Mısır’da çölde bir gece geçirmek

Çölde bir gece geçirmek kimin aklına gelir ya da nasıl olur da bir gün, bir tutkuya dönüşür? Yıllar önce dünyayı dolaşan bir arkadaşım bana “Çölde hiç geceledin mi?” diye sorduğunda, şaşırmış ve içimde beliren çöl resmine bakıp hayret etmiştim. Çölde gecelemek ne kadar keyifli olabilir ki? Birçok sürüngenin yollarının kesiştiği, buz gibi keskin çöl gecesi?

çölde gece geçirmek keopf kefren mikerinos piramit mısır

Hiç çekici gelmemiş, hatta bir o kadar da itici gelmişti. Ancak bir zamanlar size anlamsız gelen bir etkinlik, zaman ve mekan, değişen bilinçler ve değerler, zevkler ve macera ruhu da sizinle birlikte keşfe çıktıysa eğer, bir gün gelip hiç vazgeçilmez bir tutku oluverir.

Şimdi bu, özel bir gece, odalarımıza gidip hazırlanacağız ne kadar giyecek varsa üst üste giyeceğiz. İlk kez çölde gecelemenin acemiliği…


Mısır’da çölde bir gece geçirmek;

Akşamüstü Hosny’nin eşinin hazırladığı yemekleri yiyoruz ve develerle tanışma vakti geliyor sonunda. Çöle yaya veya bir vasıta ile gidemeyeceğimiz için bu akşam deve faslı var. Bu piramitlerin çevresinde turistleri dolaştıran deve turlarından farklı olacak, neredeyse bir kervan olacağız ve iki kadın için atlı ve yaya bize beş kişi eşlik edecek. Önce develere alışmak gerek. Uzun yolda tüm omurga bir öne bir arkaya salınıyor ve öne doğru bir yük biniyor. Devenin üstünde kendimizi fazla yüksekte bulmanın tedirginliği ile eyerin önündeki denge tutacına daha da sıkıca asılıp kasları iyice geriyoruz. Arkadaşım arkadaki devede geliyor ama ona bakıp dönecek bir manevra kabiliyetim yok, sadece seslenebiliyorum ‘Her şey yolunda mı? diye. Herhalde yolunda; düşmedik, biraz sarsıyor ama eğlenceli galiba.

mısır piramit gün batımı deve çölde sahra çölüGiza’nın arka sokaklarından çöle doğru salınarak gidiyoruz, bir müddet sonra gerginlik gidiyor ve keyfini çıkarmaya karar veriyorum. Ancak develeri mahmuzlamadığımız için çok yavaş gidiyorlar. Bize gösteriyorlar nasıl yapacağımızı ama deveye tekme atmak bana o kadar kolay gelmiyor. Onunla konuşup, lütfen biraz daha hızlı gitmesini söylüyorum, güneşle randevumuz var. Çölde güneşin doğuşu kadar batışı da muhteşem. Sonra, biraz daha yol aldıktan sonra Giza’nın şehir alanını terk edip çöle varıyoruz. Sanki okyanusa çıkmış gibi bir özgürlük hissi kaplıyor içimi.  Hep deveye binmişim gibi artık kendimi rahat hissediyorum, rehberlerimiz de bize o rahatlığı hissettiriyor. Şimdi Hosny at ile önde, biz develerle arkadan gidiyoruz, kum tepelerini çıkıp sonra inmek yumuşacık bir duygu. Çöl, tüm zorluğuna rağmen şu an bize tüm yumuşaklığını sunuyor. Çölde güneş batarken böyle develerle gitmek huzurlu bir etkinlik. Ne yazık ki ilk kez yapıyoruz, yeni keşfettik ama yine geleceğim; şehri terk edip bu çöle çıkış anını tekrar yaşamaya söz veriyorum kendime ve güneşe doğru ilerliyoruz. Ne kadar gittik bilemiyorum, bir yol levhası yok çünkü. Ama tek pusula piramitler. Ne kadar uzağa gidersek gidelim, piramitleri hep görüyoruz, hatta artık yönümüzü Sakkara’yı uzaktan fark ederek ayarlamaya başladık. Nerede olduğumuzu hemencecik anlıyoruz biraz daha kalsak biz de çöl gülleri olabiliriz.

“Deve çök” komutuyla develer dizlerini büküyor, biz de iniyoruz. Diğer develerde başka yükler var, neler olduğunu gece anlayacağız. Önce dev bir ağaç kütüğü… Bu çok yavaş yanan ve en uzun gecede bizi ısıtan ve alevleriyle geceyi aydınlatan bir kütük. Ancak hangi ağaç olduğunu hala bilmiyorum. Sonra diğer deveden birçok kap kacak edevat çıkıyor ve bize özel bir mini bir kamp hazırlıyorlar. Güneş batmadan hazır olmalı, yerde bir kilim, bir kumaş paravan, tabaklar bardaklar, bir çaydanlık ve çay kapları; çölde çay içeceğiz sonra. Bize çöl sofrası hazırlıyorlar. Şimdi artık kendimizi biraz Arap prensesleri gibi hissetmeye başladık. Bu hazırlıklar sürerken Hosny ata binmeyi teklif ediyor; ya şimdi ya hiç. ‘Evet diyorum, hayatımın ilk ata biniş denemesi olacak. Deveden sonra at oldukça alçaktaymışım hissi veriyor. Bana yuları nasıl tutup ne yöne çevireceğimi söylüyor ve biraz öyle atın üstünde gidiyorum ve hiç bir korku ve endişem yok. Çünkü burada bir ata binme enerjisi var. Burada herkes ata biner, ona bunun nasıl çabuk olduğunu sorunca Hosny de bana şehirde bir ayda öğrendiğini ben burada bir günde öğretirim, çölde böyle diyor. Atla tıkır tıkır bir o yöne bir diğer yöne yürüyorum. Acaba mahmuzlasam mı? Abartmaya gerek yok, bir başka sefer.

mısır çöl piramitler çölde gece 5Bu arada çöl kamp ateşimiz yanmış, soframız hazırlanmış, piramitlere nazır özel bir noktadayız. Hava usulca kararmakta, henüz ısı tam değişmedi. Sohbet edip güneşin batışından sonraki pembe ve kızıl tonları seyrediyoruz. Her güneş batışında bir grup kuş piramitlerin üstünde turlar atarak tüm piramitleri ziyaret ediyordu, bunu uzaktan baktığımızda şimdi daha net görüyoruz. Hosny bunu her akşam güneş batarken yaptıklarını söylüyor, enerji alıyorlar piramitlerden diyor.

Havanın kararıp keskin soğuğun çıktığını fark etmiyoruz. Hosny çevremizde kutsal bir koruma alanı yaratıyor, çünkü o bir kum üstadı aynı zamanda. Daha önce sorduğum endişeli sorularıma cevap vermişti. Bizim çevremize hiç bir yılan ve akrep gelemez, bizi özel bir alana alacak. Bulunduğumuz nokta ise çok özel bir portal ve o burada çöl şifalarını yapıyor.

Biraz sonra beni çok daha özel bir noktaya çağıracak, artık yıldızlar göz kırpmaya başladı ve geri dönüşü olmayan çöl gecemiz başladı. Beni kamptan kısa mesafede bir alana çağırıyor ve direkt kuma yatmamı istiyor, tamamen kuma aramızda hiçbir yaygı olmadan, gözlerim kapalı ve kollarım yana açık yatıyorum. Ellerime küçük taşlar yerleştirdiğini hissediyorum ve sonra 3. gözüme bir tane daha ve öylece paralize olmuş gibi yatıyorum. Sonra vücudum uyuşuyor ve tüm maddesel varlığım yok olmaya başlıyor. Sanki ben çöl’ün içinde yok oluyorum, sadece çölü hissediyorum, ya da sanki çölde bir kum tanesiyim. Ne kadar zaman öyle kaldım bilmiyorum ama rüyamsı bir dalgınlıkta, bir yerlerdeyim ve birileri ile konuşuyorum.

Hatırlamıyorum ama çok güzel bir his, oradan dönmek istemiyorum. Sonra alnımda çölden de soğuk başka bir hava esmeye başlıyor, tüm tepe çakramda dönüp duruyor. Hosny’nin derinlerden gelen sesini duyuyorum gözlerimi açmamı söylüyor usulca. Mısır’ın kutsal ruhlarının bize geldiğini söylüyor, keskin soğuk başlamadan önce çöl ritüellerimiz devam ediyor. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Her ne kadar referanslı bir rehber olsa da daha beş gün önce tanıştığım yabancı bir erkekle çölde yıldızların altında, çöle uyumlanıyoruz. Bizim buraya gelmememiz için bizi korkutan ve engelleyen her şeye rağmen gelmiş olduğumuz için kendimizi kutluyoruz…

mısır piramitler çöl çölde akşam gün batımı

Çöl seremonimiz bittiğinde piramit şöleni başlıyor, her akşam piramitlere renkli ışıklar vererek Mısır tarihini projeksiyonla sunan özel bir şov var. Bunu her gece izledik zaten terasımızdan; ancak bu kadar uzaktan mavi, sarı ve yeşil renkli ışıkları sürekli değişen piramitlere bakmak çok eğlenceli, sanki minik renkli gece lambaları gibi yanıp sönüyorlar ve bu bizi saatlerce oyalıyor. Artık yatma vakti geliyor… Yavaşça ve soğuk, soğuk olduğundan bahsediyor. Ellerimin donduğunu hissettiğimde rehberler eldiven ve berelerini giyip atkılarını burunlarına kadar çekmişlerdi bile. Biz de önceden getirdiğimiz tüm yün kazakları, daha sonra montları üst üste giyiyoruz. Sonrada uyku tulumunun içine gireceğiz ve altımızdaki ince yaygının üstünde kumu ve soğuğu hissederek yatacağız. Bir çadır yok zaten olsa da bu yıldızlar ve harikulade manzara bırakılmaz. Başıma önce anorağımın kapüşonunu, sonrada montumun kapüşonunu geçiriyorum ve sonra hepsini şalımla üç kez doluyorum. Öyle ki sadece gözlerim açıkta kalıyor ve yeni mumya formumuzla kalıp gibi yatıyoruz. Hosny üstümüzü tekrar iki battaniye ile örtüyor, tüm ayak bacak kollarımızdan örtüyü sıkıştırıyor ki hiç bir yerden soğuk içeri girmesin. Öyle ki yattığım yerde hiç kıpırdayamazken başımı da döndüremiyorum. Arkadaşımla aynı halde yattığımız yerden konuşuyoruz ve sağ gözümün ucundan görüş alanımıza giren Orion’u takip ediyoruz. Sadece gözlerimiz açık ve paketlenmiş bir halde yatıyoruz. Soğuk keskin bir bıçak gibi, ancak buna ters orantılı olarak bizde bir o kadar mutlu ve huzurluyuz.

Aslında tablo çok ilginç, iki hanım çölde ve üç tane bekçisi var yanlarında. Diğer rehberler Hosny’nin yeğenleri. Onlara uyumak bu gece haram, bizi bekleyecekler. Biz uyur muyuz, uyanık mı kalırız, fark etmez; onlar nöbet tutacak. Bu arada çöl kanunlarını da öğreniyoruz. Kimse kimsenin alanına giremez, yaklaşamaz, bu çöl kanunlarına göre ağır bir ihlal ve bize göstermeseler de silahlı olduklarını biliyoruz.  Burada eğer bir kişi bir diğerinin alanına girerse polis ve jandarmanın olmadığı bu alanda çöl kanunlarına göre o kişi vurulabilirmiş ve cezası da yokmuş.

mısır çöl piramitler çölde gece 1

Peki, çölde kim gelir, kimi arar? Bunu tüm gece boyunca öğreniyoruz ve çölde müthiş bir trafik var. Uzaklardaki piramit ışık oyunları bitince, çöl daha da karanlığa bürünüyor ama asla zifiri bir karanlık olmuyor. Aslında bu gece ay da yok, yeni ay çıkacak sadece.  Gözlerimiz karanlığa alıştığında, uzak tepelerde hareketler olduğunu fark ediyoruz ve çok uzaklardan bir müzik sesi geliyor. Bir Arapça şarkı sanki uzak bir radyo kanalından gelirmişçesine çölün gizemiyle bize sesleniyor. Çölün derinliklerinde başka kamplar olduğunu öğreniyoruz ve Giza halkı, çoğunlukla gençler gece çöle çıkıyor. Bu da ne bileyim Bağdat Caddesine çıkmak gibi, atlarına atlıyorlar gruplar halinde bu kamplara gidiyorlar. Maksat kumda gece at sürmek. Burası şu an başka bir boyutta ve zaman zaman atlarını sürerek, coşkulu yüksek sesleriyle Arap gençleri bir yerlere doğru gidiyorlar, sonra yine çölü sessizlik sarıyor. Sonra yüksek bir kum tepesinde bir at silueti beliriyor, duruyor bir heykel gibi sonra ani bir hareketle, süratle tepeden aşağı iniyor; böyle çok geniş bir alanda tüm olup biteni seyretmek mümkün. Tüm bunları, başımızın altına koyduğumuz ve bükülmüş mini bir battaniyeden yaptığımız yastıkla oluşan eğimden dolayı görebiliyoruz. Bu arada hep Orion’u bekliyoruz, şimdi biraz daha yaklaştı.

Hosny ve yeğenleri ateşin başındalar ve onlar kendi aralarında sohbet ediyorlar. İçimiz geçerken onların konuşmaları mırıl mırıl ninni gibi geliyor, ne garip diğer ikisinin ismini öğrendim ama şu an unuttum. Tam olarak tanımadığımız üç Mısırlı ile çölün ortasındayız. Burada tehlikeli olduğu söylenen bir ülkede ve daha da tehlikeli olan çölündeyiz; hiç bir endişe duymuyorum. Kendi kendime şaşırıyorum. Sanki daha önce planlanmış ve ruhumuzunda tasdik ettiği bir planda rolümüzü oynuyoruz ve zaten aslında hepimiz birbirimizi tanıyoruz.


Burada hissettiğim bu güven, huzur ve buraya ait olma ve hep burada kalma hissi, çölde gecelemek ve atlara binmek ya da binenleri seyretmek, yaşadığımız alıştığımız dünyadan çok farklı. Burada sanki kadim zaman durmuş da biz onunla buluşmuşuz gibi, burası Mısır’ın hiç bir yerine benzemiyor. Çöl hala gizemini koruyor ve bende bir özlem uyandırıyor,  sadece özlem duygusu ne için olduğu belli olmayan.

mısır çöl piramitler çölde gece

Hosny ve yeğenleri konuştukça konuşuyorlar, üç erkek bu kadar ne bulur konuşmak için, Arapçamız da ilerliyor ve arada bir bildik kelimeler yakalıyoruz. Birden Orion’u tam tepemizde fark ediyoruz, göz göze geliyoruz. Bize ne söylemek istersin?

Orioun’un kemerindeki üç yıldız, Alnilam, Alnitak ve Mintaka tam tepemize geldiğinde göz kapaklarımız da ağırlaşmaya başlıyor ve bizi rüyalar âlemine davet ediyor.

Çöl gecemde ben hiç uyumadım. Sadece güneş doğmadan biraz önce uyuyakalmışım, kısa bir süre galiba.  Hosny güneşin birazdan doğacağını haber vererek bizi uyandırdı…

Güneş doğmadan önce her yer lacivertin ve mavinin en muhteşem tonlarına büründü. Güneşin ilk ışıkları sanki şimşekler çakar gibi kumların üstünde parıldıyordu ve altıntop gibi yükselmeye başladı doğudan. O anda oluşan renkleri ve duyguları söze dökmek mümkün değil.

piramit gece akşam çölde colde

Biraz yorgunuz ama normal şartlarda ağır soğuk algınlığı yaşayacağımız bir ortamdan, bedenimiz daha da güçlenmiş olarak dönüyoruz. İnsana ve kendimize güven konusunda çıtayı yüksek bir yere koymuştuk; ruhumuzun tutkusunu yerine getirdiğimiz için dingin ve huzurlu nerdeyse vecde halinde bizi geri götürecek atları bekliyoruz ve sabahın ilk güneşli kumlarında yürümenin keyfini çıkarmak için ilerliyoruz. Hosny ve arkadaşım benden daha önden gitmekteler. Sonra Hosny duruyor ve bana sesleniyor, elinde bir şey var, görmüyorum. Yanına yaklaştığımda bir avuç içini dolduracak, yassı kahverengi bir taşı bana veriyor ve diyor ki şimdi bu seninle gitmek’ istiyor.

Sonunda bir taş benimle gelmeyi kabul etti, çünkü bende onun bir parçası, çölün bir zerresi oldum.

Çöl dönüştürüyor, bizi fiziksel ve ruhsal olarak güçlendirdi. Artık hiçbir şey 21 Aralık 2014 tarihinden önceki gibi olamaz.

Yeni bir başlangıç, yeniden Mısır ve tabii yeniden en kısa zamanda tekrar buluşmak üzere.

Ne Kahire’nin kaosu,  ne de Giza’nın tozlu havası, şimdiden çöle tekrar bakabilmek için özlem içindeyim.

Daha yeni başladık, keşfetmemizi bekleyen ışık daha derinlerde.


Yazının ilk bölümü: Mısır’ın Gizemine KeşifAlea Ferhan Gürbüz


Alea Ferhan Gürbüz
Doğduğu günden beri ruhsal yolculugunda... Reiki, Ra sheeba, Quantum Touch, theReconnectivehealing ve Acmos eğitmen ve uygulayıcısı. 'Saf Dokunuş' frekansının çapalıyıcısı, Seraphim Blueprint eğitmeni, Bruno Gröning Arkadaş Çevresi Türkiye Rehberi ve son olarak Bosna Piramitleri organizatörü. Facebook TC Aleala Alea