“Deyiş yerinde olacaksa “başarmış” ve bugün bile “değerli” olan insanları gerçekten anlayabilmek adına, o insanın yapmış oldukları işleri incelemenin yanı sıra o insanların nasıl, hangi koşullarda ve neler hissederek yaşadıkları, bizlere belki biraz o insanı anlayabilme, bununla birlikte bizlere de yolculuğumuzda fener olabilme fırsatı verecektir.”
Bu düşüncemin ışığında yapmış olduğum araştırmalarıma bir yenisini daha eklemek ve sizlerle paylaşmak istedim. Bu isim, tüm yaşamıyla vazgeçmemenin ve yaşam ile mücadelenin bizi başarıya ve değerli olmaya götüren yanının adeta temsilcisi olarak günümüzde bile hala “bilinçdışının kaşifi” olarak tanıdığımız en önemli isimlerden biri: Nörolog, Bilim adamı, Psikiyatr, Psikoanalizci, Filozof ve Yazar. Nüfustaki adı ile Sigismund Scholomo Freud…
Sigmund Freud, 6 Mayıs 1856 yılında, Avusturya-Macaristan başkenti olan Viyana’ya 110 km. uzaklıkta Pribor-Morovya (bugünkü Çek Cumhuriyeti) köyünde dünyaya gelmiştir. Babası geçimin ancak sağlayabilen bir Yahudi yün tüccarıydı. Üçüncü eşi ve kendinden yirmi yaş küçük bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Freud, tek odalı bir evde ve iki üvey kardeşi ile birlikte büyür. Kendinden oldukça büyük olan üvey kardeşlerinin varlığının yanı sıra yeni doğan kardeşinin ölümü rahatsız edici hatta aşırı uyarıcı bir etki bırakmış olmalı ki bu küçük bir çocuk için oldukça karmaşık bir ortamdır. Yaşlı bir kadının Freud doğduğunda, O’nun ileride çok büyük biri olacağını söylemesi üzerine kendisine Efsanevi Moravya’ lı İmparatorun ismi verilir.
Sigmund Freud’un ailesi Freud 4 yaşında iken ekonomik bunalım sebebiyle Viyana’ya yerleşir. Freud 10 yaşına geldiğinde 5 kız ve 1 de erkek kardeşi vardır fakat yine de özel ilgiyi annesinin “Altın Çocuğum” dediği Freud görüyordur. Hatta ailede okuyabilmesi için kendi odası olan tek çocuk Freud’dur. Gerçekten de ailesi için Freud öyle özeldir ki kız kardeşinin piyano derslerine başlaması ile Freud’un bu gürültülü ortamdan rahatsızlık duyması üzerine piyano o evden derhal çıkartılır.
1938 yılına kadar bu şehirde yaşayacak olan Sigmund Freud aldığı orta eğitim ile İngilizce, Fransızca, Latince dillerinin yanı sıra kendi çabaları ile de İbranice, İspanyolca ve İtalyanca dillerini de öğrenerek 12 yaşında 6 dili akıcı bir şekilde konuşabilir bir seviyeye gelmiştir. Zamanı iyi bir şekilde kullanmaya çalışan Freud, yemeklerini bile çalışırken odasında yer. Bu arada bir çocuk davranışı olarak ne ilginçtir ki; çocukluğunda gördüğü tüm rüyaların kayıtlarını tutmuş ve gelecekte iyi bir rüya yorumcusu olma yolunda böylelikle ilk adımları atmaya başlamıştır bile.
Rüyalara ve hayali dünyaya duyduğu ilgi ile Freud, 10 yaşında küçük erkek kardeşine Büyük İskender’in adını vermiş ve O’na “Aleksander“, kendine de Yahudi düşmanlığı ile sinirlenen “Napolyon” adını takmış, bu hayali karakter ile bir süre yaşamını özdeşleştirmiş ve bu durum yaşantısına savaşçı bir yön de getirmiştir. Ergenlik dönemlerinde Goethe’nin yapıtlarından etkilenerek Tıp okumaya karar veren Freud, daha öğrenciyken su yılanlarının ve balıkların cinsel organları üzerine bir çalışma başlatarak dört yüzün üzerinde su yılanı ve balığı inceleyerek bunların sinir sistemlerinin çizmiş bu çizimleri bir arkadaşına gönderdiği mektupta iletmiştir.
Sigmund Freud ve Aşk
Sigmund Freud 25 yaşındadır ve kız kardeşinin arkadaşı olan Martha’ya aşık olur ve onunla nişanlanır. Dört yıl süren bu nişanlılık evresinde Freud, Martha’yı yalnızca altı kez görmüş ve O’na dörtyüzün üzerinde romantik mektuplar yazmıştır.
Ayrıca Sigmund Freud bu süreçte “kokain” üzerine de araştırmalar yapar. Kokainin Avusturya askerleri üzerinde tedavi edici etkisini duyan Freud, bu etkiyi merak edip bu maddenin bağımlılık getiren yanından habersiz olarak kendi üzerinde denemeye başlar. Tabi ki Freud’un bu akıl almaz deneyleri felaketle sonuçlanır. Hatta nişanlısı Martha’ya bile yazdığı mektuplarda, belli dozlarda kokain gönderdiği, morfin bağımlısı olan bir yakın arkadaşına da kokaini önermesi üzerine arkadaşının daha sonra kokain bağımlısı olduğu rivayet edilmektedir. Anlaşılan o ki idealler bazen insan ruhunun hasta olmasına sebep olabiliyor, bu dünyaca ünlü bir psikanalist olsa bile!
Sigmund Freud’un Ruhsal Hastalıklara yönelişi…
Ruhsal hastalıklar 19.yy,’da tıbbın ilgilenmediği bir alandır. Freud öncesi bu hastalar, sandalyede başları dönene kadar döndürülüp soğuk suya sokulur, elektrik şokuna maruz bırakılır ve çoğu zaman da zincir takmaya zorlanmışlardır. Freud 1885’te bir sinir hastalıkları uzmanı olan Jan Martin Şarko ile çalışmak için Paris’e gider. İlginç deneyleri olan Şarko, Histerik hastalarını “Hipnoz” gibi yöntemlerle tedavi etmeye çalışıyordur. Bu deneyler Freud’un yaşam boyunca insan ruhunu derinlemesine incelemesine ve araştırmasına vesile olacaktır. Şarko, hipnoz altında olan hastalarının kafasına bazı fikirler sokarak fiziksel bulgular yaratılabilineceğini kanıtlamıştır.
Şarko’nun “ikinci zihin” dediği zihnin gizli bölgesine Freud “Bilinçaltı” diyecektir. Paris’ten döndükten sonra Hipnozcu olarak meslek hayatına başlayan Freud, yakın bir arkadaşının bulduğu “Hastalarla Konuşma Yöntemi”ni de kullanmaya başlar. Hastaların çoğunun anlatımları esnasında çocukluklarına kadar inen Freud, hastalarının “çocuklukta geçirmiş oldukları cinsel tacizler” konusu üzerine eğilmeye başlar. Martha ile 30 yaşında evlenen Freud’un 6 çocuğu olur. Bu süreçte de Freud “Libido” kavramı üzerinde araştırmalara başlar. Freud için işi gittikçe daha büyük bir heves haline gelmektedir.
“Benim gibi bir insan kendini tümüyle verebileceği bir konusu olmadan yaşayamaz. Benliğini saran bir hırsa ve bir yeteneğe ihtiyacı vardır. Ben yeteneğimi ve bunu nerede kullanabileceğimi buldum. Sınırlarımı biliyorum.”-Sigmund Freud-
Sigmund Freud 40 yaşında iken babasının ölümü üzerine karmaşık duygulara kapılır ve -kendini analiz-etmeye başlar. Bu aslında psikoloji tarihinde çok önemli bir an olacaktır. O güne kadar hiç yapılmamış olan, -kendi kendini analiz etme– yöntemi bu sebeple çok büyük bir başarıdır. Kendi içsel savunmalarını kaldırarak, kendini, içsel direncini yenebilen ve kendi bilinçaltını yorumlayabilen ilk kişi Freud olmuştur. Bilinçaltına giden bu yolda rüyaları araştırmaya başlayan Freud, garip bir yöntem olan “Serbest Çağrışım” yöntemini geliştirir.(Sansürlemeden akla gelen her şeyi dikkate almak).
Kendine doğru yolculuğunu merak ile devam ettiren Freud’un Roma’ya gitmek gibi bir ideali fakat aynı zamanda yolculuk fobisi vardır. Bir keresinde Roma’ya 75 km. kadar yakınlaşıp fobisini yenemeden evine geri dönmüştür. Bunun yanı sıra yetenekli erkek arkadaşlarının arasındayken düşüp bayılmak gibi ve puroya karşı aşırı bir düşkünlüğü vardır. Araştırmalarına durmaksızın devam eden Freud daha sonra erkek çocuklarında görülen “Oedipus Kompleksi” ni ortaya koyar.(Psikanalitik teoriye göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamı.(1)
Ahlaksız Sigmund Freud…
Freud, ‘zihnin bastırılmış alanlarında bilinçli düşünme’den uzak tutulan bir bölge keşfetmiştir. Ensest fantezileri, cinayet fantezileri, baskı altında tutulan nefret… vs. gibi. Cinselliği çoğu insanın çocukların masum olduğunu düşündüğü bir döneme kadar götürür ve her yaptığımızı cinsellikle bağdaştırır. Dolayısıyla döneminde anlaşılamayıp “ahlaksız” bir insan olarak ün yapar. O çevresindekilere göre pornografik konularda yazan, pis, iğrenç ve tiksindirici bir insandır. Freud’un kendini analizi tam 4 yıl sürer. Her ne kadar ruhsal bunalımlarının hepsine çözüm bulamasa da sonunda yolculuk fobisini yenmeyi başarır ve bu kez bir yolculuk yaparak Roma’ya ulaşır.
Daha sonra hayallerini ve kendi kendini analizin kaydı olan “Rüyaların Yorumu” adlı kitabını yazar. Kitabın 1895’te bitmesine rağmen Freud bu kitabı 20. Yüzyıla mal etmek istediği için yayınevinden basım yılını 1900 olarak değiştirmesini ister. Ancak kitabı nerdeyse kimse dikkate almaz ve kitaptan 6 yılda yalnızca 300 kopya satılır. Süreçte yalnızca Yahudi dostlarıyla “Çarşamba Buluşmaları” adlı toplantıları düzenler ve yazmaya devam eder. Yazarken günlük hayattan da örnekler veren Freud, “Freudyen Sürçmesi“ni tanıttığı kitabının tutulmasına ise çok şaşırır.
1909’da “Clark Üniversitesi”ne konferans vermek üzere davet edilmesi ile Sigmund Freud’un artık yıllardır üzerinde çalıştığı “Psikoanaliz” birçok kişi tarafından tanınmıştır. Bu durum adeta Freud için insanın gözü açıkken kurduğu inanılmaz bir hayalin gerçekleşmesi gibidir. Psikoanaliz bir hayal ürünü olmaktan çıkmış gerçeğin değerli bir parçası olmuştur. Freud bu konferansından Onur Belgesi ile döner Amerika’dan. Freud’un en yakın takipçisi ve öğrencisi olan “Curl Gustav Jung” bazı noktalardaki düşünceleri ile Freud’dan ayrılır. Fakat Freud , kurucusu olduğu “Psikoanaliz”e kesin sadakat istemekle birlikte O’nu desteklemeyen herkesle direk olarak bağlarını keser. Bu düşünce üzerine ise 1914’te Freud ‘oğlum” dediği Jung ile bir daha konuşmamak üzere ayrılır. Freud bu olaydan sonra kendini destekleyenler, fikirlerini ne pahasına olursa olsun savunacak olanlar adına bir komite kurar. Tüm komite üyeleri Freud’a olan sadakatlerini gösterme adına bir Freud Tarikatı üyesi gibi Freud’un Yunan taşından yaptırdığı yüzükleri takarlar.
1. Dünya Savaşı, ölüm ve Sigmund Freud
1. Dünya Savaşı dünya için olduğu kadar Freud için de bir dönüm noktası olmuştur. İnsanların öldürülmesi, Freud’un Bilinçaltının ve insan psikolojisinin karanlık yanlarıyla ilgili en karamsar fikirlerini doğrulamıştır. Savaş Freud’u çok korkutmuştur çünkü Freud’un üç oğlu da Avusturya ordusunda savaşa katılmıştır. Freud savaş ile aynı zamanda insanların saldırganlık duygularını tüm çıplaklığı ile görebilmiştir ve olay apaçık bir şekilde gözlerinin önündedir. Dolayısıyla savaş Freud’u hem kişisel hem de felsefi açıdan çok etkiler. Durum o kadar ileri gitmiştir ki kışları soğuk odasında çalışmak zorunda kalan Freud bir keresinde bir yazısı için para yerine patates istemiştir. Bu çetin koşullar bir süre savaş sonrasında da devam eder. Freud’un en sevdiği kızı Soffie, 1920’de kötü beslenme ve zatürre sonucu ölmüştür. Freud kızının ölümünden altı hafta sonra, en karamsar ve en çelişkili kitaplarından biri olan “Zevk Prensibinin Ötesi” adlı kitabını yazar. Bu eserinde Freud, insanlarda libidonun ötesinde saldırgan bir güdü, bir ölüm güdüsü olduğunu tartışır.
İnsan kendi kendini nasıl öldürebilir?
Daha sonra Freud, “Eros ve Thanatos” adlı iki parçalı teorisini geliştirir. Freud bu teoride : -Yıkıcıcılık ve saldırganlığı-temsil eden “Tahanatos” un, -sevmek ve birleştiriciliği- temsil eden “Eros” un insanın bir içgüdüsü olduğunu anlatır. Freud’un asıl iddiası ise “İnsanın başıboş bırakıldığında kendi kendini öldürebileceği düşüncesidir…”
Sigmund Freud’un acı ile olan imtihanı ve ölüm gerçeği ile yüzleşmesi
1923 yılında Freud’un ağzında oluşan kanser tümörü sebebiyle ağzından büyük bir parçanın alınması olayı, Freud’un gerçek bir acı ile tanışmasıdır. Freud hastalığı ile olan mücadelesinde (16 yıl içerisinde) tam 33 ameliyat geçirir. Yaşadığı tarifsiz acıların yanında konuşmakta ve yemek yemekte zorlanan Freud zamanla yakınlarından uzaklaşır. Kanser olmasına karşın Freud, puro içme alışkanlığından ise bir türlü vazgeçmemiştir. Etrafa yaydığı koku sebebiyle yakınları dahil köpeği bile Freud’un yanına yaklaşmak istememiştir. Dünyanın en büyük terapistinin en büyük başarısızlığı olan bu durum karşısında O yine de “Neden hala Puro içiyorsun? sorusuna cevaben üretken ve yaratıcı olması için puro içmesi gerektiğini söylemiştir. Kim bilir belki de bu bağımlılığını hiç analiz etmemiştir Freud!
Freud’un 1920’li yıllarda ünlü olması üzerine, kendisine çok büyük para tekliflerinde bulunan gazeteci ve senaristlere cevabı ise her zaman “hayır” olmuştur. O, hiç bir zaman böyle küçük işlerle ilgilenmemiştir. Öyle ki artık insanların gözünde Freud, tüm insanlar hakkında her şeyi anlayıp algılayabilen mistik bir guru gibidir. Oysa Freud, herkesi anlayamamıştır.“Karanlık Kıta” olarak tanımladığı -kadınları- anlayamadığını anlatan o meşhur “Kadınlar ne ister?” sorusunu sormuştur. Zira Freud’un hayatı boyunca kadınlarla fazla iletişimi olamamıştır. Bunun üzerine de küçük kızı Anna’yı analiz etmeye çalışmıştır.
Bilinçaltındaki karanlık güçlerin ortaya çıkışı, Hitler ve Freud
1933 yılında Almanya’da “Hitler” başa geçtiği zaman Freud’un en büyük korkusu olan “bilinçaltındaki karanlık güçlerin ortaya çıkması” Hitler ile gerçek olmuştur. Karşısında Psikozun aşırı uç noktasında yer alan bir Hitler gerçeği vardır. Hitler’in yaktığı kitapların başında Freud’un kitaplarının yer almasına hiç şaşırmamak gerekir. Bunun üzerine Freud şöyle söylemiştir: “Nasıl bir gelişme gösterdik bilmiyorum ama ortaçağlarda olsaydık beni yakarlardı. Şimdi kitaplarımı yakmakla yetiniyorlar.”
Yakılan bu kitaplardan biri ise Freud’un en kasvetli kitaplarından biri olan “Medeniyet ve Tatminsizlikleri” adlı kitabıdır. Freud bu kitabında “Kültür ve barbarlık arasındaki ruhsal savaşı” irdelemiştir.
Sigmund Freud gittikçe karamsarlaşmıştır. Çünkü kendi deyimiyle siyasi anlamda gelişen olaylarda insanın içindeki -hayvan adam-ın ortaya çıkışı onu endişelendirmiştir. Faşizm sebebiyle Viyana’dan ailesiyle birlikte kaçmak zorunda kalan Freud en çok “Psikoanaliz” fikrini kabul ettirebilme adına savaş vermek zorunda oluşuna üzülmüştür. Hastalığının O’na aşırı ızdırap vermesi üzerine ise 23 Eylül 1939’da doktorunun ve kızı Anna’nın da yardımı ile aşırı dozda morfin alarak hayata gözlerini yummuştur. Freud Yahudi geleneklerinin aksine naaşının yakılarak antik bir Yunan vazosuna konmasını istemiştir. Freud’un ve eşi Martha’nın külleri, Londra’da bulunan Golders Green Krematoryumunda antik bir Etrüsk vazosunda bulunmaktadır.
Ölümünden sonra prensipleri gereği ardında hiç bir özel belge, mektup ve anı defteri bırakmayan Freud, yaşamını kişiliğin gelişim kuramı olarak bilinen “Psikoanaliz” üzerine adamıştır. Bugün bile halen Eğitim Psikolojisi derslerinde anlatılan kuramın öncüsü olarak tanınmaktadır.
Annesinin “Altın Çocuğu” ve “Modern Psikiyatrinin babası” olarak kabul edilen Freud yaşamı boyunca yalnızca tek bir kayıt tutmuştur. Onunla ilgili birçok bilgi ise yakın dostu “İngiliz Psikiyatr Ernest Jones”un yayınlanan, üç ciltlik “Sigmund Freud” adlı eserinden edinilmiştir.
Bilinen gerçek ve hayatın amacı: Ölüm ve Freud
Freud 81 yaşında iken bu tek kayıtta kendi ağzından şunları söylemiştir:
““Profesyonel etkinliğime, nörotik hastalarıma çare bulmak için başladım. Bilinçaltına ilişkin yeni bazı önemli gerçekler keşfettim. İnsanlar benim gerçeklerime inanmadılar ve teorilerimi sevimsiz buldular. Sonunda ben kazanıyorum ama mücadele daha sona ermedi.”
“O kendini hep “Zihnin Arkeoloğu” olarak görmüş, bilinçaltından gizli kalan eski sırları kazmıştır hep. Bu sırlar 20.yüzyılın bilincinin şekillenmesine yardımcı olmuştu. Bir sonraki yüzyılda da yankılanacağından şüphemiz yok…”
Kaynaklar:
- Bilinç Dışının Kaşifi Sigmund Freud/ Margaret Muckenhoupt
- Sigmund Freud Belgeseli Youtube videoları
- Sigmund Freud Wikipedia Ans.(1)