Ballı Öğle Bülteni

Kim var ki acaba, dedi. Şu koskoca ülkede işini severek seçmiş ve seçtiği işi severek yapan kaç kişi var acaba, diye düşündü.

ballı petek bal ballı

 

Öğlen vaktiydi. Sokağın gedikli güvercinleri bir gölgeye sığınmış, açık gagaları ile miskinlik etmekteydi. Yemek molası olduğu için kendini alelacele işyerinden dışarıya atmış, kısa süreliğine de olsa çalışma ortamının kasvetli ve gerici ortamından uzaklaşmak istemişti. Kim var ki acaba, dedi. Şu koskoca ülkede işini severek seçmiş ve seçtiği işi severek yapan kaç kişi var acaba, diye düşündü. Hızlı hızlı attığı adımlar, boncuk boncuk ter olarak alnında birikiyordu. Sabahları çay-gazete yaptığı salaş kahvehanenin içine daldı. Her zaman oturduğu cama yakın masayı boş bulunca hemen geçip oturdu. Pala bıyıklı çaycı adet haline getirdiği davranış ile masasına bir bardak çay bıraktı. Ne selam verdi ne de selam alası varmış gibi durdu. Bir ara dedi, Salih. Bir ara bir fırsatını bulup bu adamı konuşturmalıyım.

Cızırtılı bir ses ile öğle bültenini dinlemeye koyuldu. Ülke gündemi hayli yoğundu. Suçlular dışarıya çıkıyor, suçluları ayıklayıp cezalandırmaları gerekenler içeriye giriyordu. Siyaset artık meclisin dışında meydanlarda naralar atılarak yapılıyordu. Yıllarca yere göğe sığdırılamayan sözde manevi şahsiyetler ve bu şahsiyetlere bağlı olanlar haklı ya da haksız yere yaftalanarak haklarında değişik işlemler başlatılıyordu. Başbakan İsparta’da Bahçeli’ye cevap vermekte, Bahçeli Nevşehir’de siyasi şereften söz etmekte, Kılıçdaroğlu Muğla’da işsizliği bitirip altı milyona bir şekilde iş vereceğine dair sözler sıralamaktaydı. Kimileri dağdaki kardeşine mesaj göndermekte, kimileri ailem hep ülkücüdür ben ise ailenin tek anarşistiyim diye latifeli ve samimi sözler söyleyerek âleme kendini sevdirmeye çalışmakta… Anlaşılan siyaset dediğin imaj ve dilden başka bir şey değildi.


Kahvenin önüne seyyar arabası ile ballı ballı satan biri durdu. Salih karnının boşluğunu hissetti, ağzı sulanırken. Bir şeyler yemektense ucuzundan hem nefsini hem karnını aldatmaya karar verdi. Usta bir tane versene diye bağırdı. Sakalı ağarmış, göbeği kemerinin sınırlarını geçmiş olan tombul amca küçük bir kâğıda sardığı ballı ballıyı getirip Salih’e verdi. Mütebessim bir çehre ile gelen amca parasını aldıktan sonra yine aynı sima ile arabasının başına geçti. Salih tatlısından bir lokma aldı. Gevrekti, şekeri ise olması gereken kadardı. Şükretti, hayattan alınabilecek hala bazı tatlar vardı. Şükretti hala yiyebilecek lokması, o lokma için parası, o parayı kazanmak için bir işi vardı. Şükredilecek çok şey vardı.


Bir yudum daha çayından içtikten sonra kafasını kaldırıp tekrar haberlere daldı. Nepal bir depremin yarasını saramamışken ve uzun süre saramayacağa benzerken ikinci bir deprem daha yaşamıştı. Bir dönem ülkenin tüm insanlarına zulmetmiş belki de insanlığa zulmetmiş olan adam ölmüş cenazesine sahip çıkacak birileri aranıyordu. Ya hakikaten, bu adamı ne yapmalıydı? Yaptığı onlarca insafsız icraattan dolayı hem ülke, hem demokrasi hem de insanlar son derece ters yönde etkilenmiş ve uzun süre tüm müspet olguları ayaklar altına sermişti. Sapanca Gölü alınması gereken tedbirler bir başka dönem yapılacak listesine eklenmiş olmasından dolayı taşmış ve bazı sıkıntılara neden olmuştu. İkinci el araba piyasası duracak noktaya gelmişken sıfır araçların satışlarında yükseliş halen devam etmekteydi. Vay be dedi, Salih. Bu ülkeyi anlamak gerçekten imkânsız; eskiden kırk yıl çalışıp altına ancak kötü bir araba çeken neslin çocukları şimdi ikinci elin yüzüne bakmaz olmuş sıfırından lüksünden aşağısına binmeye tenezzül etmiyordu. Belki de etrafta gezen fakiriz biz muhabbeti yalandı. Ya da gelinen noktada fakir fakirliği de geçmiş sıfırı da tüketmişti zengin ise zenginliği de geçmiş karuna denk olma yarışında idi.


Salih’in aklına bir hikâye geldi. İntihar etmek üzere olan bir adam yanında bulunan bir polis memuru sesleniyormuş. Ya arkadaş her şeyi anladık, tamam dertlisin kederlisin de bu dünyada senin sevebileceğin seni mutlu eden bir şeyler gerçekten, bir tane olsun yok mu diye sormuş. Çatının kenarında sigarasının son nefesini çeken adam polise dönmüş ve var demiş. Polis de bir heyecan bir umut sormuş, nedir o? Adam, ölüm demiş ve kendini çatıdan aşağı atmış. Salih’in dudaklarında müstehzi bir tebessüm belirdi. Dünyaya bu kadar bağlanmanın vereceği sıkıntıları önceden bilmeliydik. Hayatın makam, mevki ve paradan ibaret olmadığını; insanın dünyaya daha fazla kazanmak ve daha fazlasını istemek için gelmediğini bilmeliydik. Her şeyin devasının iki eli kaldırıp tüm yüreğimizle yalvarmak olduğunu bilmeliydik. Yüzümüzü ancak Hakk’a ve hakikate dönünce her şeyin düzelebileceğini en azından her şeyin düzeleceğine dair umut olabileceğini bilmeliydik, diye düşündü Salih. Sonra çayını son yudumunu tatlısının son lokmasına denk getirip, hızlı adımlarla işine doğru yürüdü.