Karamsar bir yazı olduğu için özür dilerim ama elbette size hitaben yazmıyorum. Alınmaca gücenmece olmasın lütfen.
Giderek birbirimize benziyoruz
Buna ister kapitalizm deyin, ister sanatın popüler kültür karşısında hezimeti; giderek birbirimize benziyoruz. O kadar aynılaştık ki her yerde kendimi görmekten sıkıldım. Sporun üç büyüklerden, siyasetin uzun adam ve paralel yapıdan, sanatın Hollywood’dan, internetin komik video ve capslerden ibaret olduğu toplumdan sıkıldım. Tanıştığım her kişiyle gelişeceğimi zannederken, sadece mitoz bölündüğümü idrak etmekten sıkıldım. Ağzımıza yapıştırılmış sözcükleri koro halinde tekrarlamamızdan sıkıldım.
Karamsar başladığım için özür dilerim ama elbette size hitaben yazmıyorum. Neticede sizler Kanada Hokey Ligi’yle ilgilenen, ebru sanatından hoşlanan, squash oynayan, İtalyan edebiyatı okuyan, mektup pulu biriktiren ya da internetteki sıra dışı sitelerden faydalanan şahsına münhasır insanlarsınız. Benim sözüm başkalarına, mitoz bölündüğüm ikiz kardeşlerime…
Eskiden insan tanımanın kitap okumaktan elzem olduğunu savunurdum. Sosyaldim o zamanlar; sürekli etkinlik organize eder, mahallemin liderliğini üstlenirdim. Şimdiyse tersini düşünüyorum. Çevremde bir avuç dost, kütüphanemde yüzlerce kitabım olsun. Yaşamı dolu geçirmenin en kestirme ve ekonomik yolu bu. Çünkü insanlar attıkları kazıklar dışında pek öğretici değiller artık.
Yirmi altı yılda, söz gelimi altı bin insan tanıdım. Hiçbiri atıcılıkla, binicilikle, çim hokeyiyle, okçulukla veya eskrimle ilgilenmiyordu; belki de bana denk gelmemiştir. Çoğuyla spor namına üç büyükleri konuştum. Hiçbiri sanat perspektifimi geliştirmedi, benim de yazmak dışında becerim olmadığından yalnızca Amerikan filmlerini konuşabildik. Hiçbiri Facebook, Twitter, Instagram dışında hayatıma renk katacak site linki önermedi, bu yüzden bolca selfie çekilip Instagram’da paylaştık.
Yaratıcı insanların atlarına binip uzaklaştığını düşünüyorum. Belki de bizden sıkıldıklarından kendi tarikatlarını kurdular. Bizi sığ sohbetimizle, ülkenin siyasi gündemiyle yalnız bıraktılar. Sayıları azaldıkça marjinalleştiler ve “neden bu sanatı ifşa ediyorsunuz?” diye sorulduğunda şu klasik cevabı verdiler: “Çünkü bir derdim var.” Düpedüz yalandı. Dayımın da derdi var ama yağlı boya tablosu yapmıyor. Eniştemin de derdi var ama senfoni bestelemiyor. Mesele dertli ya da dertsiz olmak değil. Bizler popüler kültürle öyle meşguldük ki onları anlayamayacağımızı düşündüler.
Sizi tenzih ederim ama çevreme baktığımda kendimi görüyorum; kendi zevklerimi, sohbetimi, hobilerimi, hatta giyimimi… Siyaset yüzyıllara dayanan bilim konusuyken Erdoğan – Kılıçdaroğlu polemikleriyle yetinen, bu polemiklerden mizah üretmeye çalışan yığınlar görüyorum. En kötüsü de paralel yapının neredeyse ülkeyi ele geçireceğine inanan kitleler görüyorum.
Çevremdekiler bir kez daha paralel yapı derse cinnet geçireceğim. Hükümetten duyana kadar bu sözcükleri yan yana kullanmamıştık bile. Neden iktidarın laflarını diline pelesenk ediyorsun? Cemaatten nefret etmekte özgürsün ama nefretini kendince ifade edemez misin? Paralel yapı yaftasını inançla, hışımla kullanarak papağandan farkın kalmadığını görmüyor musun? İktidar cemaate paralel yapı değil de foşuduk yapı deseydi, eminim her fırsatta bunu tekrarlayacaktın. Sahiden televizyon izleyerek ülkedeki dalaverelerden haberdar olduğuna inanıyor musun?
Çocuğum olursa bana benzememesi için her yolu deneyeceğim. Binde bir oy alan partileri desteklemesini söyleyeceğim mesela, yeter ki vicdanını temsil etsin. Türkiye’de bilinmeyen bir sanat dalında uzmanlaşması için çabalayacağım. Az insanın yaptığı spor branşına yönlendireceğim. Özgün bir müzik kulağının olmasını salık vereceğim. Ağzına yapıştırılan sözcüklerle konuşmamasını isteyeceğim. Biliyorum ki eğitim sistemi karşı çıkacak ama elimden geleni yapacağım.
Kendime gelince: Arkadaş ya da eş seçerken mitoz bölüneceğimi biliyorum artık, o yüzden kriterlerim düşük. Yeni bir şehre taşındığımda, yeni ortamlara girdiğimde; Esra Erol’un programındaki gibi güvenilir, ömür boyu yanımdan ayrılmayacak, sadık, dürüst insanlar arıyorum. Çünkü şu vakitten sonra elimizde kalan sadece bunlar.