Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın…
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün; halkı eğit!
Çinli Ozan Kuan Tzu’nun MÖ. 1000 yıllarından günümüze ulaşan ve artık klasikleşen dizeleri, eğitim konusunda teoriler üreten toplum mühendislerinin çalışma mantığını anlamamızı sağlıyor. Eğitim sistemi üzerinde reform adı altında yapılan ve tamamen ideolojik çerçevede şekillenen yasalar, halkı uzun bir süreç içerisinde yönetim sistemi ile birlikte dönüştürmeyi mi amaçlamaktadır?
…Sizler, sorgulamadan düşünmesi istenen ucubelere dönüştürülmek istenmektesiniz!
Böyle ucubelere dönüşün ki, hiçbir kalıbı ve öğretiyi, hiçbir uygulamayı ve size doğru diye belletileni sorgulamayın! Daha da önemlisi, böyle ucubeler olun ki hep sırtınıza başkalarının geçirdikleri kimliklerle idare edip gidin ve kendi kimliğinizi, zaman içerisinde bilginin rehberliğinde gelişip zenginleşen düşünceleriniz doğrultusunda kendiniz oluşturmayın! (Ahmet Cemal – Okuyan Gençliğe Mektuplar)
Milli Eğitim Bakanlığı
430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanuna göre, Devlet adına Türk Milli Eğitiminin amaçlarını gerçekleştirme görevi Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir. 3797 sayılı yasaya göre Bakanlığın görevleri: Atatürk ilke ve inkılaplarına; Anayasada ifade edilen Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin ahlaki, milli, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan geliştiren; insan haklarına ve Anayasanın değiştirilemez ilkelerine dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaşlar yetiştirmek üzere; Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, izlemek ve denetim altında bulundurmaktır.
Eğitimin Amacı Ara Eleman mı Yetiştirmek?
Eğitimin nesnesini insan oluşturmaktadır. Resmi görüşün insana bakışı, eğitim sisteminin de tüm öğelerini etkilememesi düşünülemez. Yeni Türkiye vizyonu ile iktidarını sürdüren Hükümet kendi resmi görüşünü kamuoyuna duyurduktan sonra, eğitimin rotası da belirlendi:
“Bu ülke Müslüman bir ülke. Yüzde 99’u Müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya çok zor bir bölge. Şimdi Türkiye’nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz. O zaman biz çok daha iyi eğitim almak zorundayız. İnsanlarımızı çok daha iyi yetiştirmek zorundayız. Öyle kalem efendisi değil. Çocuklarımıza, evlatlarımıza sahip çıkacağız. Eğer biz çocuklarımızı iyi yetiştirirsek kalem efendisi değil, ara teknik eleman, üniversiteyi bitiren, teknolojiyi iyi kullanan, bilgisayar bilen ve lisan bilen, dünyadaki bütün bilgileri alıp onları çok iyi kullanan, çok kaliteli gençler olarak yetiştireceğiz.”
Üzerinde duracağımız gibi Milli Eğitim Bakanlığı 3797 sayılı yasanın dışına çıkarak, araştırmacı olmayan, laikliği benimsemeyen, mucit olmayan; sorgulamayan insan kitlelerini yeni düzenlediği / düzenleyeceği eğitim sistemi ile biat etmeye hazır hale getirmek istemektedir.
İçinde yer aldığımız coğrafyada kendisini muhafazakar olarak tanımlayan kesim, Osmanlı’yı yaşatmaya ya da yaşamaya çalışıyor. Tarihi bir özne olarak sorgulamaktan kaçındığımız için yüzleşmeyi bir zayıflık olarak algılamaktayız.
Yaratmanın salt Yaradan’a özgü olduğu bilincimize işlendiğinden bu yana; sanatta, müzikte, bilimde, edebiyatta, teknolojide tüm yeniliklerde ve buluşlarda öncülüğü Müslüman olmayanlara bırakmamız istendi. Bizler yönetemeyen, yaratamayan, farklı olmayı bilmeyen “Ara Eleman” yazgısına biat eden inançlılarız sistemin gözünde..
Yeni Türkiye’nin muhafazakar iktidarı, kendine özgü yöntemlerle eğitimde tekliği İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat fakülteleri üzerinden gerçekleştirme mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir. Düz lise, Anadolu Liseleri ve Fen liselerinde din derslerini ağırlıklı olarak müfredata sokması, laik eğitimi sonlandırma projesidir. Türkiye’de gelir düzeyi ne olursa olsun ailelerin bütçelerinin ilk sırasında her zaman eğitim ilk sıradadır. Peki, eğitim sisteminin yapısı değiştirilirken aileler ne düşünmekte? Bilimsellikten, felsefeden uzaklaşan ve bir mezhepçi kalıba sokulmak istenilen eğitim değersiz kılınarak, aklın kısırlaştırılması ve tam teslimiyet mi planlanmakta?
İkinci Meşrutiyet’in Maarif Nazırı Emrullah Efendi’ye ait olduğu söylenen:‘Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!’ sözü, bugünkü eğitim sisteminde yapılmak istenilen amacı geçerli kılmaktadır. Tüm düz liseler İmam Hatip haline getirildi. Paralel Yapı ile mücadele edildiği savlanarak yapılan değişikliklerle eğitim sulandırıldı.
Eğitimin Sulandırılması: Değerler Eğitimi!
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK), Avrupa Komisyonu raporlarından yaptığı derlemeye göre; Türkiye eğitimi erken bırakmada Avrupa birincisi. Her 100 kız öğrenciden 40’ı liseye gitmiyor. Her 100 erkek öğrenciden 35’i liseyi yarıda bırakıyor. Eğitimin devam etmemesi veya erken terkten dolayı da çalışma yaşamında istihdamdan yoksun kalacakların sayısı da buna koşul olarak artmaktadır.
2015 Yüksek Öğretime Geçiş (YGS) sınav sonuçlarına baktığımızda; adayların yüzde 25’inin baraj puanını geçemediğini ve matematik, fizik gibi soruların puan ortalamasını 3 olarak görüyoruz.
Eleştirel Düşünce Öğretisinin Sonu
Milli Eğitim Bakanlı (MEB), Hizmet Vakfı ile yaptığı protokol ile okullarda okutulmak üzere “Değerler Eğitimi” adı altında bir kitapçık hazırlayarak tüm illerin Valiliğine gönderdi. Tamamının Kuran ve Hadislerden örneklerin oluşturduğu konulardan bazılarına bakacak olursak:
– İnancımız gereği ölüm bir nimettir. Çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır. Uykunun büyük kardeşi ölüm, dünyanın ezici, boğucu ve sıkıntılı hallerinden bir kurtulma vesilesidir.
– Biz de üzerine basıp geçtiğimiz bir ot, karınca, taş parçası olabilecekken insan olmuşuz.
– Zaman ve şartlar müsait olunca çocuklarını dini ölçülere uygun bir şekilde evlendirmek anne ve babaların çok önemli vazifelerinden biridir. Dininden ve ahlakından razı olduğumuz bir kimse kızımıza ve oğlumuza talip olursa, “Kolaylaştırınız, güçlük çıkarmayınız” hadisiyle amel etmeliyiz.
– Avrupa modası yüzünden, yuva kurarken yapılan israflar ve ölçüsüzlükler yüzünden müminlerin dünya ve ahiret hayatları tehlikeye düşmektedir.
– Hastalık, insana ölümü, kabri ve ahireti bilip ona göre hazırlanması gerektiğini hatırlatır. Hastalık, sabun gibi günah kirlerini yıkar ve temizler. İnsanın hastalık ve sıkıntılarla günahları dökülür. Vücudumuzdaki hastalıklar Cenab-ı Hakk’ın bir hediyesidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte eğitimde tek ilke geçerli oldu: Birlik! Osmanlı’nın son döneminde eğitimin çökmesi ve her okulun kendine özgü sistemi dağınıklığın tek nedeniydi. Cumhuriyet, Tevhidi Tedrisat yasalarıyla eğitimde birliği sağlamaya çalıştı. Eğitim kavramı ve kurumlaşma ilk olarak 1953 tarihinde köy enstitülerinin kapatılmasıyla gerileme dönemine girdi.
Yabancı dilde eğitim altındaki uygulamalar, gelişmenin dışında taklitçiliği ve ezbercilik anlayışını doğurdu. Özgün düşünmenin yolları kapatılarak, mevcut düşüncelerin ezberletilmesi, eğitimin temeli durumuna geldi.
İmam Hatip Liseleri muhafazakar ve sağ ideolojilerin arka bahçesi durumuna getirilerek eğitimin tekliği sonlandırıldı.
Eğitimde Finlandiya örneği
Finlandiya son on yıl içinde eğitimde uluslararası sıralamada hep zirveye yakın oldu. 2015 yılının başlarında, Finlandiyalı eğitimci Pasi Sahberg, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin düzenlediği sempozyumda verdiği konferansta; yüksek kaliteli ve eşitlik temelinde oluşturulan eğitim sisteminin gelişimini anlattı:
“Bir yerlere gidip mükemmel öğretmenler satın alamazsınız. Okul dışı faktörlerin başarıya katkısı büyük. Kültür, politika, ekonomik durum okul başarısında etkili. Finlandiya’nın ekonomisi güçlü, teknolojide büyük başarılara sahip. Sosyal göstergeler de çok iyi. Kadınlar güçlü, hükümetin çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Anne olmak için mükemmel ülke. Sağlık ve bakım hizmetleri çok iyi. Birleşmiş Milletler mutluluk endeksine göre Finlandiyalılar dünyanın en mutlu insanları. Bizde iyi okullar değil, iyi sistem var. Kamu okulları çok güçlü. Herkes devlet okuluna gidiyor. Herkese eşit fırsat veriliyor.”
Finlandiya’nın başarılı eğitim sistemindeki faktörleri Türkiye ile kıyaslamaya gerek var mı? Eğitimdeki gelişmişlik düzeyimiz açık seçik ortadadır!
Kendisi de kadın olan bir öğretmenin “Taciz Timi” kurdurup, etek giyen kızları taciz ettirmesi; diğerinin, dini kuralları yerine getirmeyen kız öğrencilerinin tecavüze uğramasının kaçınılmaz görmesi, eğitimin ve eğitmenin de dibe varmakta ne kadar acele ettiğinin göstergesidir!
Türkiye’de kurumsallaştırılmaya çalışılan “Yeni” olgusunun içi, haksız olunsa bile kimsenin eleştiremeyeceği, düşünemeyeceği ve salt tüm insanların görevinin onay vereceği bir sistemin kuralları ile doldurulmak istenmektedir. Bu sistemin içinde muhalif görüş suç; olumsuzluğu olumlamak erdem kılınacaktır!