olmadığımız için birbirimizi anlamamamızın kasıtlı bir art niyet taşıdığına inanmamızdır.

Bilim insanları, erkek beyni ile kadın beyninin en önemli işlevsel farkının sağ ve sol beyin arasındaki bağlantıların kadında erkeğe göre fazla olması olduğunu söylüyorlar. Bu da kadına daha detaycı, analitik bir düşünce sistemi kazandırırken, erkeğe basit, direkt ve sonuç odaklı bir düşünce yapısı sunuyor.

kadın erkek

Kadın ve erkeğin doğası

Kadın erkeğiyle her şeyini paylaşmak, anlatmak ister. Erkek kadının paylaşımını dinlerken konunun özünü, sebep ve sonucunu anlaması yeterlidir. Uzatmaya gerek yoktur ona göre. Çözüm odaklı zihni devreye girer ve seri bir şekilde çözümler üretir. “O zaman öyle yap, şöyle yap ya da böyle yap” der. Kadının anlatacakları bitmemiştir. Detaylar önemlidir onun için ve paylaşmak, ifade etmek daha da önemlidir. O çözüm istemez. Sadece anlaşılmak ister. Öfkelenir. “Sen beni dinlemiyorsun. Anlamıyorsun” diye başlar yakınmaya. Erkek şaşırır. Oysa ki kendine göre üzerine düşeni yapmış, ilgilenmiş ve çözüm üretmiştir. “Bu kadın milletine de yaranılmıyor” diye düşünür.

Her ikisi de kendi doğasına uygun hareket etmiştir oysa ki. Ama karşı tarafın doğasından bi haber olduğu için birbirlerini anlayamamışlardır. Karşı cinsin öncelikleri ve olaylara bakış açısı nasıldır bilemediğinden empati çabası da kısır kalmıştır. Kadın erkek ilişkilerinde kişisel karakterden önce cinsiyetlerinden kaynaklı özellikler ve hormonların etkisi konuşur. Karakter ise sonraki aşamada devreye girer.

Kadın ve erkek karşılaşırlar. Aralarında bir frekans uyumu, etkileşim, çekim oluşur. Adı konulmamış, ham bir enerjidir bu. Kadın bu karşılaşmaya duygusal bir kimlik oluştururken yani erkeğin karakterinden, duruşundan etkilenerek hoşlanmaya başlarken, erkek ilk etapta cinsel bir kimlik oluşturmaktan kendini alıkoyamaz. İçgüdüseldir bu. Hiç “vay adiler akılları hep cinsellikte” demeyin. Yanılırsınız. Paylaşım arttıkça erkekte duygular da devreye girer. Kadında ise cinsellik arzusu hoşlanmanın yanı başında artmaya başlar. Başlangıç noktası her iki taraf için farklıdır. Yani erkekte cinsellikle başlar, kadında adı hoşlanma olan bir duygusallıkla, ama sonuçta duygu ve cinsellik her iki taraf için de dengelenir. Ve adı ilişki olur.


Yasak ilişkiler

Peki zamanımızın ve tüm zamanların kanayan yarası yasak ilişkiler? İlk etkileşimden sonra kadın ve erkek, ‘olmazlara’ ne kadar odaklanırsa o kadar birbirine çekilir. Bir taraftan ister ilişkiyi, bir taraftan da iter. Bu duygusal gelgitlerde, bir fren bir gaz derken her iki taraf da kendini yasak ama çekici bir ilişkinin içinde bulur. Ama kontrol elden bırakılırsa ve ne olursa olsun denirse olanlar olur. Bu durum, bedeli ağır olabilecek bir sınav sorusudur. Yavaş yavaş ve sonradan ödenen bir bedel… Tabi ki günümüzün salgını sanal alem arkadaşlıklarından bahsetmiyorum.  Çünkü orada bir enerji karşılaşması, çekim etkisi yoktur. Çoğunlukla kendi yarattıkları yalana inanır insanlar.

Öncelikle ilk etkilenmenin normal olduğunu kabul edip, bu kadersel karşılaşmaların tesadüf olmadığının farkında olunursa kabulden geçen yoldan vicdan ve toplumsal değerlerle iyi bir dostluğa gidilebilir. İki kişi arasındaki ilk etkileşim, ham enerji yavaş yavaş şekil değiştirebilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki ateş barut dengesi sağlanabilirse böyle bir dönüşüm gerçekleşebilir.

İlişkilerde rol çatışması

İlişkilerde kadın ve erkeğin rol çatışmasına girmesi de bir başka sorundur. Yani erkek, ilişki içinde erkekliğini, kadın da kadınlığını hissedebilmeli ki denge sağlansın. Her iki taraf da kendi rolünün hem içgüdüsel hem toplumsal gereklerini yerine getirse bile bu yeterli değil tabi ki. Karşı cinsin sınırına girmemek, kadınsak erkek gibi davranmamak, erkeksek kadın gibi davranmamak da gerekir. Kendi doğamıza uygun davranmamak, karşı tarafta belirsiz ve etkili bir baskı yaratır. Bu bıçak sırtı bir dengedir ve bu dengeyi korumak, ilişkilerin sağlıklı yürümesinin de anahtarıdır.

Karşımızdakinin özgürlüğünü ve insanlığını hiçe sayarak kıskanmak saygısızlıktır ama ilişkilerde eşlerin birbirini sakınması da son derece doğal bir davranıştır. Ve bu tutum uzun soluklu ilişkilerin emniyet sibobudur.

Ne kadar araştırırsak araştıralım. Ne kadar yazarsak yazalım bu konu hep yarım kalmaya gebedir. İnsanoğlu var olduğundan beri gündemde kalan ve dünyanın son gününe kadar da gündemdeki sıcaklığını koruyacak belki de tek konudur kadın erkek ilişkileri.

Önce kendimi sonra çevremi gözlemleyerek, araştırarak, bazen açık bazen kapalı yollarla sorarak, dilim döndüğünce kalemim yettiğince, kendimce bir şeyler yazmaya çalıştım. Umarım faydalı olmuştur.


Özellikle tecrübelerine, görüşlerine, enerjisine başvurduğum ve yazının hazırlık aşamasında unutarak ve benim iteklememle de olsa desteğini esirgemeyen, Yeşilçam’ın ünlü bir karakteri olan Damat Ferit ile özdeşleşmiş arkadaşıma ki o kendini bilir teşekkür ediyorum…

Ruhsal Aldatmacalar

Cinsiyet Metaforu ve Kadın Üzerine


Özgül Süsler
Falanca yılın, filanca ayının, bilmem kaçıncı gününde doğmuşum. Kutu kutu pense, yakan top ve misket oynamışım. Komşuların zilini çalıp kaçmışım. Balkondan sarkan komşu teyze “kimdi o? “ diye sorunca, “Bilmem” demişim...