Geçmişte Ve Günümüzde Siyaset

Eski günlerden kalan bir alışkanlığım var. Babam akşam eve döndüğünde, zaten sınırlı olan kanallardan, mutlaka bir siyaset programı açılır ve ailece izlenirdi. O zamanlar bana çok anlamsız gelse de şimdi babama sonsuz teşekkürler ediyorum. Bana iyi bir alışkanlık kazandırdı.

siyaset tartışma abdulkadir selvi şirin payzın cnntürk

Şimdilerde, akşam haberlerini izliyorum. Sonrasında günümüz medyasında bol miktarda bulunan siyasi tartışma programlarını takip ediyorum fırsat buldukça. Ve ne yazık ki bu tartışma programları, geçmişi özlemle anmama neden oluyor.

Yaklaşan seçimler nedeniyle, hemen her kanalda bir siyasi program bulmanız mümkün. Takım elbiselerini giymiş, önlerinde çağın getirmiş olduğu teknolojik aygıtlar, not kağıtları hazır birçok siyasetçi hazır bekliyor programlarda. Bir moderatör karşılarında, konuşmaları adil bir şekilde sürelere bölüp, sorduğu sorular ile programı ilerletmesini ve konuşmalardan edinimler çıkarmayı bekliyorsunuz izlerken. Ancak bu beklentiniz, hiç de istediğiniz yönde ilerlemiyor.


Konuşmalar başladıktan kısa bir süre sonra, sesler yükselmeye başlıyor. Daha sert tonda cümleler birbirini kovalıyor. Bir süre sonra da zaten her biri aynı anda konuşmaya başladığından, kimin ne söylediğini anlamamaya başlıyorsunuz. Moderatör bazen duruma müdahale ediyor ancak çoğu zaman başarılı olamıyor. Ve sonuç olarak, hiçbir edinim kazanamadan kanalı değiştiriyorsunuz. Ya başka bir programda başka bir kaosa kendinizi bırakıyor ya da en iyi dost kitaptır deyip bir kitap alıyorsunuz elinize.

Bana çok uzun zaman önce gibi geliyor ancak çok da uzak zamanlar değil aklıma gelenler. Haber programlarında yine takım elbiselerini giymiş siyasiler, önlerinde birkaç not kağıdı ve gülümseyen yüzleri…

Fikir olarak birbirlerine zıt olsalar dahi bir tartışma programının adabına uygun hareket ederlerdi o zamanlar. Birbirlerinin sözünü kesmemeye ve sıraları geldiğinde anlatmak istedikleri düşünceleri sakin ses tonuyla aktarmayı becerirlerdi. Önce kendilerine saygıları olmalıydı ki karşılarında bulunan rakiplerine de saygı gösterebiliyorlardı diye düşünüyorum şimdilerde.


O zamanlarda da mitingler yapılırdı. Ve bu mitinglerde belden aşağı vurmadan siyaset vardı. Mitinglerde söylemek istediklerini dile getirirler ki bazen rakiplerini eleştirerek sert cümleler kullanırlar, ancak birbirlerine hakaret etmezlerdi.

Parti liderleri böyle davranıyor olunca, vekillerin de konuşmaları aynı ölçüde adaba uygun olurdu. Bir çatı altında, memleket meselelerini tartışırken, birbirine fiziksel anlamda saldıran vekil azdır sanıyorum o zamanlarda.

Kirlenen siyaset ve medya

Şimdiki zamana baktığınızda, uzak doğu sporlarının en nadide örneklerini meclis çatısı altında görebiliyorsunuz. Görsel medyamızı süsleyen haber programlarında da nezaket kurallarını alaşağı eden söylemlerle karşılaşmanız muhtemel. Zaman içerisindeki çürümenin kokusunu buram buram alabileceğiniz programlar, her geçen gün şiddetini artırarak devam etmekte. Amaca ulaşmada izlenen her yol mübah sayılırken, bir adap beklemek büyük hata oluyor haliyle.

Kendi adıma, bu çürümüş koku ile yaşamak hoşuma gitmiyor. Kirlenen siyaset ve tetikçisi birkaç medya unsuru, topluma verdiği zararın farkında mıdır, bunu bilemiyorum da… Ancak yapılan bu programlar ile zaten yıkanmaya ihtiyacı olan siyasetin, daha da kirlendiğini düşünüyorum. Etik siyasetin kalmadığını ve siyasilerin gözlerini ve yüreklerini insani duygulara kapattığını gözlemliyorum. Bu durum da ileriki dönemlerin daha da kirli geldiği öngörüsünü kazandırıyor bana. Milletçe yıkanmamız gerektiği ve kirlerimizden arınmamızın elzemliği çok net ortada…


Geçmiş siyasilerin yumuşaklığında, yeni siyaset anlayışının saygı kelimesinin içini dolduracak nitelikte olması dileğiyle…


 

Sibel İlgör
Yağmurlu bir Nisan gecesinde, umutla doğdu dünyaya... Bilginin asla yeterli olmayacağına inandı hep. Bir adım ötesi mutlaka vardı. Ve o; öteye geçmek için her zaman çabaladı... Gerçeğin ne olduğunu hala arıyor... Edindiği hiçbir gerçek, ona yeterli gelmiyor. Bu noktada; okuyor, yazıyor... Okur yazarlık en baş ilkesi... Ve varoluşunda; okunmadan ve üzerine düşünülmeden yazılan hiçbir cümlenin, güçlü olmayacağını düşünüyor!